A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Bal Mahmut ile.. Şefik Göğen ve kapt. Altay Altuğ

27 Mayıs 2024, Pazartesi 13:34
Bal Mahmut ile.. Şefik Göğen ve kapt. Altay Altuğ
reklam yerim makale içi

Bir devrin ünlü Ankara vapuru süvarisi olan Kaptan Şefik Gogen anlatmıştır;
Süvarilik yaptığım Ankara gemisiyle Avrupa’ya seyahate çıkan tanınmış simalar arasında devlet erkânı, tanınmış aileler ve sanayiciler olurdu. Ankara ile Avrupa limanlarına seyahat o devrin modasıydı.  Nejat Eczacıbaşı, dostluğu yıllara dayalı arkadaşım Mahmut Baler (Bal Mahmut) ve zaman zaman da Fahrettin Kerim Gökay yer alırdı. Bir sefer Barcelona’ya yol alıyoruz. Deniz bir çarşaf gibi düzgün. İnanılmaz bir ay mehtabı var. Geceyarısından sonra köprüüstüne çıktım. Böyle zaman zaman, aklıma estiği an, gemiyi gezer, en ufak bir hataya bir ödün vermeyecek şekilde  değerlendirmemi yaparım.
Baktım gezinti güvertesinde  Mahmut Baler Bey ile Nejat Eczacıbaşı Bey   şezlonga uzanmış aradabir kahkahalarla gülüyorlar. Usulca yanlarından geçmeyi denedimse de Mahmut Baler “Şefik Kaptan bir acı kahveni içmek için misafirliğe gelmek isterdik..” deyince “Estagfurullah buyurunuz,  sizi köşkümde ağırlayayım..” dedim.
Gülüştük! Köşküm dediğim haliyle köprüüstü..
Mahmut Baler’in olduğu mecliste gülmemek elde değil..Ankara’nın kocaman yemek salonunda Mahmut Baler’in masası adeta   bir gösteri sahnesi gibi oluyor, hemen herkes  kulağını verip, onun nüktelerini duymaya çalışıyordu. Adeta tebessümlerle dolu bir yemek daveti yaşıyorduk. Fakat köprüsünde söz döndü dolaştı, Atatürk’e ait anılarına gelince, o Mahmut Baler gitti, yerine yüreği Atatürk sevgisiyle çarpan  milli duygularıyla coşan birdiğer kişiliği  ortaya çıktı.
Atatürk’ün yaveri Bozöyük Milletvekili Salih Bozok’a hep fıkralar anlatır onu güldürürmüş. Hep ciddi olaya bir kulp takıp mizaha çevirirmiş.. Meğer Salih Bozok da bu fıkraları  Atatürk’e anlatıyormuş.. Atatürk birgün  bu fıkraları nereden bulduğunu sorunca, benden bahsetmiş.
Atatürk; “Bu nükteleri bulmak kadar anlatmak da beceri, zeka işidir. Çağırın şu çocuğu” deyince beni  Uşakizade Muammer Bey’in evine davet ettiler. Daveti sessizce, ama dikkatle kusursuz şekilde götüren de Latife Hanım.

 

(Sağdan) Kaptan Şefik Gogen, II. Kaptan Altay Altuğ, Bal Mahmut ve eşi.

Davette İzmir Valisi Abdülhalik Renda, Doktor Neşet Ömer, Ordu Kumandanı İzzettin Paşa gibi hayli önemli kişiler var. Ben elim ayağım titreyerek, içeri girdim. Mustafa Kemal Atatürk’ün elini öptüm. Büyük bir nezaket gösterdi, nüktelerimi dinlediğini, bunları  benden de dinlemek istediğini söyledi.
O gece yemeğe kalmamı istediler. Saatler ilerledikçe, konular zenginleştikçe, kendime geldiğimi gördüm, cesaretim arttı! O gece Salih Bozok bana Latife Hanım’la Atatürk’ün evlendiklerini gizli kalmak kaydıyla fısıldadı. Müthiş bir tarihi olayın, emsalsiz bir saadet anının ortasında olduğumu anlayınca, sevinçten havalara uçar gibi oldum. Meğer herhangibir düğün daveti yapmaksızın birkaç yakın dostlarının  katıldığı bir düğün gecesine ben de davet edilmiştim.
Atatürk  neşe içersindeydi ve  söz bir ara  İzmir Sağlık Müdürü Doktor Şükrü Ozan Bey’in unutkanlığına dair nüktelere geldi. Atatürk’ün son derece takdir ettiği ve sevdiği bu zât,  değerli bir  doktordu, bestekardı, neyzendi. Fakat müthiş unutkanlığı  sayesinde İzmir’de değil, neredeyse tüm memlekette nükte konusu olmuştu. Bir de içmeye başladı mı,  resmen körkütük sarhoş olurdu.
Söz Şükrü Bey’in unutkanlığına ait vukuatlarıyla sürüp giderken, yine böyle  dur demeden kafayı çektiği bir gece, artık evin yoluna tutmak için  Karşıyaka’daki evine gidecek ama, evini birtürlü bulamamış. Nihayet bir polis memurunun yaklaştığını görünce seslenmiş:
-Polis bey evladım, sen Sıhhıye Müdürü Şükrü Bey’in evinin nerede olduğunu biliyor musun?
Polis memuru; “Efendim kendisini tanırım, ama evinin yeri nerededir bilmiyorum..” deyince,
kendi kendine “Demek ki bizim surat, Şükrü Bey’in suratına benzemiyor..” demiş.sonra da “Bari gel, bu zatın evini birlikte arayalım..” demiş.
Atatürk’ün meclisine defalarca davet  edilmişimdir. Dikkat ettiğim husus Atatürk’ün Kuran’ı dinlemeye olan hayranlığıydı. Ancak sesi güzel olan, makamında okuyan gerçek hafızlardan dinlemek isterdi.


Birgün yine davet edildim. O günün  çoğunluk konusu  Güneş-Dil Teorisi olduğundan  hayli saatler geçti gitti. Baktım ki hafiften yorgunluk başlıyor.. Atatürk masanın diğer başında oturan Hafız Yaşar’ın  yaklaştığını fark edince, hayli kızarak “Sen neredesin ben adam! Kendini hasta gösteriyorsun, senin bir şeyin yok..” diye resmen azarladı.
Hafız Yaşar bir iskemleye  oturunca, Atatürk kendisinde Kuran’ı Uşak makamında  okumasını istedi. Hafız Yaşar ayağa kalktı ve “Hangi sureyi okumamı emredersiniz Paşam?” deyince, “O sana kalmış bir karar. Nasıl istersen oku” dedi.
Sustuk… Hafız Kuran’dan bir sureyi o davudi sesiyle okumaya başlamıştı ki, Atatürk “Dur, şimdi hicaz makamına geç” dediyse, Hafız birtürlü bu makamdan okuyamadı.
Atatürk nasılsa bana dönerek: “Mahmut Bey, Kur’an okur musunuz?” diye sordu.
Her Müslüman gibi Kur’an’ı  haliyle okurdum. Fakat benim hafızlığım filan yok. Müthiş  heyecanlandım. Şöylece kendimi Kur’an okuyacak şekilde  sessizliğe bıraktım.
- Okurum efendim dedim.
- Buyrunuz  okuyunuz, dedi.
Çok hislendiğim bir sureyi, musikiye olan bilgim ve sesimin de güzel olması sayesinde okumaya başladım. Baktım ki herkesin yüzü değişmiş.. Sadece bir ara Atatürk’ün “Mahmut Bey, durun!” sözüyle kendisine döndüm. Hicaz makamında okumamı istiyordu..Başlangıçta hüzzam makamıyla okuyordum. Hiç duraksamadan hicaz makamında okumaya başladım.
O toplantı sırasında hayli sevimli, sevimsiz  sahneler cereyan etti. Atatürk Hafız Yaşar’a öylesine kızmıştı ki “Sana Kur’an oku dedim. Hangi sureyi okumamı istediğimi sordum. Ardından hangi  makamdan okumamı istediğimi de sordun. Nereden istersen oku! Senden şarkı mı talep ettik? Hicaz makamında ise okuyamadın. Kur’an’ın azametini de zevkini de berbat ettin be adam..”
Salonda çıt çıkmaz olmuştu.
Atatürk Afet İnan’a “Mahmut’a hediyesini getirin”dedi.
Derken Afet Hanım büyük boy Türk Ocağı Sigara kutusuyla geldi ve bana uzattı.Atatürk  o yıllarda çok özel tütünden yapılmış  sigaradan içmemi söylediğinde ise, “Müsaadenizle bu kutuyu değerli bir anı olarak saklamak isterim..” dedim.
Savarona yatının Almanya’dan alınmasında da  Umumi Kâtip Hasan Rıza Soyak dahil olmak üzere beş kişilik bir heyetle  Berlin’e gitmiş olan Mahmut Baler Bey’in bu konudaki anıları tarih sayfaları için  son derece önemlidir. Onun Bal Mahmut olarak anılmasındaki asıl neden ise, her hadiseyi çoğunlukla yaşadığı bir olayın muzipçe  karikatürize edilmesinden ileri geliyordu.
Kaptan Şefik Gogen, devrin ünlü tiyatro sanatçılarından Bedia Muvahhit Hanım’ın armatör ve  sanayici Sıtkı Koçman Bey tarafından  Akdeniz’de  sefer yapan bir gemisiyle tatile davet etmesi sırasındaki hayli komik bir öyküyü anlattı. Sıtkı Koçman, dinlensin, temiz hava alsın diye Bedia Hanım’ı davet edince, o da memnuniyetle bu sefere katılmış.
Gemide Şefik Gogen Kaptan’ın  hanımı da varmış. Böylece iki hanım arasında bir arkadaşlık doğmuş. Şefik Gogen Kaptan gemi Afrika sahillerine yaklaşırken eşine Bedia Hanım’ı da alıp köprüüstüne  gelmelerini söylemiş.
Bedia Hanım hava sıcak diye üzerine ince bir entari giymişse de  Şefik Kaptan’ın eşine  sormuş “ Hayatım, bu elbise hayli ince. Birtarafım görünmüyor değil mi..”
O da bakmış ve “ Bedia hanım size çok yakıştı. Bir yeriniz görünmüyor” demiş ve  köprüüstüne çıkmışlar. Enfes bir hava , yakıcı bir güneş varmış..
Köprüüstünde birsüre oturmuşlar. Çaylar içilmiş ve derken  gemi Afrika sahillerine iyice yaklaşmış ve  Cezayir’in Oran limanı görünmüş. Şefik Gogen Kaptan limanı  tanıtmak için Bedia Hanım’a dönmüş ve  “Bedia Hanım Oran görünüyor…” deyince, Bedia Hanım bunu kendisine zannederek, hayli kızarmış ve  ellerini üst üste koyarak “Aman süvari Bey, eşiniz hanımefendiye de sormuştum… Biryerin görünmüyor dediği giymiştim.. Affedersiniz şimdi gider değiştiririm” deyip koşa koşa uzaklaşmış..

Mahmut Baler Bey gerçekten ağzından bal akan bir nadir kişilikti. Bizler denizci olunca neyapar yapar bir Karadeniz fıkrası yapıştırırdı. Bir şemsiye fıkrası vardı ki, tipik bir Karadeniz  nüktesidir.
Müthiş yağmur yağıyormuş. Genç bir Karadenizli bir dükkandan içeri dalmış, bakmış ki çeşit çeşit şemsiyeler var.
-Ha ver bakayum bana en eyusinden öyle bir şemsiye diye tezgahtara seslenmiş.
Tezgahtar hangi şemsiyeyi açtıysa beğenmemiş, ama sonunda birinde karar kılmış ve sormuş:
-Ha bunun fiyatı nedur?
Tezgahtar bir fiyat söylemiş. Karadenizli başlamış pazarlığa ve sonunda anlaşmışlar.
Karadenizli genç şemsiyenin parasını ödeyip şemsiyeyi alınca,  iyice açmış. Ardından belinden bir bıçak çıkartıp  birkaç yerinden delmeye başlayınca, tezgahtar gözleri faltaşı açılmış halde “Yahu ne yapıyorsun.. Yepyeni şemsiyeyi kalbura çevirdin” deyince Karadenizli cevap vermiş:
-Ha kesmeyecağum da, rahmetin  dinip dinmediğünü nasıl anlayacağım!

İstanbul Belediye Başkanı ve Valisi Fahrettin Kerin Gökay,
Ankara Vapuru Süvarisi Kaptan Şefik Gogen ile.

Bal Mahmut Sıtkı Koçman Bey’le çok yakın ahbaptı.
Şefik Gogen Kaptan’ın Koçtuğ’da Bodrum gemisinde süvarilik yaptığı yıllarda Mahmut Baler eşini de alıp gemiye gelir. Hem Sıtkı Koçman’ın davetlisidir ve hem de çok eski arkadaşı Şefik Gogen Kaptan’la güle oynaya  uzun bir deniz seyahatine çıkacaktır.
Dördüncü Kaptan Altay Altuğ onların sohbetinin  bitip tükenmez  Bal Mahmut fıkralarıyla devam ettiğini söyler. Anlattığı bir  olay da şöyle; Bodrum gemisi sefere çıkmak üzere hazırlanır. Sonunda  her görevli gelip Şefik Gogen Kaptan’a  rapor verirler.
-Yükleme bitti.Gerekli  denizbağları tamamlandı.Güverte neta edildi efendi kaptan.
-Kumanya ikmalimiz tamamlandı efendi kaptan..
-Mazot ikmalimiz tamamlandı efendi kaptan..
Nihayet  İkinci Kaptan da raporunu verir:
-Süvari Bey, sefere hazırız! deyince Şefik Kaptan’ın yanında oturmakta olan Bal Mahmut itiraz eder:
 -Yani geminin mazotu tamam da, benim mazotum tamam mı diye sormadınız!
 Şefik Kaptan şaşırır, sorar:
 - Mahmut Bey senin mazotun da ne?
 - Beni geminize aldınız, misafir ediyorsunuz. İyi de ben haftalarca ben sizin suratınızı, bir de denizi görüp  neyapayım. Benim rakım nerede?
Sizin geminin  yakıtı mazot.. Benim hayat kaynağım da rakım  der  ve ardından Ömer Hayyam’dan  bir dörtlükle devam eder;
“Her gün tövbe eder bozarız biz;
Şanı şerefi de boşarız biz;
Kusur işlersek ayıplamayın,
Sarhoş doğduk, sarhoş yaşarız biz.”

Bir kahkahadır giderse de Şefik Kaptan mahcup olmuş hisseder kendini ve “Aman Mahmut Bey, sizin tövbekar olmanızın gerekçesi rakı sevdanız ise, biz sizi bir kez daha baştacı yaparız.Sizin sohbetiniz bile bize bir lûtuftur” der ve  ardından ekler;
-Ömer Hayyam’ın dörtlüklerinden pekçoğu ezberimdedir.Velakin sizden dinlemek  çok daha hoş olacaktır.
Bal Mahmut daha da coşarak  tebessüm eder;
-O halde bütünüyle okuyacağım size der ve bir eliyle de küpeşteye vurarak tempo tutar;
“Önce kendine gel, sonra meyhaneye,
Kalender ol da gir kalenderhaneye.
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur,
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.

Kalk sevinç dolduralım garip gönüle
İçelim doğan güne karşı bülbülle
Yırtalım biz de gömleği aşık gülle
Verelim çiçekler gibi ömrü yele.”

Şefik Kaptan der ki “Aziz arkadaşım, biz gemide içki içmeyiz. Benim dolabımda misafirler için ayrılmış  70’lik bir yarım şişe Yeni Rakı var..”
Bal Mahmut kızar gibi yapar:
 -Ta Amerika’ya kadar yani ben yarım şişe rakıyla mı kalacağım. İndirin beni gemiden, gitmiyorum..
Bakarlar ki, resmen kafası bozulmuş “Rakı stoğu olmadan seyahate çıkmayacak”.
Şefik Kaptan  kamarota söyler: “Git bir kasa 70’lik Yeni Rakı al.. Yoksa Bal Mahmut olacak Tatsız Mahmut. O da  denizde çekilmez..”
Bal Mahmut’un mazot ikmali yapılır ve Bodrum sefere çıkar.

 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Fitnet Zeynep Gogen
    28-05-2024 17:48

    Şahane bir yazı . Anılmak çokGüzel. Teşekkür ederim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.