yeni
İstanbul
10 Mayıs, 2025, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Anıların peşinde-Müh.Gökçen Seven

10 Mayıs 2025, Cumartesi 08:51

Anıların peşinde-Müh.Gökçen Seven
Yazan: Osman Öndeş 

 
Benim Sanmar ailesiyle ilgili anılarım, Kadıköy Meydanı’ndan  Mühürdar Yokuşu’nun  başında solda Damga Sokak’taki apartımanda olan Sanmar ile başlar. Sanmar, başarıları arttıkça  Maltepe Dragos’ta  satın aldığı bir villada çalışmalarına devam etti..  Sonraki yıllarda orasını da kiraya verdiler. Bir çocuk yuvası olmuştu. 
 
Gökçen Seven ile o villa Sanmar’da  birkaç kez sohbet etmişimdir. Daima güler yüzlü, insan dostu bir şahsiyet idi.  1940 yılında Adapazarı’nda doğmuş.. “Atatürk’ün vefatından  iki sene sonra…” demişti. Ve yaşamını şöyle anlatmıştı; “Atalarım sürekli oradan oraya göç ederek, zor şartlarda Adapazarı’na yerleşmişler. Anne tarafım yerli, ‘Manav’ tabir ederler, yani Türkmen asıllı. Baba tarafım Varna göçmeni. 1944’ten Anadolu’dan Bulgaristan’a yerleştirilmişler. Babaannemden dinlemişimdir; oradan vatana geri dönüş çok zor ve acı olmuş tabii. Ben Cumhuriyet çocuğu olarak doğdum. Çocukluk yıllarımda bizimle hep ileri dönük konuşulurdu. Biz hakiki bir Cumhuriyet çocuğu olarak, açık fikirli yetiştirildik. 


Babamın asker oluşu nedeniyle, çocukluk yıllarım babam bir iki yılda bir başka yere tayin olduğundan aile olarak  sürekli bir şehirden diğerine göç etmekle geçti.  Aklıma  kazınmış tek yer ise İnebolu’daki Karadeniz İlkokulu, yani gemilerle tanıştığım ilk yer…Bu okulumuz bir süre bakımsız kalmış, sonraki yıllarda onarılmış ve “Binnur Çetinkaya Mesleki Eğitim Merkezi” olarak yeniden eğitimin hizmetine girmiş.

“İnebolu ve Kastamonu, en çok tesiri altında kaldığım yerdir. Evimiz İnebolu’nun en güzel yeri Geriş tepelerinde idi. Yokuş yukarıydı. Denize doğru iniliyordu. Karşımızda enginliklere uzanan koskoca Karadeniz vardı. İnebolu  güzellikler şehriydi ve  her yerde meyve bahçeleri vardı. Bizim ev sahibi  de denizciydi. Zaten oraya kim gitse, denizci olur!

Gökçen Seven arkadaşlarıyla okul sonrası sandallarla yolcu 
vapurlarına yanaşıp yolcu çıkartır, hem de gemileri dolaşırdı.

Okul sonrası İnebolu’ya uğrak yapan vapurlara sandalımızla yanaşır, karaya çıkmak için sandal bekleyen yolculardan  bazan bir aileyi, bazen üç dört kişiyi alır sahile yolcu taşırdık. Sonra yeniden gemiye kürek çeker, iskelesine yanaşmak için sıra bekler ve sıramız gelince yine yolcu alır karaya ulaştırırdık. Bize bu seferlerimiz için bahşiş gibi bir para öderlerdi. Vakıa vapurlardan sahile yolcu taşımanın bir bedeli oluşmuştu..Böylece harçlığımız çıkardı. Bazan da sandalımızı vapurun iskelesine uygun şekilde bağlar güverteye çıkardık. Gemiciler bizi hoşgörürlerdi ve gemiyi gezmek istediğimizi söylediğimizde hatta yardımcı olurlardı. 

Çocuk yaşlarımızda bu vapurlar bize çok büyük gelirdi. Hele köprüüstüne çıktığımızda orada hep bir gemici ve bir de zabit olurdu.. Merakla kapıdan içeri baktığımızı görünce, “Gençler gelin bakalım.. Sizler de mi gemici olacaksınız..”diye karşılarlar ve bize dümeni, pusulayı ve hatta açık duran haritayı anlatırlardı. Ben nedense daha çok makine dairesini merak ederdim. Kafamı  makine dairesine inen merdiven başından içeri uzatır, aşağıda yükselen buharın sıcaklığında makineye ve soluk alışına şaşkın gözlerle bakar, elinde yağlı bir bezle ve bir de yağdanlıkla dolaşan gemicinin, arada sırada yağdanlığı uzatarak bazı makineleri yağlamasını heyecanla seyrederdim.. Merakımız İnebolu’ya bir dahaki vapur  gelinceye kadar bize bir sürü hikaye çıkartırdı.. Farkında olmadan denizcilik mesleğini seçtiğimi bilmiyordum.
Babamın tayin oluşu nedeniyle ilkokulu farklı şehirlerde okudum.  Liseye ise memleketim olan İzmit’te başlayıp ve mezun oldum. 


Eski İzmit Ortaokulu.

 Günlerden birgün İzmit Lisesi’nde bir arkadaşımız Yüksek Denizcilik Okulu’nun (YDO) 
broşürünü gösterdi. Denizci olmak istiyordu.. Ben de merak ettim..Bu okulda okuma düşüncesi o yıllardan itibaren  hayallerini süslemeye başladı. Liseden mezun olunca YDO’nun sınavlarına girdim ve devlet bursuyla makine bölümünü kazandım.. 

Orhan Gürün’ün böyle bir hatırası vardır. Şöyle anlatmıştır;  “Gökçen Ağabey Berrin Ablam’la yazlıktan tanışıyormuş. Onu istemeye geldikleri günü iyi hatırlıyorum. Daha orta ikideydim. Kuzenlerle bir aradaydık. Baktık ki salonda çok güzel bir denizci şapkası var. Hepimiz şapkayı sırayla taktık. En çok kime yakıştığını sorardık birbirimize. 

Gökçen Seven o zamanlar 20 yaşında, biraz da ufak tefek bir delikanlı. Ne iş yaptığı sorulunca denizciyim diyor. Denizci ama ne iş yapıyor? Aile merak ediyor, araştırılıyor, vapurlarda çalıştığı öğreniliyor. Herkes ama özellikle anne müstakbel damat adayını oğlu gibi sevip benimseyince de evlilik gerçekleşiyor. Gökçen Seven’e ve o şapkaya olan hayranlığım beni eğitim için Denizcilik Yüksek Okulu’na yönlendirmiştir..

Makine hocamız Lütfullah Gülen’di. 
Gökçen Seven yaşam öyküsüne şöyle devam etmiştir; “ Yüksek Denizcilik Okulu’nda makine hocamız Lütfullah Gülen idi. Bu mesleği bize sevdiren ve en geniş ayrıntılarına kadar öğrenmemizi sağlayan Lütfullah Gülen hocamız olmuştur.. 1961 yılında mezun olduktan sonra Ulaştırma Bakanlığı’nın bursuyla okuduğum için Devlet Denizyolları’nın Akdeniz Gemisi’ne üçüncü çarkçı olarak atandım.  1962’de evlendim.. Bu arada yedek subay olarak Deniz Kuvvetleri’nde  görev yaptım. Askerliğimi tamamlayıp döndükten sonra hangi gemiye katıldı isem hemen her sefere eşimle beraber yola çıktım. 
 
Devlet Denizyolları’ndan sonra ilk olarak 
Kandıralı Yelkenciler’in gemisinde çalışmaya başladım. 

Teknoloji ilerleyince cazip bir teklif iletildi ve  Marmara Transport’a davet edildim;  Görev aldığım ilk motorlu gemi Marmara Transport’un getirdiği Mersin Tankeri’nde göreve başladım.. 
Mesleki eğitimimde bu gemiyle büyük yol kat ettim. Bu sırada kızım “Yeşim” dünyaya geldi. İki yaşından sonra o da seferlere katılmaya başladı. Kızım dört yaşındayken bukez bir oğlumuz dünyaya gelen. Adını “Cem” dedik.  Cem Seven çok başarılı ve ailesine saygılı bir evlat oldu. Öğrenim yaşlarında çok başarılı idi. Meslek hayatında da benim için benzersiz bir evlat olmuştur. 
Kızım Yeşim biraz büyüdü diye Yeşim’i eşimle yanımıza alarak 10 günlük bir Karadeniz seferine çıktık. Yeşim’i arada makine dairesine götürürdüm. Baktım ki  makine dairesindeki o gürültü içinde, benimle vardiya nöbeti tutarak, hiç yaramazlık yapmadan seferi tamamlıyor.. Sonraki yıllarda da Yeşim bizimle olmuş ve sonraki seferlere katılarak dünyayı gezmiştir.. Makineden anlar hale gelmişti..Eğer erkek olsaydı, şimdi çarkçıbaşıydı. Mesleği benden alırdı..Ben  hep Türk bayraklı gemilerde çalıştım. Bir ara İsrail’li büyük bir armatör olan  Ofer’dan gemilerinden görev almam için teklif de geldi. Fakat ben  İrfan Cerrahoğlu’nun  Cerrahgil  gemisinde göreve devamı tercih ettim.  

Eşref Cerrahoğlu İngiltere’de öğrenimini tamamladıktan sonra şirkete katıldı.  Beraber çalıştık ve çok iyi karakterli, doğruluk dolu bir dost insandı.  Eşref Cerrahoğlu gibisi az bulunur. Babası İrfan Cerrahoğlu çok çelebi ve alçak gönüllü bir beyefendi idi. Nuri Cerrahoğlu da Cerrahoğulları için canını verircesine bir ömür sürdürdü. Deniz ve denizciliğin aşığı idi.. Bu onda müthiş bir tutku idi. İrfan Bey’den farkı, çok atak ve hatta çok çabuk sinirlenen bir kişiliğe sahip olmasıydı. Sahibi olduğu gemiler, yapılan seferler ve olası haksızlıklar karşısında ödün vermez, kendini yer bitirirdi.  Öylesine bağlı olmasına karşın iki tankeri de Irak- İran Savaşı’nda birbiri ardımdan vuruldu ve bu feci olay O’nun da kalp krizi geçirerek vefatı ile sonuçlandı. Bizler ise gemilerinde hep haklarımıza saygı duyularak huzur içinde çalıştık.

Yıllar sonrasında, yavaş yavaş denizlerde yorulduğumu görerek karaya döndüm. Hayalimde gemilere  liman yedekleme hizmeti vermek ve çok ileriki yıllarda da  römorkör inşaatına yönelmek gibi düşüncelerim vardı.  Orhan Güven  eşimin  kardeşi idi. Çok sevdiğim bir yakın akrabam olarak birlikte  yola çıktık  ve ilk atölyemi kurdum. Türk denizcilik dünyası büyük bir aile,fakat bir anlamda da herkesin birbirini tanıdığı, sevgi ve saygı gösterdiği çok özel küçük bir aile…Ben böyle bir aile topluğu içinde yaşamaktan daima mutlu oldum.. 

Eğitime daima önem verdim 
Denizde olduğu sürece birçok genci de yetiştirmekten büyük memnuniyet duymuşumdur. Bulduğum boş zamanlarımda yüzlerce kitap okuyarak kültür ve sanat alanında kendimi geliştirmekten de haz aldım.  
Seneler seneleri kovaladı. Yorulduğumu fark ettim ve karaya geçmeye karar verdim. Karada ne yapacağımı tam bilmesem de  Kaptan  Orhan Gürün ve Müh. Ahmet Ötkür ’le bir araya geldik. Sonunda bir gemi onarım atölyesi kurmaya karar verdik. O gün Bostancı’da çok sevdiğimiz  bir çay bahçesinde çay içerken atölyenin adını “Sanmar” olarak kaydetmişizdir.. 
1976 senesinde Sanmar’ı kurduk. Çok sevdiğimiz bir aile dostumuz Ahmet Ötkür, ben Cerrahoğulları’ndayken muhasebede çalışırdı. Ben Cerrahoğulları’nda enspektör, Kaptan Orhan Gürün de  üçüncü kaptandı. Arada toplanır kendimiz için bir şirket kurmayı düşünürdük. Birgün yine şirket kurmak için ne yapmalıyız diye konuşurken önemli kararlar verdiğimizi gördük. Şirketin adı ne olmalıydı diyorduk. Birkere “Sanayi” şirketi olacaktı. İkincisi “Denizcilik” alanında faaliyet gönderecekti.  Sanayi kelimesinden “San” kısmını aldık. “Marine” kelimesinden de “Mar” kısmını alarak birleştirdik ve ortaya “Sanmar “ çıktı. 

Öyle şirket kuracak kadar bir parasal birikimimiz yok. Yine de cesaretle Beşiktaş Noteri’ne gittik. Sanmar için bize maddi yardım yapanlar oldu ve böylece “Sanmar” kuruldu! Sanmar’da önce  Ahmet Ötkür ile ben şirkette çalışmaya başladım. Birara Orhan Gürün de denize çıktı, ve ben Sanmar’da tek başıma kaldım.

Bu süreci Orhan Gürün şöyle anlatmıştır; “Gemi onarım işlerinden çok başarılı idim. Zaten biz tamircilikten geldik. Sanmar’ı hayata geçirdikten sonra bu şirketin üç kişiye bakamayacağını anladık. Bu nedenle o zaman beş sene Petrol Ofisi’nde çalıştım. Yepyeni gemilerde çalışıyordum. Ancak şirkette işler gelişmeye başlayınca Gökçen Ağabey çağırdı, yetiştiremiyordu. Ben de Petrol Ofisi’nden böylelikle ayrıldım. 

Yeniden Sanmar’a katıldım; O zaman sırf gemi tamiri yapıyorduk. Tamir yapıyorduk ama paramızı alamıyorduk, bir sene sonraya çek veriyorlardı. Bir çözüm yolu bulmalıydık. Gökçen Ağabey büyük bir kararlılıkla  Botaş’ın ihalesinde girdi. Botaş’ta çalışmak bana rüya gibi geliyordu. İşi alınca da ne yapacağımızı şaşırdık. Tecrübesiziz! Ama çok şükür altından kalktık. Özellikle İTÜ mezunlarının dayanışmasını yaşadık. Hayatta insana her daim desteği olan, İsmet Üner, Mustafa Öcal ve Yalçın Öcal ’a bir ömür boyu dostluğuna sevgiyle  ve saygıyla teşekkür etmek isterim.”

Gökçen Seven şöyle anlatmıştı; “O ilk yıllarda Onarım atölyesinin kurulmasıyla gemilere onarım amaçlı olarak gittiğimde  denize olan özlemim kabarırdı.. Bir keresinde Nejat Akçal arayarak, Tophane’deki ofislerine hemen gelmemi istedi. Doğruca  ofise gittim. Nejat Akçal beni bekliyormuş; “Hoşgeldin, pasaportun var mı?” diye sordu. “Gemimiz Basra Körfezi’nde kaldı, onu yola çıkarmamız lazım.” 

Böyle bir yolculuğa hevesli değildim. Fakat kendisini geri çeviremezdim.Babası İzzet Akçal ile tanışırdık. Son derece nahif bir beyefendi idi.  Olumlu cevap verdim,ama pasaportum yoktu! 
Beni Gayrettepe’deki pasaport bürosuna gönderdiler. Pasaport Dairesinde uzun bir kuyruk vardı. Nasılsa Adapazarı’ndan mahalle küçüğüm, iki yüz kişilik kuyrukta beni görüp tanıyınca, pasaportu iki saatte aldım. Nejat Akçal’ın da benim de  kısmetimiz varmış” 

Hazırlığımı yaptım ve ertesi gün uçakla Bağdat’a hareket ettim. Fakat uçak Bağdat’da bir arıza nedeniyle yoluna devam edemedi.  Bir yandan müthiş sıcak hava, diğer yandan keşmekeşlik derken yeniden havalandık ve Basra’ya ulaştım. Basra’ya varmakla sorunlar bitmedi; oradan da gemiye zorlukla vardım. “Hava nasıl boğucu derecede sıcak, ayakta durmanıza imkân yok. Doğruca  makine dairesine indim ve arızanın neden meydana geldiğini tespite çalıştım. Birçok parçasını söktüm..
Makine dairesi bu cehennem gibi havada biraz olsun daha serin gibi geliyordu. Kendi kendime “Bir kere yukarı çıkarsam bir daha aşağı inemem, Gökçen sakın yukarı çıkma” diyordum. Müthiş bir gayretle tam on saat makine dairesinde kalmışım ve resmen takatım kesilmiş. Ama o koskoca makineyi söküp, arızayı tespit etmiş ve yeniden çalışır hale getirmiştim.  

Sanmar olarak Botaş’ın ihalesini kazandık
İstanbul’a döndükten sonra yeniden Sanmar’da çalışmaya başladım. Bir zaman sonrasında  Sanmar Denizcilik olarak Botaş’ın açtığı bir “Römorkör işletme” ihalesini kazandık. Botaş işletmemizden memnun kalınca, yeni tip römorkör yaptırmak istediğini açıkladı. Bugünkü başarının serüveni de işte böyle başlamıştır. 

Botaş adına römorkör sistemlerini incelemek için Almanya’ya gittim. Hazırladığım  raporla Botaş römorkörlerini inşa etmeye karar verdik. Botaş öncülüğüyle benim denetimimde İsmet Üner’in mükemmel makine dizaynıyla bu römorkörler Gemak Tersanesi’nde inşa edildiler.. Bugün hâlâ çalışan bu römorkörler Botaş’a işte böyle kazandırılmıştır.

Botaş’taki iş bitince, Orhan Gürün’le beraber bir römorkör inşa etmek kararını verdik. Bu çok büyük bir cesaret demekti. Başlangıçta Gemak Tersanesi’nde klasik tip, 1200 beygir gücünde bir römorkör inşa ettik ve  bu römorkörü Hazar Denizi’nde sattık. Bu römorkör bizim cesaretimizi artırdı ve birbiri ardından 3 römorkör inşaatına da başladık. Bu römorkörleri ikibuçuk yılda hizmete hazır hale getirdik.  

Bir süre sonra Tekfen’e bağlı Toros Gübre’ye kendi römorkörlerini inşa etme ve işletme teklifinde bulunduk. Bunlar o zamana kadar hiç alışılmamış işlerdi! Toros Tarım olarak faaliyette bulunurken  Botaş (Ceyhan) liman başkanlığı sınırları içinde geçerli olan kılavuzluk ve römorkör hizmetleri  1996 yılında Botaş’a 20 yıl süreli olarak tanındı.

Türkiye’de 1990’lı yılların başına kadar genel olarak o dönemdeki kamu limanları olan TCDD ve TDİ limanları yanında bazı kamu kurumları (Botaş, Tüpraş vs) tarafından gerçekleştirilen kılavuzluk ve römorkör hizmetleri böylece ilk kez 90’lı yılların hemen başından sonra iş hacmi ve sektördeki ağırlığı artan özel sektör şirketlerine de verilmeye başlandı. O yıllarda limana gelen gemiler römorkaj ve kılavuzluk hizmetini sadece Türkiye Denizcilik İşletmesi’nden alırlardı ve bu  bir kamu hizmeti olarak görülürdü.  Biz Sanmar olarak devlet katından hür teşebbüse hak tanınması adına çok çetin, ısrarlı bir mücadele verdik. Sonunda Sanmar’la başlayacak bir devrim gerçekleşti. Böylece  Türkiye’de römorkör inşa eden ve işleten ilk özel kuruluş olarak tarihe geçtik. 
“Sanmar’da başka küçük ölçekli ortaklarımız da  vardı. Zaman içinde Ahmet Ötkür ayrılmak ve kendi onarım şirketini kurmak istediğini söyledi. Tamamıyla dostça ayrıldık.

Müh. Ahmet Ötkür
Ahmet Ötkür Yüksek Denizcilik Okulu 1968 yılı makine bölümü mezunu idi. D.B Deniz Nakliyat gemilerinden  Avrupa ve Amerika limanlarına uzanan seferlerle iki senesini bu şirkette geçirmiş ve  bu sürenin sonunda ise Nuri Cerrahoğlu’nun başkanı olduğu Cerrahoğulları’na katılmıştı. Fransa’dan alınan 30 yaşındaki bir  gemide iki yıl çalıştı. 

1975 yılında, iki ortağı ile birlikte Perşembe Pazarı’nda bir atölye kiralayarak bakım onarım işlerine başlamış. Genellikle küçük tonajlı gemilerin Haliç kıyılarına kıçtankara çekilerek onarımlarının yapıldığı bu yıllarda çalışma koşulları hayli zorludur. Gemilerde mühendis olarak çalışırken gerçekleştirdiği tamir işleri, her zaman hazır durumda bulunan personel ve teçhizat nedeniyle nispeten kolay olmuştur. Ancak zaman geçtikçe dışarıdan yapılan işlerde türlü sorunlarla karşılaşıyor. Hatta çoğunlukla Haliç’e giremeyecek büyüklükteki gemilere hizmet verirken, bakım onarım için gerekli ekipman ve malzemeyi motorlara yükleyerek açıkta demirlemiş gemilere götürmek zorunda kaldığını anlatmıştır . 

Gökçen Seven “Yakın dostu” İsmet Üner için şöyle demişti; “Son derece yakın dostum olan ve ayni derecede  çok önemli bir şahsiyet olan İsmet Üner’e teşekkür etmek istiyorum. İsmet Üner 1939  doğumlu ve 1963 yılında İ.T.Ü. Makina Fakültesi Gemi İnşaiye Bölümü’nden  mezun. 1964 yılında ise yüksek lisans derecesini alarak mezun olmuş. Askerlik görevini 1966 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Taşkızak Tersanesi, Plan-Keşif Büro’da yaparken  yedek subay olarak orada dostluğumuz pekişmeye başladı. 1966-1969 yılları arasında sırasıyla Bureau Veritas ve Denizcilik Bankası Haliç Tersanesi’nde çalıştıktan sonra serbest iş dünyasına atıldı. 1969 yılında Gemak-İsmet Üner firmasını kurarak gemi inşa, donatım, bakım onarım işlerine başladı ve ardından muazzam bir başarıyla Gemak Gemi İnşaat Sanayi Ve Ticaret A.Ş. ile Gemak Tersanesi’ni kurdu. 

Ticari hayatımdaki başarı tohumlarını onun da mesleğindeki üstün tecrübesiyle dostlarımın arasında yeralan İsmet Üner sayesinde tesis etmişimdir. Denizcilik camiasındaki birçok şahsiyeti tanımış olmak, sohbet etmek, dertleşmek, büyük bir bahtiyarlıktır.. Aralarında İsmet Üner var ki, bugünkü ticari hayatımdaki başarı tohumlarını onun da mesleğindeki üstün tecrübesiyle beraber  attım. 

Denizde 18 sene çalışmışım.. 
Denizden kopmak,tüm meşakkatlerine, yalnızlık hislerine rağmen, hiç de kolay değil..Aşk demeyelim de, bayağı bir tutku. Anlatılması kolay değil, ama benzersiz bir tutku. Bu bir anlamda karşılıksız bir aşk olabilir yani… Siz denizi seviyorsunuz, deniz sizi hırpalıyor. Vazgeçilmesi zor bir tutku, ama uzun seneler çekilmeyebilir.”
Orhan Gürün,  can dostu Gökçen Seven’i ve birlikte tesis ettikleri başarıları anlatırken şöyle demiştir; “Gökçen ağabey gönlünde tek kelime olmayan melek gibi biridir. Bir kere onda kötülük hissi yoktur. Çok akıllıdır, ileri görüşlüdür. Duayenimiz odur. Ben onu takip ederim. Yani ben işin daha çok teknik kısmını yaparım. Müşteri kısmına o bakar. Çevresi geniştir. 
Mesela biz 20 sene BOTAŞ’ı işlettik. Bu işe gireceğiz dediği zaman, ‘Abi biz kimiz, BOTAŞ kim..” demiştim!. O zamanlar Botaş’in işlerini rahmetli Raşit Kalkavan yapıyordu. Botaş ihaleye çıktığında biz de katılalım dedik.  Teminat mektubu lazım oldu. Rahmetli Nejat Akçal, Gökçen Ağabey’i oğlu gibi severdi, onların tamir işlerini yapardık. Sağolsun, bize iki buçuk milyonluk teminat mektubu verdi. ‘Ben Gökçen’den başka kimseye bunu vermezdim, çok dikkatli olun, buna ihtiyaç duymayın’ dedi. Çok seneler geçti. O işler çok büyüdü. Teminat mektupları milyarlara çıktı. Ama biz o paranın uğuruna inandığımız için uzun bir müddet tuttuk onu. Sonra da gittik ve iade ettik.

Sanmar Denizcilik dünyanın birçok ülkesine römorkör inşa etti. Müşterileri tekrar tekrar sipariş verdi. Böylece sıra tersaneye gelmişti… Nihayet bir tersane yatırımımız oldu. Selahattin Telci’nin Tuzla’daki yerini aldık ve orayı donattık. Eksik olmasın Mustafa Öcal sayesinde bizim bir tersane eksikliğimiz olmadı ama, müşterilerimiz römorkörü inşa halindeyken görmek istiyorlardı. Kapıdan girer girmez, ‘Tersane sizin değil mi?’ diye sorduklarında hep bir tersanemiz olsun diye hayal etmişizdir!. 

Gökçen Ağabey ile ikimiz olsaydık yurt dışına açılamazdık. İlk römorkörü 1989’da yaptığımızda Türkiye’nin en akılsız  adamları olarak vasıflandırıldık. Çünkü römorkörü çalıştırmanın imkanı yoktu, her tarafta tekel vardı. Römorkörü bitirdiğimizde oğlum Ali Gürün Teknik Üniversite’de, yeğenim Cem  Seven  de Bilkent’te okuyordu. Teknik işler bende, yönetim ve idare Gökçen Ağabey’de idi. Hem tecrübesizdik, hem de çok zor bir olaydı. Küçücük bir römorkör yaptık. Zaten herkes bize gülmüştü! O zaman kimse yoktu.. Sonra bir tane daha römorkör inşa ettik! Allah bazen insana yardım ediyor işte… Tabii çevre de çok önemli. İlk işimizi iş hayatından tanıdıklarımız vesilesiyle ve çok zor almıştık. Yalova’dan Beşiktaş’a su mu taşınır? Böyle birşey duydunuz mu siz? Ama aynen bu işi yaptık. İşte bu bize Allah tarafından gönderilmiş bir fırsat oldu.
Ali Gürün ve Cem Seven okurken, sanki planlamış gibi kendilerini işimize yetiştirdiler.  Ali İTÜ Makine, Cem Bilkent İşletme’yi bitirdi, Pınar da Boğaziçi Sosyoloji’yi tamamlayıp kurumsal tanıtım ve pazarlama tarafında yer aldı. Onlar okurlarken bizim bugünkü gibi işlerimiz yoktu. Ufak ufak işler büyüdü. Şirkete geldiler ve uluslararası arenaya açıldılar. Onlar olmasaydı Türkiye’deki bütün römorkörleri biz inşa ederdik herhalde. Gençler gelince dışarıya açıldık.
 
Gökçen Seven, Orhan Gürün’le beraber Sanmar’ı yarınlara taşıyacak çocukları; Cem Seven, Ali Gürün ve Pınar Gürün Uğural ile de gururluydular; İkinci kuşak olarak sevgiyle işlerini sahiplenmiş bu üç genç, Sanmar’ın başarısını yeni projeler üreterek uluslararası sularda sürdürüyorlar.

Gökçen Seven son yolculuğuna uğurlandı
Türk denizcilik sektörünün önemli isimlerinden Sanmar Denizcilik Şirketi’nin kurucusu ve ortağı Yüksek Denizcilik Okulu (YDO) 1961 Gemi Makine Mühendisliği Bölümü mezunu Gökçen Seven, 5 Ağustos 2011 günü vefat etti. 

YDO-Defav’dan yapılan duyuruda şöyle deniliyordu; “Ülkemizin yetiştirdiği ender girişimcilerden biri ve sektörümüzün çok önemli bir değeri olan 61 Mk. Gökçen Seven Ağabeyimizi kaybettik. Türkiye’de denizcilik sektöründe çok önemli bir yere sahipti ve yeri doldurulması çok zor bir Ağabeyimizdi. 

Türkiye’de özel sektör römorkör inşa ve işletmeciliğinin kurucusu ve aynı zamanda yurtdışına ithal eden ilk isim olan Duayen Ağabeyimiz, aynı zamanda sektörde yetiştirdiği ve destek verdiği çok sayıda iş adamının da hayatında önemli bir yere sahipti. Birçok limana hizmet vermiş, yapmış olduğu ürünleri ilk defa yurt dışına ithal eden bir sanayi kahramanıydı. 

Sadece denizciliğe, kılavuzluk ve römorkörcülüğe önemli hizmetler vermekle kalmadı , aynı zamanda sivil toplumun sosyal çalışmalarında önemli katkıları vardı. STK’larımıza ve Vakfımıza, denizciliğe, ihtiyaç sahibi denizcilere ve akademisyenlere sağlanan tüm katkılarda her zaman yanlarında ve bir telefon çağrısı kadar uzaklıktaydı. 

Gerçekten mesleğinde başarılı, bu mesleği en iyi yapmış insanlardan bir tanesiydi. Ama bunu yaparken de herkesin sevgisini, saygısını kazanmış hiçbir zaman yapılanları unutmayan asil bir insandı. Hem mesleki açıdan hem de sosyal açıdan tüm denizcilik camiamızdaki denizcilerimize örnek olmuş, çok saygı ve sevgi kazanmış çok önemli bir şahsiyetti.” 
Cenazesi 7 Ağustos 2011 Cuma günü Maltepe Merkez Camii’nde öğlen namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, Samandıra,  Ferhatpaşa Aile Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Türk denizcilik özel sektöründe römorkör üretimini başlatan isim olan Gökçen Seven’in cenazesine; Denizcilik Müsteşarı Hasan Naiboğlu, Tersaneler Genel Müdürü Yaşar Duran Aytaş, Deniz Ulaştırması Genel Müdürü Özkan Poyraz, İTÜ Denizcilik Fakültesi Mezunları Derneği Başkanı Selçuk Şenkal, Denizcilik Fakültesi Vakfı (DEFAV) Başkanı Bülend Temur gibi denizcilik sektörünün önde gelen isimleri, çok sayıda firma sahibi, ailesi ve sevenleri katılmıştı.
 
Ve Yıllar geçiyor
Gökçen Seven’in oğlu Cem Seven, 1968 yılında İstanbul’da doğumluydu. Ortaokul ve Lise eğitimini 1978-1987 yılları arasında İstanbul Saint Joseph Fransız Lisesi’nde tamamlamış  Bilkent Üniversitesi İngilizce İşletme Fakültesi’nden 1992 yılında mezun olmuştu.  

Mezuniyetinin ardından Yönetim Kurulu Üyesi ve ortağı olduğu Sanmar Denizcilik A.Ş’de İşletme Müdürü olarak görev üstlenmişti.  Ali Gürün’le beraber Sanmar’ı daima daha ilerilere taşımak azmiyle çalışmaktadırlar.
 
Gökçen Seven’in adı Edirne Uzunköprü’deki 
Gökçen Seven Kızılay Anaokulu’unda yaşıyor

Edirne'nin Uzunköprü ilçesinde inşa edilen Gökçen Seven Kızılay Anaokulu 3 Mart 2022 günü hizmete girdi. Okulun   açılış törenine, Binali Yıldırım ve eşi Semiha Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı, Sanmar Denizcilik adına Cem Seven, Edirne Milletvekili Fatma Aksal, Edirne Valisi, Kızılay Yönetim Kurulu, Kızılay şube başkanları ile çok sayıda gönüllü ve davetliler katılmıştı.. 
                                                             *****

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google