İstanbul
02 Aralık, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

TÜRKLER NEDEN DENİZLERE VE OKYANUSLARA AÇILAMADI?

15 Aralık 2020, Salı 17:29

Türk devletlerinin bir devamı olarak kurulan Osmanlı devleti 200 yıl sonra imparatorluğa yükselmiştir. 3 kıtaya hakim olmuş ve 150 yıl tüm kara va Deniz ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Tüm bu görkeme rağmen imparatorluğun  denizler hakimi olamamasının en büyük nedenlerinden birisi mali ve ekonomik sistemi, savaş ekonomisi ve ganimet üzerine kurulmasıdır. Savaş ekonomisinde çok daha kolay olan kara fetihleridir. Muhteşem bir askeri yapılanma kurmuş  ve askeri üstünlüğünü sağlamıştır. Bu askeri üstünlük ile savaş ekonomisi  ganimetlerle devletin en önemli geliri olmuştur. Bunun yanı sıra devlet toprak sahiplerinden alınan vergiler, gümrük  ve liman vergileri sabit  gelirler olarak mali sistem içinde bulunmaktaydı.

Türkler, Anadolu Selçuk devleti ile  deniz ve deniz ticaretini ekonomik bir güç olduğunu gördü. Sinop ve Alanya liman ve tersanelerini kurarak  devlet olarak denizci olmaya ilk adımlarını attılar. Daha sonra Anadolu beyliklerinin Deniz ile ilgilendiğini görüyoruz Aydın Beyi Umur Bey'in faaliyetlerini incelediğimiz zaman Türklerin artık Deniz alaka ve menfaatlerini kavradıklarını ve donanmalar kurduklarını bilmekteyiz.

Osmanlı Devleti bir kara beyliği olarak kuruldu .Savaşlarda aldıkları ganimetler devlet bütçesini oluşturdu. Güç kazandıkça ganimet akışının kolay olması devleti öncelikle kara savaşları ile sonuca gitmeyi daha uygun bir hal tarzı olacağını değerlendirdiler. Deniz kıyılarının az olduğu zamanda geçerli olan bu durum imparatorluğa geçişinde bir bocalama süreci oluştu. Türklere göre ticaret  sadece kervandı. 1327'den  1400 yılları arası kuruluş aşamasında olan donanma 2. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde önemli aşamalar kaydetmiştir. Özellikle Kemal ve Burak reislerin  korsanlıktan  devlet hizmetine girmelerini aşamada önemli rol oynamıştır Çok maksatlı gemi tanımını yapabileceğimiz Göke tipi kalyon inşaası Akdeniz'de dengeleri değiştirme yolunda önemli bir adım atılmıştır.Bu yüzden Yavuz Selim bol toplu kadırgaları  inşaasına önem vermiş ve mavnaya  yakın daha büyük kadırgaları donanmaya katmıştır .Bunun yanı sıra Mısır seferinde donanmayı çok iyi kullanmış ve Çöl geçişinde ordunun  ağırlıkları gemiler ile taşınmış ve orduya sürat kazandırarak çöl 40 gün gibi kısa bir sürede geçilmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde devletin Deniz stratejisi oluşmuştur. Fatih işe, adına okunan hutbeyi değiştirerek başlamış ve ünvanlarına "Deniz'lerin Hakanı" 'nı ilave etmiştir. 2. olarakta  kara harekatını Deniz harekatı ile birlikte yapmış, donanma yolu ile toprak kazanmıştır. İmparatorluğun hayat alanlarını elde etmek için Ege Ada'larını ele geçirmenin gerekli olduğunu değerlendirerek en büyük engel olan Rodos'tan başlamayı planlanmıştır. (her ne kadar Fethi olmasada) Fatih devrinde yapılan hutbedeki  değişiklik ile cihadı Deniz'lere yaymıştır... Kanuni ise kuvvetli bir miras aldığı güçlü kadırgaları geliştirmek yerine Garp ocaklarının kullandığı ve Barbaros Hayrettin Paşa'nın da desteklediği normal kadırga tipine yöneldi. Aslında bu başarılı olan bir gemi tipiydi. Çabuk manevra, sürat ve gerektiğinde karaya baştan kara yapılarak personel ve gemi kayıplarını asgariye indiren bir gemi tipidir.(Preveze Savaşı örnektir)  Ancak tecrübeli ve liyakatli kaptan paşalar ve reislerle başarılı olan  bu sınıf kadırgaları Haçlı dünyasının geliştirdiği mavna tipi büyük kadırgaları ile baş edemez duruma geldi (İnebahtı Savaşı örnektir) Yavuz Selim'in gemi tipi geliştirilseydi  kalyon devrine belki eş zamanlı geçilir ve 150 yıllık bir gecikme olmazdı. Piri Reis, Yavuz Sultan Selim'e dünya haritasını sundu ama  nasıl değerlendirildiğine ait elimizde kanıt yok.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'nın bu harita hakkında bilgisinin olduğu tahmin edilmektedir. Bu nedenle olsa gerek veziri Azam Damat İbrahim Paşa'ya "İzin verin Hind Ülkesine (Amerika) gideyim para orada"  Ama Kanuni'den izin çıkmıyor gemilerin yetersizliği öne çıkıyor (Halil Bezmen - Barbaros sevgilim Arunas yayınları) Bu isteği ve onca ganimet getirmesine rağmen Barbaros  maaşını alamadığını Kanuni'ye söylediğinde Kanuni alınan ganimetlerin ne olduğunu şöyle söylüyor: "Galata bankerlerinden alınan borçlara verildiği söyleniyor.(aynı kaynak). Fetihlerin azaldığı ve para sıkıntısının başlaması Celali İsyanları Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü zamanında  ne kadar ekonomik kriz içinde olduğunu göstermektedir.

Yukarıda bahsedildiği gibi güçlü ordu ile elde edilen ganimetlerin denizlerden  çok daha kolay elde edilmesi imparatorluğun Deniz stratejisini Kanuni'den sonra azaltmıştır. Bunun içindirki Sakız,  Kıbrıs ve Girit Ada'larına harekat geç yapılmıştır .Ekonomik sıkıntı donanma giderlerinde kısıntılara neden  olmuştur. Buna birazda denizden anlamayanların liyakatsız bir şekilde yüksek mevkilere gelmesi neden olmuştur.

Avrupa'ya giden tüm ticaret yollarını elinde tutan Türkler, Avrupalıların yeni kaynak arayışına neden olmuşlardır  Portekizlilerin Kızıl Deniz'e girerek kutsal yerleri tehdit etmesi ve  üs kurmalarını  farkettiklerinde Hint Okyanusu'na çıkmak ve hatta Sumatra Adası'na kadar hakimiyet alanlarını geliştirmek istediler. Ancak Akdeniz tipi kadırgaların okyanuslara uygun olmayışı ve küçük gemiler oluşu okyanuslara dayanıklı  Portekiz gemileri ile baş edemez hale geldi. Tersane sıkıntısı ile gemi yapımı gerekli şekilde yapılamadı. Bu nedenle  özellikle baharat  gelirleri azaldı. Devlet  mutlak sınırlarına ulaşınca ganimet türü gelirlerde azalmaya başladı. Deniz aşırı topraklarını korumak ve Avrupa'nın ticaretini keserek dünya hakimiyetine  oynamak yerine statükoyu koruma yolunu seçtiler.Tüm gelirlerinin büyük bir kısmı bu Deniz aşırı eyaletlerden gelen devlet bunu göremeyerek donanma giderlerini kısmaya başladı, gelişen teknoloji ve Deniz bilimine ilgisi azaldı.  2. Beyazıt tarafından düşünülen ve Yavuz Selim ile geliştirilen gemi tipine devam edilseydi okyanuslara açılmak çok kolay olabilir ve dünya hakimiyetine oynanabilinirdi. İnebahtı Deniz Savaşı bir dönüm noktası olmuş ve donanmanın tecrübeli reisleri yok olmuştur. Personel tecrübesini ve eksikliğine rağmen  ara sıra zaferler kazanılsada zaman  içinde Çanakkale Boğazı'ndan çıkamaz hale gelmiştir.

Deniz coğrafyası ve haritacılıkta önem veren bir devlet  liyakatsız ve bilgisiz yönetimlerle rasathanesini bile donanmasına bombalatarak yok etmiştir. O kadarki Rus Donanması 1770'de Akdeniz'e girdiğinde "Baltık Denizi'nden Akdeniz'e kanal mı var? " diyecek kadar bilim ve coğrafyadan uzaklaşmışlardır. Yavuz, Fatih bir yerde Kanuni'nin vizyonu ve öngörüleri sonra gelen Hakan'larda görülmemiştir. Güçlü ve rakipsiz olmanın verdiği kendine güvenme  ve yüksekten bakma devleti rehavete sürüklemiştir. İşin ehli denizciler yerine liyakatsiz ve para karşılığı ünvan dağıtılan bir devlet yapısına girilmiştir. O zamanki Dünya, Avrupa ve Akdeniz. Buraya ve 3 kıtaya hükmeden ve rakipsiz kalan bir devlet gücünün kaybedeceğini hiç düşünmeden yaşamaya devam etmiştir. Gururu ve kibiri  ile yeniliklere kendini kapatmıştır. Öyleki lisan öğrenmeyi bile yapmamış,  tüm dış temaslarını Fener Rum aileler yapmıştır. Fatih'in ileri görüşüne ve Türk rönesansının başladığı bir dönemden aksine aşırı din taassubu ile yeniliklerin girmesine engel olmuştur. Büyük bir denizci kaynağı ve kültürü olan Garp Ocakları zaman  içinde ihmal edilmiş ve yetişenler devlet kademesine girme fırsatı bulamamışlardır...

Sonuç olarak özetlersek; Avrupa'da ortaya çıkan mali ve ekonomik sistemin dışında kalması, gemi inşaa teklonojisinden geri kalması, stratejik öngörü yapamaması,Otarşik yapısının verdiği rahatlık, kurumsal bir denizcilik alt yapısınını idame edememesidir. Sonunda  devlet ,bağımsızlık kazanan ufacık devletlerin önünde ayakkabı pençelerini Trakya'nın çamuruna bırakarak son bulmuştur.

Teknolojik gelişme aralığı açıldıkça ve savaş tazminatları ile çağı yakalamaya çalışan devlet geç de olsa gerçeği kavramış ve fakat iş işten geçmiştir Balkan Savaşı'ndan sonra Şehzade İzzet  anılarında "Adaları donanmasızlık yüzünden kaybettik yeni güçlü donanma yapmak zorundayız." diyebilmiştir. Sonunda devlet yıkılmak üzereyken Deniz gerçeğini görmüş onca sıkıntısına rağmen ve halkın desteği ile yeni bir donanma kurmak için Donanma Cemiyeti'ni kurmuştur. Toplanan paralar ile dretnot tipi gemiler ile muhripler sipariş edilmiştir. Ancak artık çok geçtir.

Bu gün Minnettarız çünkü ATATÜRK gibi bir liderimiz oldu. Donanmanın önemini kendi döneminde bile sadece kendisi anladı ve bugünkü güçlü donanmanın temelini attı. İnsanlarımızın  daha temel ihtiyaçlarının bile karşılanmadığı bir zamanda  donanma için bütçe ayırarak kara ordusundan önce donanmayı güçlendirmeye çalıştı.

Deniz gücünü dış siyasette başarı ile kullandı (Balkan Antantının imzasının Balkan devletlerine baskı, Malta ziyareti ile İngiltere'ye Doğu Akdeniz'de yanlız olmadığı mesajı)

Eğer bugünkü ivme ile donanmanın güçlenmesi devam ettiği sürece denizlerimizde Deniz hakimiyeti kurar, hak ve menfaatlerimiz doğrultusunda dış siyasetimizi yönlendiririz. Bugün denizlerimizde başarılı harekatlar icra ediyorsak bunu ATATÜRK'e borçluyuz

Denizin yanı başında yaşıyoruz ama nimetlerini bilmiyorsak  bu nimetleri başkası alır bunu asla unutmayalım. Türk Milleti'nin  denizcilik geleneği ve kültüründen yoksun olmasını  önlemek için yeniden gündeme getirmeliyiz. Sorunu ve çözümünü  bilmek bir işe yaramıyor mesele yola düşmektir.

Mavi Vatan Türk milletinin Megola ideası olmalıdır.

google