A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Tornistansız Gemi - 1. Bölüm

12 Şubat 2024, Pazartesi 12:03
reklam yerim makale içi

1995 yılının bahar aylarının başlarında 8000 dw tonluk bir cargo ile Novarosisky limanından dökme buğday yükü ile Fransa’nın Rouen limanına gidecektik.

Gemi, köklü bir armatörlük şirketine ait beş gemilik bir filonun yirmi sekiz yaşındaki bir gemisiydi. Performansı oldukça iyi olan geminin sefer hitamında İstanbul’da special sörveye girmesini bekliyorduk.

Tankerci olduğum için cargolara ısınamamıştım. Bu gemide çalışma nedenim de medarı maişet motorunun çalışması için gerekli yakıtı teminden ibaretti.

İlk problem Nova’da yükleme sebebi ile meydana geldi. Yükü bağlayan brokerlik firması buğdayın stowaç faktörünü yanlış bildirince normal durumda almamızı istedikleri miktardan 180 ton kadar eksik almıştık. Tabi vur abalıya babında eksik alınan cargo direkt olarak navlunun eksik ödenmesine sebep olacağından kaptan yükü alamadı oldu. Derhal ambarların hap olduğunu gösteren resimleri gösterip, stw. faktörün yanlış verildiğini gösterip, gemiye verilen yükün stw faktörürnün farklı olduğunu bildirip, bu yüklemede geminin kabahati olmadığını ispatladım. Neticede kalkıp İstanbul’a geldik. Yakıt ve kumanya ikmalini müteakip mütebaki yakıtımızı alacağımız Ceuta limanına müteveccihen vira edip vurduk yola.

Ceuta’ya kadar gayet rahat geldik, bahar aylarının başıydı. Hava ılık, deniz sakin, güneş ortalığı ılık ılık ısıtıyordu. Yani tam seyir yapılacak bir havaydı ve rıhtımlar boştu, pilot hiç bekletmeden geldi. Girdik mendirekten içeri, sancaktan aborda olacaktık. Manevraya başladık. Postalar yerini aldı, rıhtım hizasına az bir mesafe vardı. Pilot tornistan istedi, üzerimizde ağır yol vardı. Telgrafa ağır yol tornistan komutu verdim. Atlatmalı makineydi. Makine dairesi manevra yapmak için hava çaktı, tıslamalar boşa gitti. Almadı makine. Bir, iki sefer daha denediler, çakılan havaların boşa gittigini, makinenin almadığını anladım. Bir, iki ikaz ile yarım yol, ardından tam yol tornistan komutunu verdim. Yine hava çakıldı negatif. Yalnız diğer kompresörün de devreye alındığını anladım değişen makine seslerinden.

Klasik tip, atlatmalı M.A.N. makinemiz buraya kadar bir problem çıkartmamış, tam kritik yerde stp.edip çalışmamıştı. Ateşleme havasının boşa giden tıslamaları duyuluyordu. O sıra da telefon çaldı, arayan çarkçıbaşıydı. ‘’Süvari Bey, makine tornistana almıyor. Üç atımlık hava kaldı.’’ dedi. Durumu pilota anlatacak zaman yoktu. ‘’Sir’’ dedim. ‘’Özür dilerim, teknik bir sorun çıktı makinede. Tornistan yapamıyoruz. Hemen dönüp iskeleden yanaşmamız gerekiyor.’’ dedim. Bu sırada da sancak demir funda iki kilitte aganta suga dümen sancak alabanda da toka komutunu verdim. Aynı anda da römorköre sancak kıç omuzdan dayanarak gemiyi çevirmesini söyledim. Pilot tecrübeli bir adammış. Direkt kumandayı almama tepki göstermedi, bilakis yardımcı oldu ve salimen yanaştırdık gemiyi.

Pilot, ‘’Sizi ben kaldıracağım. Umarım arızayı giderirsiniz. Sorun yok, PSC’ye de bildirmeyeceğim. Gideremezseniz bile hareketinize mani değil, yol verir çıkarız. Geçmiş olsun ve kolay gelsin.’’ deyip ayrıldı.

Yakıt ve su ikmalini yaptık. Personel bir çıkıp dolaştı, evlerini aradı telefonla. Zaten topu topu dört saat kalıyorduk limanda. Allah’da yardım etti, bir problem çıkmadan yakıtı aldık ve salimen çıkıp limandan yol verdik Septe Boğazı’na.

Allah yine yardım etti ve salimen Rouen’e vasıl olduk, olduk olmasına da bütün seyir esnasında makinenin arızası giderilemedi. Tecrübe için kaç sefer stp. ettiğimizi ben bile unuttum ama makine Nuh dedi, peygamber demedi. Tornistana geçmedi. Çare çare diye deli gibi gezinmeye, günde üç-dört paket sigara tüketmeye başladı zavallı çarkçıbaşı.

Acilen şirketi aradım. Makinenin durumunu bildirdim. Çarkçıbaşını istediler telefona. Bir alay fırçaladılar arızayı gideremediği için, çok iyi bir insan olan çarkçıbaşı kendini denize atacak raddeye geldi ama çalışmadı makine tornistana.

Bana da söyledikleri ne yapın edin, yanaşmayı ertelemeyin ve yükü tahliye edip kalkın…. Başüstüne. Ne yapalım, böyle buyurdu Zerdüşt.

Aklıma bir mizansen geldi. Delice bir fikir olduğunu baştan biliyordum ama başka çarem olmadığı için denemeye karar verdim. İkinci kaptan manevra anında baş tarafta olacağı için üçüncü kaptanı ve telsiz zabitini ve ikinci makinisti köprüye çağırdım.

‘’Bakın’’ dedim. ‘’Şimdi iyi dinleyin. Bir tiyatro oyunu sergileyeceğiz. Ben ne yaparsam yapayım asla itidalinizi bozmayın ve de asla ve asla, tekrarlıyorum asla gülmeyin. Şimdi güzelce pilotu alacağız. Loka kadar bir problem olmaz. Loka girerkende baştan ve kıçtan römorkörlere bağlanacağımızdan manevra anında bir şekilde idare edebilirim. Loktan çıkarken gene makine çalıştırmayacağız. Sorun, yanaşırken! Regülasyona göre yanaşırken gene römorkörlere bağlı olacağız ve de bir üçüncü römorkör herhangi bir olayda müdahale için hazır bekliyor olacak. Akıntı kıçtan ve biraz da güçlü o bakımdan, ani bir müdahale için diğer römorkör St.by’da bordamızda olacak. Buraya kadar iyice anladınız mı?!!

‘’Anladık Süvari Bey’’ dediler.

‘’Şimdi söyleyeceklerimi iyice dinleyin. Bundan sonra bütün iş sizlerin rol kabiliyetinize kalmıştır. Sen, ikinci makinist ilk önce yüzündeki o sırıtgan ifadeyi korkmuş, şaşırmış, çaresiz bir ifade ile değiştireceksin.’’

Çünkü Trakyalı bir Pomak olan ikinci çarkçının daima gülümseyen bir suratı vardı ki en olmadık bir anda gülümsemesi bütün operasyonu berbat edebilirdi.

‘’Ben tornistan vurduğumda sizin tornistan yapamayacağınızı hepimiz biliyoruz. Ben devamlı ikaz vuracağım. Siz o sırada devamlı hava çakın, tıslamalar davlumbazdan duyulsun ki pilot makinenin almadığını anlasın.’’

Üçüncü kaptan ve telsiz zabitine döndüm ve ‘’Size gelince devamlı şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir halde suratlarınıza şaşkın ve çaresiz bir ifade takınarak bilinçsizce sağa sola seğirtin asla gülmeyin. Bu arada devamlı konuşun, yüksek sesle, paniklemiş bir şekilde konuşun, isterseniz maç anlatın ama devamlı konuşun ve de ben ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim asla tepki vermeyin.’’

‘’Sen’’ dedim ikinci makiniste. ‘’Her yanını yağa bula, suratına bile makine yağı sür, yüzün ellerin makine yağı içinde olsun, al eline yağlı bir bez veya üstüpü kapıyı filan vurmadan dal içeri. Avazın çıktığı kadar paniklemiş ve korkmuş bir şekilde Süvari Bey, makine tornistana almıyor diye bağır. Bende sana bağırmaya başlayacağım. Sen de o anda aklına ne gelirse gelsin bağırarak söylemeye davam et ama asla gülme, bu arada ben kızıp bir iki kitap filan fırlatacağım sana. Kafana nişan almam ama genede sen kendini kolla. Sesini daha da yükseltip bana kızmış ve karşılık veriyormuş pozisyonunda sesini daha da yükseltip bağırmaya devam et. Ben çok fazla kızıp, sinirlenmiş pozunda sana bir iki el ateş edeceğim. Korkma, tabanca hakiki  fakat mermiler kuru sıkı olacak. Sen o zaman hemen kapıdan fırlayıp kaç. Sizde dedim üçüncü kaptana ve telsiz zabitine hemen üstüme atlayıp tabancayı alın elimden.’’

‘’Dediklerimi bi tamam anladınız mı arkadaşlar?’’

‘’Anladık Beybaba, hiç merak etme’’ dediler.

‘’Güzel’’ dedim. ‘’Alâ ve de ranâ, eğer bu oyun tutar ve pilot yutarsa yırttık. Halimize acıyıp yanaştırır. Kalkışa Allah kerim. Yok ters bir şey olursa yanarız ki Marmara çırası kaç para.’’

‘’Tamam Süvari Bey, rollerimizi oynamaya hazırız’’ dediler.

‘’Ulan Pomak’’ dedim. ‘’İkinci makiniste bir gülersen seni srast yatağına sokarım ona göre.’’ Sırıtarak gitti makine dairesine.

Telsize döndüm. ‘’Sana zahmet fırla benim kamaraya, yastığımın altında tabancam var. Alıver. Gelirken de revirden bir paket pamuk kap.’’

‘’Başüstüne Beybaba’’ deyip fırladı, gitti.

Dört adet merminin çekirdeğini çıkartıp kovanların ağzına pamuk tıkadım.

Hazırdık…

Devam Edecek

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.