A.S.P.
parcababa-erce
İstanbul
20 Mayıs, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.21
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2411.2
  • BIST
    10247.23
  • BTC
    61450.15$

Astraman 1973 London

09 Mayıs 2024, Perşembe 16:50
reklam yerim makale içi

Selimpaşa’da mukim fakirhanenin lumbar ağzından antreye duhul edince iskele taraftaki alabanda da mahalli mahsusunda mütevazi ve boynu bükük bekleyen bir kampana karşılar sizi…

Sapsarı parlatılmış, üzerinde ki ASTRAMAN 1973 LONDON yazısı ile. İşte bu tek  başına duran ve karşısındaki hiçbir makineye kumanda etmeyen bir makine telgrafı ve sancak bordasında duran sitimli bir düdük ile kader birliği yapan her üçü de ayrı ayrı birer çiçekten yolunup kopartılmış ve bir araya gelerek benim fakirhaneme mihman olmuş şeref konuklarım olup kaderlerine lanet ile benim gök gemisine ordino almamdan sonraki akibetlerinin ne olacağına kafa yoran bir trionun ortaklarıdırlar.

Makine telgrafını Aliağa mezbahasında bir Polonya gemisindeki katliamdan kurtarmıştım, düdüğü ise gemide yemek ısmarladığım bir bekçi hediye etmişti, kampananın teşrifini ise ben sağlamıştım.

Ferman Denizcilik bir zamanların çok temarüz etmiş iyi ve gözde bir kimyasal tanker işletmesiydi. İlk olarak Ferman 1 isimli tankerlerine bir aylığına rahmetli meslektaşım Bedri kaptanı izin için değiştirmek üzere gitmiş bilahare de Ferman Silver ve Ferman Gold isimli kardeş gemilerinde uzun zaman görev yapmıştım.

Sonra yollarımız ayrıldı firmayla ve aradan yıllar geçti, bu arada firma gayet ehliyetli ve ileri görüşlü yönetememeciler sayesinde tarumar olup dağıldı. FERMAN 1 isimli gemilerinin işletmesi de bir başka firmaya geçmiş haliyle.

1999 yılının Ağustos ayının sonlarında tam zelzele felaketine denk gelen zamanda da bu gemiyi teslim almak düştü zatıma. Gemiyi eski şaşasından bir iz bile kalmamış, personeli toplama, bakımsız bir halde buldum ama olsun… O bir evlattı, bakar toplarız diye düşünüp dert etmedim, seferlere başladık. İzmir’de teslim almıştım gemiyi. Ayrılan arkadaş bayağı problem çıkartmıştı teslim etmemek için, aylardır maaş alamıyoruz sebebi ile yanaşmaktan imtina etmiş, beni gemiye sokmak istememişti ki savında haklıydı, saygı gösterdim ve kendisini takdir de ettim. Sonra şirket, problemlerini halletti ve gemi yanaşıp cargosunu tahliye etti. Ben gemiyi teslim aldım, Rijeka Limanı’ndan tahmil le Haifa Limanı’na tahliyede bulunmak üzere sefere kalktık. Tahmil Limanı olan Rijeka’da cargomuz olan makine yağını yükledikten sonra PSC gemiyi bağladı, liman içinde demire çıktık fakat gemi evraklarını almadılar. Sebebini bilemedim ama belki de unuttular ne bileyim.

Bir cumartesi gecesiydi, yağmurlu kötü bir hava… Çarkçıbaşı rahmetli İhsan Keleş Bey’le anlaşıp gece saat 02:00 sularında bütün ışıkları kapatıp demiri vira ile tam yol verip kaçtık limandan, eh ne de olsa bizler milli mücadelede Alemdar gemisini İstanbul’dan kaçırıp Kuva-i Milliye emrine veren denizcilerin ahvadından değil miydik?

Velhasıl kelam İsrail’in Haifa Limanı’na gelip aborda olduk, tahliyemizi müteakip alayı vâlâ ile gemimize borçlarından dolayı haciz konuldu ve bizim 3.5 ay sürecek esaretimiz mi diyeyim, şahane tatilimiz mi diyeyim artık bilemiyorum başlamış oldu ki kimsede şikayetçi olmadı hayatından. Çünkü en kıdemsiz gemici bile ayrılırken cebine 7000 usd para koymuş oldu. Bu ayrı bir yazı konusudur ki bayağı da eğlencelidir.

İşte bu bekleme esnasında kanuni hakkımı kullanarak geminin satışına onay verdim kaptan olarak ve gemi satışa çıktı. O zaman da mezkür kampanayı gemi nasıl olsa satılıyor diyerek bir hatıra olması babında alarak limana pek sık gelen Türk gemilerinden birindeki arkadaşım ile İstanbul’a gönderdim. Sağ olsun o da götürüp evime teslim etmiş.

Sonra polisaja verdim bu kampanayı. Parlatıldı, verniklendi ve bahse konu makamına kuruldu. Ne şimdi rüzgarlara açıyor bağrını, ne de dalgalara baş vuran gemideki o zevki tadıyor, sesini bile çıkartmaktan korkan bir zavallı oldu sayemde. Eğer bir kere çalsam sanırım aprtman ayağa kalkar, zaten ez kaza kaporta açık kalsa ve bir apartman sakini geçse tesadüfen çaktırmadan göz atıyor ne bu acaiplik diye. Temizlikçi kadınlar bile ellemeye çekiniyorlar toz alırken kolarını tutunca çanları çalan telgraftan, kampanadan…

Böyle işte bu zavallı kampananın da 1973 yılında Londra’da başlayan hayatı bir emekli dinazorun evinin duvarında devam etmekte. Zavallı kampanam o eşsiz günlerinin hasreti ile kendi arkadaşları ile hemhal oluyor, kendi aralarında dertleşiyorlar belki ama ben artık kimse ile de dertleşemiyorum. Eski günlerden konuşamıyorum ki! Kimse anlamıyor bizim gibi tedavülden kalkmış kelaynaklıktan dinazorluğa terfi etmiş nesli inkıraz bulmaya çok az bir zaman kalmış kişileri. Bazı zamanlar bakıyorum da acaba diyorum ben bu objeleri bu eve getirmekle onlara kötülük mü ettim! Sonra da diyorum ki kendi kendime eğer ben onları evime mihman etmesem belki de çoktan eritilip ham madde olurlardı kim bilir…

Velhasıl bî kararım ey karunî kiram, ol babta taraf-ı âlîlerinizin kararlarınıza muntazırım. İyi mi ettim, kötü mü ettim bilemiyorum çünkü bendeniz her bir cüzitamın da canlı olduğuna inanan eski Çinliler gibi bu gemi avadanlıklarının da canlı olduğuna inanan kişilere mensubum da.

Şeref saadetle kalınız efendim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.