A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Fasulye (1. Bölüm)

20 Şubat 2024, Salı 13:06
reklam yerim makale içi

Fasulye. Bildiğimiz bayağı fasulye. Kuru fasulye. Aklımda okul yıllarından kalma bir bilgi var, yanlış bilmiyorsam çift çeneklilerden mevsimlik bir bitki.

Hemen hemen dünyanın her yerinde yetişen ve tüm dünya mutfaklarında kendine yer bulan, türlü isimler altında, türlü şekilde pişirilen, türlü türlü tatlarla takdim ediler fasulye.

Türklerin mili yemeği. Piyazı, etlisi, sucuklusu, pastırmalısı, kıymalısı yapılan helmelenmişine can dayanmayan pilav, turşu ve hoşaftan ibaret gariban yemeği olarak yıllarca sofralarımızın baş tacı olmuşken son zamanlarda birkaç uyanık müteşebbisin gayreti ile sırf fasulye, pilav satan dükkanlarda astronomik fiyatlarla sosyeteye sunulan, kalbur üstü heri-i naşeriflerin, parayı sonradan gören göbellerin, sanatları kendinden menkul sanatçı geçinen, gerçekte sırt üstü yatmakta mahir zanaatçı hanımlarla, hayatlarında podyuma ayak basmamış bir takım manken tesmiye edilen hanımların iki ayaklı yarmaların kollarında arzı endam ettiği Kütahya porseleni tabaklarda sunulan dükkanlarda taam edilen fasulye.

Garibanın eti, askerin karavanası, amelenin-işçinin sevgilisi, memurun sofrasının süsü fasulye. Bunca yıllık ömrümde sevmeyene rastlamadığım fasulye.

Meksikalıların bol acılı siyah fasulyesi, Çinlilerin soya sosu ile filizlerinden yaptığı salatalarının tadına doyulmayan, Avrupa mutfaklarında çorbası yapılan fasulye.

İşkembe salonlarında sanırım Ahmet Rasim üstada ait bir dörtlük bulunur.

 

Dize derman, göze fer, batna ciladır çorba

İllet-i cûyû deva, mahz-ı gıdadır çorba

Âlemin sevgilisi dense sezadır çorba

Agniy-i bî habibi fıkaradır çorba

 

Evet, acaba fasulyeye haksızlık olmuyor mu? Aç kalmış, acıkmış bir kişinin önüne şöyle bol sulu, helmelenmiş etli ve isteğe göre az veya çok acılı bir tabak fasulye konulduğu zaman o kişinin mis gibi çarşı ekmeğinden koparttığı iri iri parçaları fasulyenin suyuna bandıra bandıra ağzına attığını, ardından çala kaşık tabağa giriştiğini hayal edin. Bilahare bol tereyağında pişirilmiş baldo pirincinden mamul, üzerine biraz fasulye ilave edilmiş pilavı, karışık turşu tabağı ile mis gibi çekirdeksiz sultani üzümünden yapılmış bir tas üzüm hoşafını düşünün. Bu menüye ağzının suyu akmayacak bir kişiyi tahayyül edemiyorum.

Ufak bir çocuktum. Rahmetli babam Adapazarı zirai donatım fabrikasının idare amiriydi. Yıl 1950 veya 1951 idi. Bir gün eski model, burunlu, benzin motorlu kamyonlarla Sakarya nehri üzerindeki çektirmelerden tomruk yüklemeye gittik. Gemicinin biri Sakarya nehrinden bir gerdel su çekip toprak bir güvece fasulye koydu ve vurdu ateşe. Akşam eve döndüğümüzde babam ‘’Yahu Hanım!’’ dedi. ‘’Öyle canım çektiki o fasulyeyi, anlatamam.’’ Daha o yaşlarda belleğime kazındı fasulye lafı ve fasulye sevgisi.

Şimdi efkar-ı umumiyenin pek bilmediği hatta hiç bilmediği bir konuyu açıklamak, yazmak istiyorum. Bu yazılmamış bir kanundur. Hiç bir hukuk kitabında bahsi geçmez. Ne meclise sunulmuş, ne göt göbek partililerin oyuna sunulmuş, ne de resmi gazete ile yayınlanmamış ancak meriyette olan bir kanundur. Türk ticaret gemilerinde, devletin resmi yasalarının iplenmediği bir ortamda, ceza kanununun, hiyanet-i vataniye, kıyafet, tevhid-i tedrisat ve bunlara müşabih yüzlerce kanunun, yasanın, bildiri, tamim genelgenin kale alınmadığı ortamda geçerliliğini koruyan, asla ihlal edilmeyen, bazı kendini bilmez ukala aşçıların sırf provokatörlük olsun diye ihlale yeltendiği ancak ilk müsait limanda kıçına inen tekme ile gemiden istirdatına sebep olan kanundur. Yazılmamış olan bu kanun ‘’kuru fasulye’’ kanunudur. Daha doğrusu kuru fasulye hakkında içtihat kararıdır.

Evet, şu yer küre üzerinde sefer eden, yüzlerce ve belki de binlerce Türk ticaret gemilerinde cinsi, tonilatosu, bayrağı, eni, boyu, yaşı, bulunduğu yer veya liman neresi olursa olsun ister Yokohoma’da ister Amsterdam’da ister Bengaldeş’te veya İstanbul’da, İzmir’de velhasıl nerede olursa olsun mutlaka ve de mutlaka öğle yemeğinin değişmez menüsü pazar günleri kuru fasulye, pilav, turşu ve üzüm hoşafıdır.

Kuru fasulye, pilav, karışık turşu ve üzüm hoşafı.

Bu fasulye gemi aşçısının becerisine göre sucuklu, etli, kıymalı, pastırmalı veya etsiz gemici fasulyesi, pilav da genelde halis baldo pirincinden pişirilmiş tereyağlı olarak sunulur personele. Bazı ahvalde meyhane usulü kotarılmış bulgur pilavı da olabilir.

Turşu umumiyetle Göbelek köyü üçüncü sınıf imalatı bol tuzlu ve sirke asitli karışık türdendir. Hoşafta bol şekerli, İzmir’in çekirdeksiz sultani üzümünden kaynatılır. Ancak son yıllarda her şeyin yozlaştığı ortamlarda armatörlerin de yozlaşmadıklarını düşünmek saf dillik olacağından ve de kraldan fazla kralcı,kıçlarının altındaki sandalyayi kaybetmemek için her türlü katakulliyi çeviren enspektör, DPA, satın almacı makulesi geçinen çanak yalayıcılar shipschander’lardan aldıkları avantaların azalmasına aldırmayarak gemi kaptanlarının talep listelerini kuşa çevirdiklerinden bir çok gemide maatessüf sucuk, pastırma gibi malzeme unutulma raddesine gelmiştir.

Birçok yurt dışı görevli memurumuz ve misafirimiz o şehirde, o limanda ikamet eden ve pazar günleri gemilerimizde kuru fasulyenin pazar günleri öğlen menüsünde olduğunu bilen zevat sırf memleket havası almak, fasulye yemek, ardından çay içip sohbet etmek için gemilerimizi şereflendirirler. Ve tabi ki her kim olurlarsa olsunlar izzet-i ikbâl ile karşılanıp ağırlanırlar. Devamlı ve sık gidilen, line çalışılan limanlarda Türklerle samimi olan acentalar, stewador’lar ve bunun gibi memurlar aileleri çocukları ile gelip soframıza mihman olurlar. Alışık olmadıkları biçimde ağırlanırlar, gönüleri hoş edilir, Türk misafirperverliğini görürler. Teşekkürle pek memnun bir şekilde ayrılırlar gemiden.

Devam Edecek

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.