Tesadüf
19 Eylül 2025, Cuma 09:00Ben birçok kimsenin aksine tesadüf, rastlantı, kader gibi şeylere inanmam. Ancak bugün karşılaştığım bir olayı da nasıl değerlerdireceğimi bilemiyorum açıkçası.
Yıllardır aradığım ve hiçbir yerde bulamadığım bir hikâyeyi gene hiç ummadığım bir yerde Silivri’de bir sahafta bulup aldım. Artık tesadüf mü diyeyim, rastlantı mı bilemiyorum işte. O hikayeye gelince:
Yıllar önce, yıl 1950’nin başları… Adapazarı Sabiha Hanım İlkokulu 3’üncü sınıf öğrencisiyim. Şimdi çoktan lağvedilmiş T.Z.D.K fabrikasının lojmanlarında ikamet ediyoruz. Rahmetli pederin memuriyeti dolayısıyla hem lojmanlardan komşumuz hem de sınıf arkadaşım, fabrikamızın müdürü rahmetli Yaşar Bey amcanın kızı-arkadaşım- Ayşegül’ün kitaplarını alıp okuyorum. Çocuk sesi diye mecmuaları vardı. Haftalık mı, aylık mı bilmem ama okuyunca verirdi, bende okur iade ederdim. Orada okuduğum bir hikâye benim o çocukluk muhayyelemde o kadar belirgin bir yer ettiydi ki yıllar ve yıllar boyu tesirinden kurtulamadım ve itirafta da bir mazur görmüyorum. Böyle bir sonun benim de başıma gelmesini bütün yaşantım boyunca istediğimi ve arzuladığımı artık açıkça açıklamakta bir mahzur görmüyorum.
Philip Noyan kuzeylilere mensup genç bir deniz teğmeni iken siyasi olaylara karışarak güneylilerin iğvasına kapılıp kuzeyli federasyona karşı çıkar ve türlü maceralardan sonra çıkarıldığı askeri mahkemede ‘’Amerika’dan ve siyasetinden nefret ediyorum. Bir daha Amerika’da yaşamamak, toprağına ayak basmak istemiyorum.’’ der ve gene askeri mahkeme tarafından ömür boyu Amerikan karakol gemilerinde karaya çıkmamak ve ölüm halinde dahi karaya değil denize defnedilmek şartı ile Amerikan donanma gemilerine gönderilir ve üniforma düğmelerindeki armalar dolayısıyla düğmeleri bile armasız, adi düğmeler ile değiştirilir. Ve gittiği geminin personeli kendisine bir lakap takar. “Düz düğme”… Aradan yıllar geçer, Philip Noyan yaşlanır. Gönderildiği gemiler heke ayrılır, tersaneye gönderilir, o hep açık denizlerde gemiden gemiye kavanço edilir ve gün gelir hastalanır. Ölüm döşeğinde gemi doktoruna yalvarır ve Amerika hakkında haberler sorar, hekim haline acır. Amerika hakkında bilgiler verir ve hastası, mutsuz adam gözlerini mutlulukla kapatır ve ertesi gün bir denizciye yapılan en manalı tören ile tevdi edilir denizin koynuna ebediyen uyuması için.
Hikâye kısaca bu. Bu hikâyeyi okuduğum da ilkokul 3’üncü sınıf talebesiydim. Ama o zamanlardan başlamış olan deniz ve gemi sevdam ileride de böyle bir hayatım olmasını ve öldüğüm zaman da denize gömülmemi hayal ettim ömrüm boyunca. Ve itiraf edeyim ki denizde irtihal eden, gemileri ile batıp yitip giden, gemide vefat eden meslektaşlarıma imrendim hayat boyu. Kahpe felek, kansız felek bırak gemide ölüp denize gömülmeyi denizde doya doya çalışmaya bile fırsat vermedi şu şansız adama. 60 yıl cennette yaşattı sonra da fırlatıp attı karaya.Millet öldükten sonra cennete gitmeyi ümit eder, ben hayatta iken cennette yaşadım sonra cehenneme sürüldüm. Acaba diyorum hani olmaz ya, bir ümit işte bizim ipten adam alır cevval avukatlarımız ceza kanununda beni ömür boyu sefinebend eyleyecek bir kanun maddesi bulabilirler mi ki acaba? Şöyle kabe toprağından mübarek olan gemi güvertelerinden öte tarafa kavanço etmeden önce faydalanabileceğim, malım mülküm yok ama vallahi bir emekli maaşım var onu da son kuruşuna kadar verebilirim yeminle.

Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.