Balkan Harbi’nde Türk Deniz Harekâtı ve Topçu Kurmay Subayı Ali Rıza Bey’in hatıratı.
13 Haziran 2025, Cuma 23:56Balkan Harbi’nde Türk Deniz Harekâtı ve Topçu Kurmay Subayı Ali Rıza Bey’in hatıratı.
The Turkish Naval Operations at the Balkan War, And Gunnery Staff Officer Ali Riza Bey's memoirs.
Osman ÖNDEŞ
Öz: Balkan Harbi ağır yenilgisinin deniz cephesi konusunda Deniz Kurmay Binbaşı Ali Rıza Bey’in beş defterden oluşan hatıratı, 1925 yılındaki intiharını takip eden seneler süresince ortaya çıkmış, fakat ailesi tarafından muhafaza edilmesine karşın, değerlendirilmesi muhtelif gerekçelerle geri bırakılmıştı.
Balkan Harbi’ne ait kara harekâtını anlatan, değerlendirmeler yapan, karşılıklı görüşlerle hatta birbirini eleştiren komutanların hatıratları, Balkan Harbi sonrasında gazetelerde tefrika edildiği gibi, o yıllarda kitap olarak da yayınlanmıştır. Bu hatıratın tamamı 2012’de Alfa Yayıncılık tarafından “Elveda” başlığı ile neşredilmiştir.
Yine Balkan Harbi’nin kara harekâtları hakkında Atese yayınlarında deniz harekâtlarına dair çok sayıda eserler de yer almaktadır.Deniz subayı ve tarihçisi olan Ali Haydar Emir, Balkan Harbi deniz harekâtlarına ait seyir jurnallerinden ve resmî belgelerden istifade ederek Deniz Harp Akademisi öğrencileri için önce ders notları haline getirmiş, sonra bu önemli belgeleri 1932 yılında bir kitap halinde neşretmiştir. Ali Rıza Bey ise, Balkan Harbi’nin deniz subaylarından biri olarak hatıratını yazmıştır.
Deniz Harp Tarihçisi E.Amiral Afif Büyüktuğrul, Balkan Harbi’nde Türk Donanması hakkında tanıklığa dayalı Ali Rıza Bey’in hatıratını defalarca oğlu Deniz Kurmay Albay Muzaffer Denizeli’den istemesine rağmen, nedense bu talebi ihmâl edilmiştir.
Defterler, yakın senelerde vefat eden kızı Atıfet Çiloğlu’nun ev eşyaları arasında bulunmuştur ve aile ferdi tarafından bana emanet edilmiştir. Açıklayıcı kaynakların ilave edilmesiyle 300 sayfaya yakın bir eser meydana geleceği anlaşılmaktadır. Hatırat’ta Ali Rıza Bey’in donanmada topçuluk fennî ve topçuluk durumu hakkındaki raporları ve değerlendirmeleri geniş yer tutmaktadır.
Mesleğinde gösterdiği bunca parlak başarılara, madalyalarla ödüllendirilmesine rağmen, her subay gibi maddi sıkıntıların pençesinde çırpınan Deniz Kurmay Binbaşı Ali Rıza Bey’in, sicil kayıtlarda çok ciddi bir böbrek rahatsızlığından muzdarip olduğu görülmektedir ve vefatının nedeni künye kayıtlarında belirtilmiş bulunmaktadır.
2 Mayıs 1925 günü Üsküdar Şemsipaşa sahilinden intihar ettiği anlaşılan Ali Rıza Bey’in hatıratı sadece Balkan Harbi’nin savaş cephesini değil, ayni zamanda salgın hastalıkları da imâ etmektedir.
Abstract:
On the sea front of the heavy defeat of the Balkan War, memoirs Naval Staff Major Ali Riza Bey emerged during the years which followed the 1925 suicide, but to be kept by the family and was left to the evaluation of various reasons.
Land front of the Balkan War, describing the assessment of mutual notions commanders as memoirs serialized in newspapers, as after the Balkan War and was published as a book in those years. All of these works has been published again in 2012 by a publishing house. However, the publications of the Balkan War in naval operations the artifacts also in limited number is available. Naval officer and historian Ali Haydar Emir has very valuable works depending to ship's log and naval operations, there by taking advantage of the official documents before the lecture notes for the students brought into the Naval Academy. Then is had been published as a book in 1932. However, Ali Riza Bey’s memories is very recent eyewitnessed document based on naval operations of the Balkan War. Rt. Adm. and Naval Historian Afif Büyüktuğrul, based on testimony about the Balkan War the Turkish Navy, although several times requested memories of Ali Rıza Bey from his son for some reason, this request has been ignored . Memories of household items has been reserved by his daughter Ms.Çiloğlu who died recent years. This memories has been entrusted to me by a family member. Close to 300 sheets by adding an explanatory resources is understood that work will occur. At his memories Ali Riza Bey reports assessments on the navy, and his evaluations concerning technical side of artillery gunnery holds a large place .
So many brilliant achievements in the profession in which, despite awarding medals, as every officer of Naval Staff, Ali Riza Bey fluttering in the grip of financial difficulties, the registry entries are to be suffering from a serious kidney damage and death records catalog is stated reason. Apparently committed suicide on May 2, 1925. Ali Riza Bey's memories is not only eyewitnessed documents,but it also implies that the epidemic diseases .
Defterler hakkında
Deniz Kurmay Binbaşı Ali Rıza Bey’in beş defterden oluşan hatıratı, Balkan Harbi ağır yenilgisinin deniz cephesi konusunda yeni bir imkan sağlamıştır.
Balkan Harbi’nin deniz harekâtına ait ve gemi jurnallarına dayılı belge bir eser, ayni zamanda bir deniz subayı olan Harp Tarihi Encümeni Deniz Uzmanı Ali Haydar Emir’in 1932 yılında Deniz Harp Akademisi 11 No’lu Neşriyatı olarak Deniz Matbaası/Kasımpaşa’da basılmış olan “Balkan Harbinde Türk Filosu” başlıklı kitabıdır.( Balkan Harbinde,1932:XIII). Ali Haydar Emir’in mezkûr eseri konusunda görüşlerini ifade eden Büyük Erkân-ı Harbiye Başkanı Orgeneral Fevzi Paşa şöyle yazmıştır; “Deniz Harp Akademisi’nde şimdiye kadar Balkan Harbi’ne dair verdiğiniz derslere ait notlar tetkik edilmiş, bu vadideki mesainiz mucib-i memnuniyet görülmüş ve notlarınız geri gönderilmiştir. Tarihi vakaları tahlilde takip ettiğiniz tetkik ve değerlendirme arasında; notlarınızın bazı kısımlarına işaret edildiği üzere…. çalışmalarınızda her vakit için başarılar temenni ederim efendim.” (Ali Haydar Emir Efendiye,1932:XIII.)
Yazar, Balkan Harbi’ne katılmış bir deniz subayı değildir, ama tarihçi bir deniz subayı olarak belgeleri bir araya getirerek, Deniz Harp Akademisi öğrencileri için önce ders notları haline getirmiş, sonra bu çok önemli belgeleri bir kitap halinde neşretmiştir. Ali Rıza Bey ise, Balkan Harbi’nin deniz subaylarından biri olarak hatıratını yazmıştır.
Deniz Harp Tarihçisi Amiral Afif Büyüktuğrul, Balkan Harbi’nde Türk Donanması hakkında tanıklığa dayalı Ali Rıza Bey’in hatıratını defalarca oğlu Deniz Kurmay Albay Muzaffer Denizeli’den istemesine rağmen, bu defterlerin kendisinde olduğunu beyan eden Muzaffer Denizeli nedense defterleri vermemiştir.
Yine E.Amiral Afif Büyüktuğrul Balkan Harbi’nde Deniz Harp Tarihi konusunda şöyle demektedir; (Büyüktuğrul, E.Tümamiral Afif, 2005:Sf.960) “Karacıların tarih yazması bize nazaran çok kolay. Çünkü durum muhakemeleri, uzun uzun kuruluş ve emirler ve harp cerideleri var. Ama Balkan Harbi’inde, I.Dünya Savaşı’nda ve hatta İstiklâl Harbi’nde deniz tarihi için yararlanacak böyle bir vesika yok. Gemi jurnallerinde sadece komutan beylerin toplandıkları yazılı;ama ne konuşuldu, hangi kararlara varıldığı belli değil. Toplantı tutanakları da yok. Muharebe ve karakol raporlarında ‘Allah’ın izniyle hareket ettikleri, kâfire top attıkları ve selametle döndükleri’ yazılı. Ağzı burnu yerinde tek rapor Donanma Komutanı Ramiz Bey’in verdiği ikinci muharebeye ilişkin rapor. Deniz Harbi konusunda tek işe yarar bu kaynak, Başkomutanlık Karargâh dosyalarında var. O da tamamiyle karacıların fikirleriyle dolu.”
Balkan Harbi deniz cephesi konusunda, Osmanlı Donanması’nın birkısım günlük harekâtını dahi kaydeden Ali Rıza Bey, o sırada İngiltere’den topçuluk eğitiminden görmüş bir kurbay subaydır. O devrin en önemli meslek dalı topçuluk olduğu gibi, hatta sınıf birincileri topçu olarak seçilirlerdi.
Ali Rıza Bey’in varlığı bilinen bu defterleri, o yıllarda Donanma Komutanı ve sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral Celâl Eyiceoğlu ve Oramiral Kemal Kayacan dahil, Amiral Afif Büyüktuğrul tarafından Deniz Kurmay Albay Muzaffer Denizeli’ye hatırlatarak kayda alınmasını istenmişse de, defterler ailede kalmaya devam etmiştir.
Defterler, kızı ve benim aile dostum Atıfet Çiloğlu’nun vefatı üzerine ev eşyaları arasında bulunmuştur.
Mesleğinde gösterdiği bunca parlak başarılara, madalyalarla ödüllendirilmesine rağmen, her subayın duçar kaldığı maddi sıkıntıların pençesinde çırpınan Deniz Kurmay Binbaşı Ali Rıza Bey’in sicil kayıtlarda on sene önceki demirbaş kayıtlarına göre İclâliye gemisi demirbaşlarında eksik çıkan malzeme dolayısıyla dava açıldığı ve Divan-ı Harbe verildiği görülmektedir. Vakıa bu dava intiharı sonrasında sükût etmiştir.
Defterlerde dağınık olarak görülen bazı notlar, parasal sıkıntı içinde oldu işaretini vermektedir. Bu husus, tüm ordu mensupları için geçerli bir durum olduğu hatırlanmalıdır. Ali Rıza Bey’in birtaraftan da İngilizce çeviriler yaptığı görülmektedir. Nitekim notlarından birinde şunlar yazılıdır; “İngilizce tercümeden bir lira Reis’e kaldı. Onlira bir meselenin halli için aldım. Yarım lirasını Müfettiş Şükrü Efendi’ye verdim. 9.5 lirayı ben aldım. Arkadaşlara söylemedim. Öğleden sonra 4.45 vapuruyla avdet ettim.
Bugün 26 Kasım 1920 Pazar, Sabah 8 vapuruyla İstanbul’a indim.
Bugün tercümeden 5 lira aldık. Bir buçuk lirasını ben aldım. Niyazi ile Hakkı’ya bir buçuk lira verdim.” “İngilizce istida ve evrak yazdıklarım; Şile’de Kâmil oğlu Hakkı Ahmet vasıtasıyla Akçakoca’da bakkal Cemal Efendi, Mumhanede Avusturya Hanında Fotoğrafçı, Aksaray’da Yıldırım motorcusu efradından, Cerrahpaşa’da Humbar Mahallesinde 58 numaralı hanede Nizamiye Kaymakamlığından emekli Salih Bey, Galata Kürekçiler Küçük Yeni Han, Numara 2 Tirtad Kalfa, Havyar Hanında 5 numaralı yazıhanede Hüseyin Bey. Şişli’de Boyacıoğlu Sokağında Bahri Muhiddin Bey, apartmanda 5 numarada Hakkı Bey.”
“Dört tonluk Saadet motorunun sahibi Karamürsel’li Bekir Efendi’nin oğlu Mehmet Sami’den ve Küçükpazar’da Asmalı Karamürsel kahvehanesinde Süleyman ve Hafız Efendilerden sorulacak.”
“1 Temmuz 1920’dan itibaren borç durumum ve ihtiyaç masraflarım:
275 Dirhem ete 110 kuruş
10 Dirhem ciğer
Geçen aydan borcum 160 kuruş
79 Dirhem et
80 Dirhem kıymalık
Mustafa’ya borcum………………”
-------------------
“23 Ekim 1920
Bu sabah bir kızım dünyaya geldi.
Tarih 12 Rebiyülahir 1339- 23 Kanunı Evvel 1336 (1920) Perşembe günü ezan vakti Saat 6.30’da doğdu. Doğumu Ebe Velavos Hanım yaptırdı. Doktor Zoğragos tarafından kayda geçildi. Çocuk sol gözü biraz şaşı olarak doğdu. İsmi Fatma Atıfet olsun dedik. Sarıyer’de kaldık.”
Bahriye Nezareti Tercüme Kalemi’ndeki
İngilizce evrak ve çevirisi
“This is the document dated October 4, 1911, sent by the Commander of the armored cruiser HMS Coachrane in Portsmouth, about Captain Ali Rıza Efendi, who was trained here, to the Admiral, the Commander of the British Second Light Cruiser Squadron: "Sir I am happy to confirm the report I submitted on 30 June 1911 regarding the qualification and professional ability of Captain Ali Rıza Efendi, an Ottoman Navy officer, with reference to the letter of the British Naval Forces Command, numbered 270, dated 17 June 1911. Since the date of his appointment, Captain Ali Rıza Efendi's knowledge in artillery, ship management and navigation is at an extremely admirable level.
The highest score in the artillery test in England is 1000.
850: First degree
700: Second degree
600: According to the third degree, Captain Ali Rıza Efendi Efendi received a first degree diploma as he earned 866 points.”
Portsmouth’ta bulunan HMS Coachrane zırhlı kruvazörü Komutanı tarafından Burada eğitim gören Yüzbaşı Ali Rıza Efendi hakkında İngiltere İkinci Hafif Kruvazör Filosu Komutanı Amirale gönderilmiş 4 Ekim 1911 tarihli belgenin çevirisidir:
“Efendim İngiltere Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın 270 numaralı 17 Haziran 1911 tarihli yazısına atfen Osmanlı Bahriye zabitanından Yüzbaşı Ali Rıza Efendi’nin ehliyet ve mesleki kabiliyeti hakkında 30 Haziran 1911 tarihinde vermiş olduğum raporu teyid etmekten mutluluk duyarım. Yüzbaşı Ali Rıza Efendi’nin atandığı tarihten beri topçuluk, gemi
idaresi ve seyir konularındaki bilgi birikimi son derece takdire şayan bir seviyededir.
İngiltere’de topçuluk imtihanında en yüksek puan 1000 olup
850: Birinci derece
700: İkinci derece
600: Üçüncü derece olmasına nazaran Yüzbaşı Ali Rıza Efendi Efendi
866 puan kazandığı cihetle birinci dereceden diploma almıştır.”
Takdirname ve atama
“Topçuluk Dersleri öğretmeni Totenham Bey’in tedris ettiği topçuluk dersinden birinci olarak diploma almak başarısını gösteren yukarıda künyesi yazılı efendi, görevinde bulunduğu müddetçe gerek ahlak ve gerekse terbiye ve vazifesine olan gayret ve faaliyetinden dolayı heyetimizin takdirini kazanmış ve ve bu defa adıgeçen talim heyetinin
ve Bahriye Nezareti’nin onayı ile Peyk-i Şevket Torpido Kruvazörü’ne topçu subayı tayin kılınmış olduğundan, iş bu bir sayfa takdirname adı geçen efendinin kendisine verilmesine karar kılındı.
17 Nisan 1910.
İmzalar-
Bahriye Mühimmat-ı Harbiye Müdürü Albay Ali Rıza, Yarbay Safvet,Yarbay Ahmet Cemil Yüzbaşı Ahmet Faik, Binbaşı İsmail Hakkı, Binbaşı Mehmet Fethi, Kıdemli Yüzbaşı Abdullah Neşet, Kıdemli Yüzbaşı Hasan Hüseyin,Yüzbaşı Haydar Mehmet,Çarkçı (Makine) Yüzbaşı Mehmet Seyfeddin.”
-----------------------------------------------------------
Donanma-i Hümayun Kumandanlığı Vekaletine
Nezaret-i Umur-u Bahriye
Evrak ve Dosya:152-9437
İzzetlü Efendim
Topçu Kurmay Üsteğmen Ali Rıza Efendi’nin gerek aşırma, gerek Boğaz haricinde icra olunan top atışlarınlarda talimat tertip etmek ve iş bu talimatın gereklerini tamamen tatbik ettirmek ve mezkûr top atışlarının sonuçlarını hâvi raporlar tanzim eylemek hususunda gösterdiği gayretinden dolayı Bahriye 6.cı Dairesince kendisine teşekkür edildiği, ilgili dairenin ifadesiyle beyan olunur efendim. 10 Şevval 330 / 9 Eylül 328 [22 Eylül 1912]
Bahriye Nazırı Namına Müsteşar Rüstem
----------------------------------------------------------
Donanma-i Hümayun Topçu Müfettişi Yüzbaşı Rıza Efendi müddeti memuriyeti acizanemde hüs-ü hizmet ve dirayet ibraz ile sevgi ve takdir kazanmış ve Donanma için güvene lâyık bir subay olduğunu ispat eylemiş olduğundan iş bu takdirname şahsına tevdi kılınmıştır. 21 Kanunı Sani 328 [3 Şubat 1913] Donanmayı Hümayun Kumandanı Vekili Kalyon Kapudanı Osman Ramiz
Kimdir
Yakın yıllara kadar Deniz Müzesi arşivinde bulunan sicil kayıtlarında Memleketi, İsmi ve Baba adı: “Amasya Sancağı, Devehane Mahallesinden 1883 doğumlu, Amasyalı Ali Rıza bin Mehmet Efendi” olarak yazılıdır.
Amasya Mekteb-i İdadisi’nden mezuniyetini takiben 14 Şubat 1904’de Bahriye Mektebi’nin Harbiye kısmına başlamıştır. 29 Ekim 1905 Güverte Teğmen, 9 Eylül 1907’de Üsteğmen, 29 Ocak 1914’de Yüzbaşı, 26 Temmuz 1916’da Kıdemli, Yüzbaşı ve Kurmay, 1 Ağustos 1923’de Korvet Kapudanı, olmuştur. 19 Mart 1906’da Heybetnüma Okul Gemisine “Topçu sınıfı mühendisi” olarak atanmış, 9 Eylül 1907’de İdare-i Mahsusa emrine verilmiştir.
26 Şubat 1909’de Erkân-ı Harbiye Dairesi emrine atanmış, 26 Temmuz 1909’da Merkez Sefinesi emrine ve 1 Ağustos 1909’da 3.cü Daire Talim ve Terbiye Nizamat Kısmı’na, 29 Ağustos 1910’da Peyk-i Şevket Kruvazörü’ne tayin edilmek kaydıyla, diğer 25 subayla birlikte öğrenim amaçlı olarak İngiltere’de Portsmouth Deniz Üssü’ne gitmiştir.
Bu sürede tayin yeri; Topçu Subayları İhtiyat Filosu ve Erkân-ı Harbiye Dairesi kayıtlarında devam etmiştir.
İngiltere’den avdetten sonra 4 Ağustos 1913’de Efradı-ı Cedide Mektebi Topçuluk Okulu Öğretmeni atanmış ve 6 Ocak 1914’e kadar bu görevi sürdürmüştür.
6 Ocak 1914’de İngiltere’den alınacak Sultan Osman-ı Evvel kruvazörüne topçu subayı olarak atanmış, fakat İngiltere’nin elkoyması nedeniyle 18 Ağustos 1915’de merkezde göreve alınmış 5 Eylül 1915’de Karadeniz Boğazı’nda İclâliye Batarya Kumandanı görevine verilmişse de 9 gün sonra Merkez’e alınmış ve 31 Ekim 1915’de
Karadeniz Müstahkem Mevki Komutanlığı emrine katılmıştır.
26 Ağustos 1916’da İclâliye Çırak Okul Gemisi’ne İkinci Komutan ve bir ay sonra Muin-i Zafer korvetine İkinci Komutan yapılmıştır. 25 Şubat 1917 ‘de Eğitim Gemisine tayin edilmiş olmasına karşın Alman Donanması’nda eğitim amaçlı olarak Almanya’ya gitmiştir. 8 Mart 1917’de Preveze Eğitim Gemisi’nde topçuluk eğitimi gören zabit namzetlerinin imtihan heyetinde yeralmış, 29 Temmuz 1917’de İclâliye Gemisi İkinci Komutanı olmuştur. 26 Şubat 1918’de Güverte Okulu Müdür Yardımcısı ve 21 Ekim 1918’de Hamidiye Kruvazörü İkinci Komutanı tayin edilmiştir. 5 Ekim 1918’de Merkez’e ve 5 Nisan 1920’de İstanbul Liman Başkanlığı görevi’ne atanmıştır. 25 Aralık 1922’de İzmit Müstahkem Mevki Şubesi Komisyonuna ve 29 Haziran 1923’de ayni komisyon müdürlüğü görevine atanmıştır. 25 Kasım 1923’de Yavuz Kruvazörü Topçu subayı, 11 Mayıs 1924’de kısa bir süre Yavuz Komodor Vekili görevi yapmış, 11 Nisan 1925’de İsa Reis Ganbotu Komutanı atanmıştır. İsa Reis bahriyedeki son görev yeridir.Rahatsızlığı nedeniyle bu görevine başlayamamıştır. Almanya İmparatoru adına; Almanya Demir Haç Nişanı, Nikel Harp Nişanı, Gümüş Liyakat nişanı, Gümüş İmtiyaz Nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Ali Rıza Bey’in Harbiye sınıfı
Amasya’lı Mehmet Ali Rıza Bey 14 Şubat 1904 tarihinde Bahriye Mektebi’nin Harbiye sınıfına geçmiştir. 52 kişilik bu sınıfın birincisi olan Mehmet Ali Rıza’nın Bahriye Mektebi sınıf kaydında Bahriyeden ayrılışı tarihi 2 Mayıs 1925 ve nedeni olarak “İntihar” yazılıdır. Bu sınıfın hemen tamamı Emekli olmak suretiyle bahriyeden ayrılmışlardır. Aralarında meslekte iken 9 Temmuz 1914’de vefat eden Derne’li Üsteğmen Hafız Mehmet Hasan; 18 Nisan 1927’de vefat eden Güverte Yarbay Süleyman Mehmet Hilmi ve 1 Aralık 1931’de vefat eden Güverte Kıdemli Yüzbaşı Hafız Ahmet Tâlat vardır. Bu sınıftan 287 Eylül 1924 tarihinde Zuvare’li Güverte Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü disiplinsizlikten dolayı ihraç edilmiştir.
Yine bu sınıftan Koca Mustafa Paşa’lı Üsteğmen M. Tevfik Halil İbrahim 11 Haziran 1913 günü şehid düşmüştür. Bu sınıftan Asitaneli Mehmet Ali Ülgen bu sınıfın meslekte en uzun süre görev yapan mensubu olmuştur. Oramiral rütbesine kadar yükselerek Deniz Kuvvetleri Komutanı olmuş ve 6 Temmuz 1950’de emekliye ayrılmıştır. Bu sınıfın birincisi Güverte Albay rütbesine kadar yükselen Canip Rahmi Yalım idi.
Ali Rıza Bey’in kardeşi Deniz Güverte Albay Rüştü Ünlü
1 Eylül 1923 tarihinde Harbiye sınıfına geçen Ali Rıza Bey’in kardeşi Rüştü Ünlü sınıfından 7 amiral çıkmıştır. Bu isimler arasında Tümamiral Atıf Tevfik Sargut, Tümamiral Hamdi Kemalettin Arkun, Tümamiral Mehmet İzzet Saltun, Tümamiral Hüsnü Şerafettin Karapınar, Tuğamiral İzzet Afif Büyüktuğrul, Tuğamiral Hamdi Naci Seyhun vardır. Bu sınıfın 11 kişi olan Makine sınıfından Halit Kâzım Ögel ve Emin Burhanettin Tarı Tuğamiral rütbesine kadar yükselmişlerdir.
Ali Rıza Bey’in oğlu Deniz Kurmay Albay Muzaffer Denizeli
1 Nisan 1929 tarihinde Harbiye sınıfına yükselen Ali Rıza Bey’in oğlu Muzaffer Denizeli 1 Kasım 1931’de subay (Asteğmen) olmuştur. Mayın Filosu Komodoru iken 1960 İhtilali sonrasında Eminsu grubu içersinde Güverte Kurmay Albay rütbesiyle emekli olan Muzaffer Denizeli sınıfından; Güverte Kurmay Albay Alp Kun, Güverte Kurmay Albay Hüsnü Heper, Güverte Kurmay Albay Emir Erkilet, Tuğamiral Adnan Özelçin, Tuğamiral Zahit Kırağlı, Güverte Albay Muhittin Darga, Güverte Albay Ulvi Tekeş, Güverte Kurmay Albay Muzaffer Grebene, Güverte Albay Rami Abrak, Güverte Kurmay Albay Hasan Dengiz, ve makine sınıfından Tümamiral Nedim Hışankan, Makine Albay Selahattin Demirkol, Makine Albay Cahit Boran, Makine Albay Recep Baytalay, Makine Albay Ali Bora, Makine Albay Sedat Aytaman, Makine Albay İsmail Üleskin gibi isimler sayılabilir. Ali Rıza Bey hakkında eserlerinde kayıtlar düşmüş olan E. Amiral Afif Büyüktuğrul’un müteakip ifadeleri önem arzetmektedir: “Sonradan konuştuğum Donanma Komutan Vekili Ramiz Bey’in Emir subayı, yine sonradan Emekli Binbaşı Abdullah Bey de Binbaşı Hüseyin Rauf’un fikirlerini doğrular gibi konuştu; ‘Komutanlar, kurmay görevi yapan güverte subayları Balkan Harbinin birinci muharebesi olan İmroz Deniz Muharebesini kim idare etti, biliyor musun?
Bu muharebeden önce de Çanakkale Boğazı’ndan çok çıktık, fakat düşman donanmasına ilişkin ilk belirtilerle karşılaşınca, hemen geri döndük!
Nihayet, İmroz muharebesini yapmak üzere Boğaz’dan çıkıp da, köprüüstündekilerin oy birliğiyle geri dönmek kararının verildiğini duyan Donanmanın Topçu Kurmay Erkânı Harbi ( Topçu Uzmanı) Kıdemli yüzbaşı Amasyalı Ali Rıza Bey bağıra bağıra ‘ Beyler aldığımız maaşlar haram olur. Muharebe yapınız!’ dedi de, muharebe yapmak kararı verildi.”
“Amasyalı Ali Rıza Bey’in oğlu emekli güverte Albay Muzaffer Denizeli hayattadır. Babasının anıları olup olmadığını sorduğum zaman ‘ Evimizde üç beş sandık evrak ve not defterleri var’der, fakat bunları ne gösterir, ne de verir. Bu notların Balkan Savaşı’nın deniz harekâtını aydınlatabileceğine inancım vardır.” (Amasyalı,Büyüktuğrul (1983); 4.cü Cilt. Sf.174.)
Üsteğmen rütbesiyle Ali Rıza Bey’in Torpidobotlar Komodoru’na hitaben yazdığı yazı, hatıratında yeralan ve sayıları yüze yakın raporundan biri olmakla beraber, nasıl bir ileri görüşe, medeni cesarete ve iradeye sahip olduğunu da göstermektedir. Bu raporunda yüreği parçalanmış bir halde şöyle anlatır; “Beyefendi, şahsınız ve yüce makamınız bizlerce pek kutsal ve muhteremdir. Yüce emrinize bağlanmak ve itaat etmek görevimizdir. İtaat kelimesi rehberimiz, hizmet ise emelimizdir. Eğer bizzat torpido atışlarında, hız denemelerinde ve denizin değişen hallerinde ve daha pek çok gerekli şartlar altında birçok tecrübeleriniz geçmiş olsaydı, elimizde bulunan filotillanın şu an ki ümitsiz durumu ve bu kıymetsiz, hırpalanmış, zedelenmiş artık savaş hayatına ebediyen veda etmiş teknelerin hüzün veren durumları hakkında malûmatınız olurdu.
Sizden önce bu makamda bulunan Fırkateyn Kaptanı Hakkı Bey’in idareleri esnasında birçok defalar muhtelif limanlarda sabit hedef olduğu halde talim başlıklarıyla atış tecrübeleri icra edilmiş, fakat hiçbir zaman harp başlığıyla bir torpido feda edilerek atış yapılıp elimizdeki silahımızın patlama ve tahrip kabiliyeti, ne yazık ki tecrübe edilememiştir.
Acaba gemilerimiz ümit edilen ve beklenilen muharebe görevini başarıyla yerine getirecek mi? Meçhul! Çünkü bilhassa torpidobotlarımız tecrübe geçirmemiştir. Mağazalarımız torpidolarla dolu olduğu halde bir torpil feda edilememiştir. Bir torpido istasyonu meydana getirileceği defalarca kulaklarımızı okşadığı halde, ne yazık ki bu söylenti hakikat görüntüsüne bürünememiştir.
Elimizde mevcut bütün torpido gemilerinin muhtelif yaşlarındaki hayatlarının acı dolu maceralarını hatırlatmak gerekiyor. Bu can sıkıcı ve başağrıtıcı ifademize, önce Fransız tarzında inşa edilen muhriplerle torpidobotlardan başlanılacak, daha sonraları sırayla diğerleri sayılacaktır.
1905 yılı Temmuz’unda Fransa’nın Schenider Carels Gemi İnşa tezgahlarından indirilerek torpido muhribi ve torpidobotu namıyla geçmiş dönemlerde hükümetimize teslim edilen isimleri belli muhriplerle torpidobotlar bir hayli müddet kıçtankara halde Haliç’in yosunlu sahillerinde hareketsiz bırakılırken, kıymetli makine, tekne ve kazanlarıyla tevkif halinde bulunmuş ve hatta makinelerinin çalıştırılmasına bile müsaade edilmemişti!
Bu hususta malûmlarıdır ki, İtalyan inşası Yunus ve Hamidiye torpidobotlarının kazan boruları bahsi geçen gemilerin bir defa çalıştırılmasına muvaffak olmaksızın çürütülmüş ve yenilenmesi için hayli masraflar yapılmasına zaruret hasıl olmuştu.
Bu torpidobotların geçmişteki harp kıymetleri sıradan bir tekne derecesine indirilmişti. Bahsi geçen Fransız muhripleri ve torpidobotları da bu hayata mahkûm edilmek üzere iken Meşrutiyet’le birlikte İngiltere’den gelen Amiral Gambel Paşa’nın yüce gayret ve büyük çabalarıyla yeniden işe başlanılarak donanmamızda yenileştirilme çalışmalarına girişilmiştir. Fakat heyhat, Yunan karşısında öylesine geri kalmış durumdayız ki!
1.ci Sınıf Kruvazör Mecidiye
İmroz Muharebesi Hakkında
“İmroz Deniz Muharebesi lehimize olmakla beraber, harp sırasında öylesine noksanlar vuku buldu ki, bunlar olmasaydı, büyük bir başarı kazanılması mümkündü.” Bu ifade Ali Rıza Bey’in kişisel görüşü olarak hatıratından alınmıştır ve İmroz Deniz Muharebesi hakkındaki değerlendirmesine ait birkaç bölüm şöyledir: “Donanmamız Boğazdan çıkıp, düşman donanmasına karşı almış olduğumuz vaziyeti tamamlamak maksadıyla topları, tamamıyla bordadan kullanabilmek üzere, rotamızı biraz daha sancağa almak için emir verildi. Bu emir pek yolunda ve bütün gemiler toplarını tam bordalarından kullanabilmeleri için tam mevkiinde verilmişti. Fakat Barbaros bu emri ifa etmekte gecikti. Bu sebeple filomuz atış menziline girmiş olduğu halde dümen suyunu takip eden gemilerden bazıları, henüz düşmana tamamıyla borda gösterememiş olduğundan, ilk atışlar Averof üzerine konsantre edilemediği gibi borda ve kıçta bulunan topların ekserisi, Averof üzerine endaht için pruvalarına doğru en son drisa derecelerini kullanmaya mecbur oldu. Bu hal gemilerde kendi toplarının tesiriyle bir çok hasarı mucib oldu. Hatta çarpışmada bulunan Barbaros’tan başka diğer gemiler, ilk atışlarını yalnız baş taretleriyle icra edebildi. İlk atış teatisine başlandığı zaman, Mesudiye pruva hattından sarktı. Tabii mevkiini Âsâr-ı Tevfik işgal etti ki bu hal sonra icra edilen manevraların bozulmasını intac etti.
Gemiler atış sırasında sık sık sürat ve rota değiştirdi. Bu da ilk verilen (sancağa devir) emrinin icra edilip, gemilerin istenilen rotada muhafaza edilmemesinden ileri gelmiştir ki, muntazaman çalıştırılmaya başlamış olan kontrol manzumesini ihlal etti. İlk atışta Averof’a kümelendirilmeye çalışılmış olan atışların dağılmasına sebep oldu. Sık sık icra edilen manevranın, daima değişik dümen kullanmanın, sıhhatle top atışına fena tesir edeceğine dikkat edilmelidir. Atış sırasında fevkalade dikkate alınacak bir mesele varsa o da, verilen rotayı muhafaza etmek ve deniz harp kuralları kati olarak icab ettirirse, tebdil etmek ve bu suretle bir rota üzerinde seyir rotasını daima sabit tutmaktır. Aynı tesirledir ki çok mermi sarfedildiği halde isabet az olmuştur.”
Balkan Harbi’nin getirdiği büyük felaket sonucu Türkiye ve Yunanistan arasında aktolunan 14 Kasım 1913 tarihli bu Atina Anlaşmasıyla Yanya, Selânik ve Girit Adası ebeden kaybediliyordu. Donanma Karadeniz ve Maramara ile kısmen Ege’ye çıkabilmek gibi bir çember içersinde cepheden cepheye yetişmek için çaba gösterirken Âsâr-ı Tevfik zırhlısı Karadeniz harekâtında görev almak üzere 7 Şubat 1913 tarihinde, Kanad Komutanlığından görev hakkındaki emri almış ve Karadeniz’e hareket etmiş ,fakat haritada gösterilmeyen bir sığlığa oturarak 13 Şubat 1913’de tamamen sulara gömülmüş, suüstünde sadece bacası kalmıştır.
Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Ali Rıza Bey’in
25 Şubat 1913 tarihli Raporu
Teknik olarak özellikle topçuluk konusundaki, raporlarını içeren Hatırat’ta Kurmay kıdemli yüzbaşı Ali Rıza Bey,; “Donanmamızın topçu kurmaylığını üstlendiğim zamanlar hükümetimizin biri İtalya hükümeti, diğeri Yunanistan - Bulgaristan- Sırbistan’dan oluşan Balkan İttifakı’yla yekdiğerini müteakip vuku bulan iki muhtelif muharebe zamanına tesadüf eylemiştir. Binaenaleyh değerlendirmelerim ve gerekçelerini iki kısma ayırarak arz edeceğim. “diyerek Donanmandaki topçuluk fenni ve eksikliklerini ortaya koymaktadır. Makalenin sayfa imkanlarını dikkate alarak, Raporundan aktarabileceğim bir bölüm şöyledir; Birinci Kısım İtalya Muharebesi Esnasında Donanmada Topçuluk:
Bu muharebenin devam ettiği müddetçe harp gemilerimizin İtalya Donanmasıyla denizde savaşmak gücüne sahip bulunmadığı hakikatiyle karşı karşıyayız. Denizlerdeki hakimiyeti tamamıyla elinde bulunduran İtalya Donanması tarafından Çanakkale istihkamları etrafında vuku bulacak herhangi bir zorlamaya ve taarruza karşı Donanmamız Çanakkale Boğazı’nda harbin süresince kalelere bağlı bırakılmış ve daimi hareket üssü olarak Nara Limanı ittihaz edilmiştir.
Bu harbin devamı müddetince donanmadan bir geminin bile hareket üssünden ayrılmasına müsaade edilmemiş, binaenaleyh donanma bu yıl içinde denizde seyirde iken yapılması lazım gelen manevra sırasında atış talimlerinden mahrum kalmıştır.
Bu harp zamanında topçuluk hususundaki görevbaşındaki eğitim üç kısma ayrılabilir:
1) Nişancı ve muharebe atış talimleri
2) Aşırtmalı atışlı talimler ve seyir muharebelerine iştirak
3) Gece torpido hücumu ve gece atış talimleri
Nişancı ve muharebe atışları talimleri ise muharebe atışlarına kadar donanmada nişancılar geceli gündüzlü atış talimleri gibi gündüzün donanmanın icra edeceği atışlı talimleri muntazam yapmaları gerekirken, birkez olsun icra edilememiştir. Zaten topçuluk kısmını teşkil eden bu gibi atışlar donanmamızda henüz tamamıyla tasnif edilememiştir.
Yalnız donanmanın talim ve topçuluk eğitiminde görevli İngiliz öğretmen uzmanlar, zamanında nişancı yetiştirmek namı altında münferid atış usulüyle, bilhassa üç bin metreyi geçen kısa mesafelere atışlar yapılmaktaydı. Donanmada usta nişancıların bulunmaması hasebiyle, bu nice senede donanmada daimi hizmet edecek nişancı yetişememiştir.
Biri İtalyan diğeri bize düşman Balkan devletleriyle yekdiğerini müteakib vukubulan iki muhtelif deniz muharebesi zamanında Donanma topçu kurmay subaylığını deruhte eyledim. Filoyu meydana getiren gemilerle birlikte yapılması icap eden bu atışlar gibi donanmamızın yeni inkişaf eden topçuluğuna pek büyük faydalar sağlanmış ise de, genel olarak gemi topçuluğumuz eğitim ve tatbikatlar bakımından çok geride bırakılmıştır.
Bu ana kadar donanmada kontrollü hakiki mermi atışları hakkında uygulamaya geçen bir çıkış fikri hasıl olamamışsa da, bu hususa ait mesafe aleti, mesafe saati, mesafe ayarlama aleti, harita gibi gemiler için elzem malzeme temin edilmiş ve fakat bunların kaffesinin bir arada kullanılmasına ve gemilerde denetleyici bir yöntemi tesis edilememiştir.
Eğer donanma harpte bir deniz harbi icrasına memur edilmiş olsaydı, eski usul top atışlarından başka bir şey tatbik olunamayacak ve atışların icrası her topçu ve batarya zabiti tarafından müstakilen idare edilecekti. Veyahut işaret sancaklarıyla gemiler hepbirden bombardıman edeceklerdi.
Donanma topçu erlerine de bulunduğu müddetçe elan mezkûr usul istimaline ve gemilerde topçu subaylarından müteşekkil kontrol kısmı teşkiline çalışmış ve birçok zaman gemiler demirli olduğu halde stimbotlarla 6x4 ve 8x6 kadem ebadında bir hedefler hazır ettirilerek nişan namlularıyla talim ve atış yapabilmek, haftada iki veya üç defa İngiltere Donanmasında olduğu üzere top başlarında kurusıkı mavzer atılmak şartıyla mahalli kontrollü atış talimi icra ettirilmiştir. Donanmaya yeni tatbik ve icrasından bu usul atışları takip hususunda topçu subayları mühim birer vazife karşısında bulundukları hakikatini takdir eyleyerek beyinlerinde bu usulün yerleşmesine ve gerekli uygulamaların yapılmasına dair rekabet hasıl olmuş, her topçu subayı mensup olduğu gemi dahilinde atış kontrol manzumesini düzeneği hakkında türlü türlü ıslahat ve teşkilatta bulunmuş, top taretlerinde ve bataryalarda bulunan bölük subaylarına bu cins atışı talim ettirmişlerdir. Hatta gemiler içerisinde bu hususta Turgud Reis Zırhlısı topçu subayı en ileri gitmiş ve İngiltere Donanmasında müşahede edip, tatbikini tavsiye eylediğim herşeyi gemisinde ihzar ve tatbik eylemiştir.
Barbaros Hayreddin zırhlı kruvazörü
Zırhlı gemilerimizden aynı sistemde bulunan Barbaros ve Turgud Reis zırhlılarında kontrollü atışların yapılmasını sağlayacak az çok teknik broşür veya kitap ve telefonlar mevcut olduğundan, bu şekildeki topçuluk mezkur iki gemide daha ileri gitmiştir. Yalnız bu gemilerde mevcut olan savaş harekât merkeziyle çanaklıklar arasında İngiltere Donanmasında olduğu gibi doğrudan doğruya haberleşme vasıtaları olmadığından, kontrollü kısım ve ilgili donanım kıç zırhlıklarına alınarak, burası harekât haberleşme merkezi ittihaz edilmişti. Kontrollü atış usulünün ilk tatbikinde kıç direk çanaklıkları uygun görülmüş ve mesafe aleti de kıç köprü üstüne yerleştirilmiştir. Bilahare bu mevkilerin harpte mahzurları olacağı tecrübelerle anlaşıldığından pruva direklerinin kullanılmasına mecburiyet görüldü ve aşağıda arz edileceği üzere Balkan Harbi başlarında bazı tadilat icrası ve muhabere borularıyla telefonlar ilavesiyle mesafe aleti subayı, topçu subayı mevkii pruva direğine nakledilmiş ve kontrol kısmı da birlikte pruva çanaklığına alınmıştır.
Mesudiye’de kontrol manzumesini teşkil ve toplarıyla haberleşmeyi temin için direğin de muharebe ve telefon donanımı olmadığı gibi kule zırhı içerisindeki muhabere boruları da harpte kontrollü atış icrasına müsait olamayacak derecede bulunduğundan, bu gemide subayların ve sair personelin bu cins endaht usulünde bilgi sahibi olmaları için yalnız sulh zamanında tatbik olabilen geçici donanım icrası cihetine gidilmiş ve o yolda talime devam edilmiştir. Hamidiye ve Mecidiye kruvazörlerinin topları açık güvertede bulunduğundan tertibat kontrolü pruva çanaklığında teşkil edilmiş ve toplara verilecek mesafe ve muhabere boruları yerine hedeften sapmayı kontrol ve flama usulüyle kontrollü atış usulü talim ettirilmiştir.
Âsâr-ı Tevfik bu sırada toçu mühendis mektep eğitim okul gemisi olduğundan bu gemide gerek topların yerleştirilmeleri ve gerekse direğinin bacasının arkasına pek yakın olması dolayısıyla bilfiil kontrol manzumesi teşkil edilememiş ise de, gemi topçuluk öğretmeni tarafından topçu mühendislere donanımı tarif ve uygulattırmış, bu usul atışların diğer gemilerde kullanılmasını gösterilmek şartıyla bilgilerinin arttırılmasına çalışılmıştır.
Berk-i Satvet esasen küçük bir gemi olması hasebiyle kontrollü atış usulünün tatbiki cihetine gidilememiş ve zaten bu hususta lâzım olan alat ve edevat da mevcut değildi. Harpte atış kontrolü topçu zabitinin kişisel kararına bırakılmıştır. Kontrollü atışın ehemmiyet derecesi ve faydası ve seyir halindeki savaş gemilerine karşı top atışı için pek etkili ve faydalı olan bu usul Donanma Kumandanlığınca tasvip ve teşvik buyrularak, İtalya Savaşı devam ettiği müddetçe her hafta topçu subayları kumandan gemisinde toplansı yapılarak fikir alışverişinde bulunduruldu.
Bahsi geçen subayların görevli bulundukları gemilerde top batarya subayı mühendislere veerlere bu hususta uygulamalı ve nazari dersler, talimler vererek masabaşı talimler icra ettirerek az çok bir fikir hasıl eylemişlerdir. Gemiler demirli iken hareketli hedeflere, nişan namlularına atışlar icra edildikten sonra Barbaros, Turgud Reis, Mesudiye zırhlılarından bir fırka ile birkaç defa Boğaz girişinde Galata Feneri ile Saltık Limanı arasında muhtelif süratlerle seyredilerek ayrıca bir istimbot tarafından çekilen sürati bilinmeyen hedefler üzerine nişan namlularıyla atış yapmak suretiyle talim ve muharebe atışlarındaki deneyimler arttırılmış ve zabitan kontrollü atış usulünde bu tekrarlar sayesinde alışkanlık kazanmıştı.
Turgud Reis zırhlı kruvazörü Varna önlerinde.
Donanma bu şekilde haftanın belirli zamanlarında kontrollü atış talimleri yaptığı gibi ayrı ayrı batarya zabitanı ve top nişancılarına İngiltere’de uygulanmakta olan usul üzere hareketli hedef üzerine bir pusluk ve 7.65 milimetrelik nişan namlularıyla atışlar icra ettirilmiştir. Bu suretle batarya subayları ve nişancı rler de mümkün mertebe bu usulün icrasına alıştırılmış ve 1,000 ila 1,500 metreyi aşan bu atışlarda her geminin isabet derecesi bizzat hedef bezi üzerindeki delikleri saymak şartıyla yüzde 38 ila 85’i bulmuştu.
Donanmanın Çanakkale Boğazı gibi dar olan bir mahalde nişan namlularıyla atış talimini tabiatıyla kısa mesafede icra etmeye mecbur olduğundan nişancıların gözü kısa mesafelere atışa alıştığı gibi, batarya subayları da yakın mesafeden İngiliz usulü atış icrasıyla meşgul olmuştur. Böyle kısa menzilli atışların bilahare uzun menzillerde icra edilecek muharebe atışları için sakıncaları olduğu düşünülmüş ve nitekim müteakiben icra edilen uzun menzil atışlarında da bu çekincenin hakikat olduğu tecrübeyle sabit olmuştur.
Asıl nişancıların senelik muayene atışları öncesini teşkil eden liman dahilindeki atışları müteakip o zamanın müsaadesine göre büyük kıtada bez hedefler imal ettirerek gemiler birer birer büyük top talim mermileri ile atışa çıkarılmıştır. Bu atışlar için seçilen menzil, gerek İngiliz Donanması’nda ve gerek Osmanlı Donanması’nda şimdiye kadar tatbik ve takip edilmekte bulunan usulün hilafında olarak 2,500 metreden yukarı olmak üzere tensip edilmiştir.
Mermilerin hiçbiri hedefe isabet etmedi.
Zira hatalı onarım yapılmıştı!
Evvela Hamidiye Kruvazörü 25 Mart 1912 tarihinde Çanakkale Boğazı’ndan çıkarak İmroz Adası ile Toprak Adaları arasında bahsi geçen gemiler tarafından dikilen 1,238 kadem ebadındaki sabit hedefe batarya personeli marifetiyle atışlar yapmış ise de, sarf edilen 76 mermiden hiçbiri hedefe isabet etmemişti. Bahsi geçen kruvazör hedefe 2,500 ila 3,000 metre mesafeye dikilen mesafe şamandıraları istikametinde 10 mil süratle seyrettirilmiş ve atış neticeleri Donanma Kumandanlığı vasıtasıyla üst makama rapor edilmiştir.
Subayların büyük kısmı topçuluk eğitiminden geçmemiştir.
Top sesinden bile çekinen bir devlet hükümdarı varken, topçuluk talimi yapmaya kalkışmaya da imkan yoktu! Gemilerde buyüzden topçuluk pek geri kalmıştı. Örnek alırsam, torpidobotlarda bulunan topçu subaylarının büyük kısmı hiçbir kurstan geçmediğinden, personele topçuluk talim ve tarzı öğretmesini ve ilmi nişancı yetiştirmek usulünü bilmiyordu.
Sırf filotillada topçu ve nişancı yetiştirmek ve topçulara ilmi ders vermek hususunda uzun talimnameler, filo muhtıraları şeklinde görev yazıları basılmış ve dağıtılmıştır. Liman dahilinde sabit sac hedefe nişan namlularıyla atış yaptırmak ve sık sık boğaz dahilinde Nara ile Galata Feneri arasında seyirler icra ettirerek sabit hedefe asıl top talim mermileri ile atışlar icra ettirilmek gibi bilfiil atışlı talimlerinden hali kalınmamasını ve hatta birkaç defa da dört beş torpido Çanakkale Boğazı haricine çıkarılarak, diğer torpidoyla çekilen küçük kıtada hedefe konsantre ateş etmek şartıyla nişancılara müstakil atış talimleri yaptırılmış ve bu şekilde bütün sene bunlar da mümkün olduğu kadar atışlarla meşgul edilmiştir.
İtalya Savaşı devam ettiği müddetçe torpidobotlarımız ve muhriplerimiz her gece Çanakkale Boğazı ağzında karakol beklemek ve Çanakkale limanında projektörlerle Boğazı aydınlatmak vazifelerine memur edilmiş bulunduklarından haftanın birkaç günü de kömür almak ve gemi temizliği ile meşgul olmak gibi hizmetlerin tesiriyle devamlı bir surette talim ve tedrisleri cihetine gidilemiyordu. Bununla beraber Filotilla Komodorluğu maiyetinde bizzat torpidobotlarda topçuluk talim ve tedrisatına memur ayrıca bir topçu kurmay zabitinin bulunması, bu gemilerimizde topçuluğun gelişmesi için, lüzumunu hissettim.
Bu atışlarda Çanakkale Ordusu Kumandanı Korgeneral (Ferik) Ali Rıza Paşa da bulunmuşlar. Bu atışlar bilhassa icra edilmiş ve isabet sıhhatinden ziyade atış sürati göz önüne alınmış ve nişancılara denizde atış unsurları hakkında dersler verilmiştir.
Gece Torpido Hücumu, Gece Top Atış Talimleri ve Projektör Kullanımı
Donanma, Nara Limanı’nda bulunduğu sırada geceleyin, düşman torpidolarına yapılması gereken icrası mümkün her türlü harp hazırlıkları ile gece müdafaasını icra etmeye devam etmiştir. Geceleri donanmanın bulunduğu mevkii düşmana göstermemek için ana donanmamız kesinlikle projektör kullanamamıştır. Düşman torpidolarının donanmaya hücum edeceği daimi güzergahı aydınlatılmış bir saha haline getirmek hususu Seddülbahir ve Kumkale’den, Kilitbahir ve Çanakkale’ye kadar olan kısmı aydınlatmak görevi, sahilin muhtelif cihetine yerleştirilen sabit projektörlerle donanmanın ileri karakolunu teşkil eden torpidobotlarda ve bazen kruvazör gemilerimizde bulunan projektörlere ihale edilmişti. Binaenaleyh birçok zaman mevkiini terk etmeyen ana donanmamız gece projektör kullanımı ve gece atışlarından mahrum kalmıştır. Zaten icra ettiğim incelemeye
nazaran faaliyet başlangıcından bu ana kadar donanmamız ancak birkaç defa gece hücumları talimlerinde bulunmuş ve gece torpidobotlara veyahut torpidobot şeklindeki hedeflere top atışını icra edememiştir.
Açıkcası donanmadaki cephanelerin kullanılma müddetleri çoktan geçmişti! Bu halin umum cephaneye mahzuru olacağı anlaşılarak her top başında mahfuz mevkilerde gemi asansörlerinin top başına yetiştirmek hususundaki sürat ve sarf edeceği zamana nazaran daha az miktarda cephane bulundurulması, icabında bu cephane sarf edilince asansörler hemen cephane yetiştirebilmek üzere işlemeye hazır bulunmak üzere tertibat alınması donanmaya bildirilmiş ve bir müddette bu halde vazife icra etmeye devam edilmiştir.
Gv.Yzb. Ali Rıza Bey
Geceli gündüzlü hazır tutulan bu cephaneler cephaneliklerine tekrar iade edilmeyerek, gemiler atış talimine çıktıklarında sarf olunmuş ve tekrar bunların yerine diğer cephane ikame edilmiştir. Donanmamızda hakikaten gece savunmasına mahsus cephane pek noksan ve gece kontrollü atış icrası mahdut denilemeyecek derecedir. Aynı zamanda zaten top guruplarının idaresine kafi adette olmayan projektörlerin aydınlatma sahası zamanı hazır mayın menzillerine nispeten pek kısa, ziyaları ekseriyeti otomatik olmamakla beraber mayın ağları, projektör adetleri, muhabere donanımları, muntazam gece nişangahları projektör yakmak hususunda deneyimli ve uzman personel de yok gibidir.
“Halihazırda donanmada topçu subayı seçimi hakkında bir usul yoktur. Hatta Osmanlı Donanması’nda en kolayı ve arzu eden subay için hiçbir kayda bağlı olmadan, ikinci derecede kalmış bir meslek gibi telakki edenler vardır. Bir mühendis gemiye gelir, topçu zabiti maiyetine verilir. Bu mühendis artık intisab etmediği, teşkilatını bilmediği bölük idaresini, gündüz vardiya beklemesini, filika ve stimbot idaresini bütün bütün terk ederek, teğmenliğe terfi edinceye kadar, topçu mühendisi namıyla daimi topçu kalır. Gemide top temizliği zamanlarında, gerekli malzemeleri vermek, cephane mevcudunu yazmak bunların görevidir.”
23 Şubat 1913 Donanma Kumandanlığı Vekaleti Yüksek Katı’na
Topların Tophane-i Amire’den memur ile celb edilen özel ölçüm aletleriyle ile ölçümlerinde, setlerine nazaran namlu kuturları, asıl ölçülerinden hayli artmış olduğu görülmüştür.Halbuki evvelce Tophane’den celbolunan memurların ölçtükleri miktarın ellerinde bulunan şuradan buradan tedarik ettikleri bir aletle olduğu memurların ifadesinden anlaşılmış ve setlerin artmasına o memurlar tarafından gözetimim altında ve özel aletiyle bu defaki ölçümünde müteakip veriler bulunmuştur:
Barbaros, Turgud Reis ve Mesudiye Zırhlılarının topları yivlerinin aşınması mevcut alet ile femden itibaren 4 m ‘ye ve kuyruktan yivlerin başladığı noktadan itibaren 90 ile 100 cm.’ye kadar ölçülebilmiştir. Üç metreye kadar bir kısım ölçülememiştir. Mamafih bu kısımda dahi aşınmaların tahminen aynı tarzda olacağı tabiidir. Mamafih umum topların yekdiğerinden farkları yok gibidir.Bu gemilerin toplarında ciddi aşınmalar vardır. Bu halde topların tenik ölçüleri değişmiş ve yıpranmış olduğundan sıhhatli top atışı yapmanın zorlaşacağı ve topların kıymet ve harp kudretinin hayli azalmış olduğu aşikardır.Topların teknik açıdan hayatı az kaldığından ayarlanmaları imkansızdır.
Şimdi yapılabilecek iş topları, atış menzilinde denemek ve iyi netice verecek olursa, bulunacak ortalama hatayı menzil farkı olarak, o menzilde kullanmak gerekecekir. Bu gerçeğin dışındaki atışlarda top atışlarında hedefi vurma şansı sağlıklı olamayacaktır. Evvelce aynı raporun Bahriye Nezareti Altıncı Topçu Dairesine takdim kılındığı arz olunur.“
“Tarihi: 8 Ocak 1913 Çarşamba gecesi
Mevkii: Nara - Barbaros Zırhlısı.
Vasıf Bey bu sabah bizi çağırdı; iki mesele üzerine Selahaddin Bey’le birlikte bir plan tertip etmemizi söyledi. Biri Limni’ye doğru hareket etmek, diğeri Dedeağaç’a giderek ihrac edilmekte bulunan asker ve erzakın zabtı hususunda Donanmanın oraya kadar süratle hareketiydi. Selahaddin Bey’le evvela bu programı tertip ettik. Sonra Vasıf ve Hamdi Beylere gösterdik. Muvafık gördüler ve tümüyle kabul ettiler. Yalnız son 16.cı maddeyi ilave ettiler. Programın düzenlenmesi ve Donanmanın faaliyeti onlar tarafından da arzu ediliyor. Fakat her nedense icrası geri bırakılıyor. O programı tertip ettik. Fakat filo muhtırası kopyalar çıkartılarak tüm gemilere neşredilecek. Vakıa tatbiki malum değil. Kendilerine sordum; Tekraren “Bakalım düşünürüz, olmazsa yarın veya öbür gün” gibi baştan savıcı sözlerle uygulama zamanını beyan etmediler. Uygulama şekli hakkında işi kumandana bıraktılar. Bakalım uygulama zamanı ne gün olacak.”
Ali Rıza Bey’in hatıratında yer alan müteakip satırlar, Gelibolu Yarımadası savunması adına Donanma’nın kara hedeflerini aşırtmalı olarak bombardıman etmesi için yapılan eğitimleri özetle vermektedir. Açıkcası kendi topraklarımızı nasıl bombalayacağımızın talimleri yapılmakta ve atışların isabetli olması üzerine Donanma tebrik edilmektedir; “Aşırma atışlarında sabit olmayan hedefe karşı ateş edecek gemiye mevkiini bildirmek için, bilinmesi gerekenler de böylece anlaşılmış oldu. Merminin düştüğü noktayı tarassud için karada bir gözetleme yeri tesisi, ateş edilecek hedef istikametinde gözetleme mevkileri ve bu gözetleme mevkileri ile gemi arasında haberleşmeyi temin için işaret istasyonları ve telefon donanımı gibi işler yapıldı. Düşmanın askerî harekât icra edeceği tahmin edilen mevkinin, Maydos Kolordu Erkanı Harbiyesi tarafından temin edilmiş haritalar incelendi ve koyları kopya edilerek gemilere ve gözetleme mevkilerine bildirildi. Düzenlenen program gereğince Barbaros, Turgut, Mecidiye; Maydos ve Kilya sırtlarından, Kabatepe sahilini, Âsâr-ı Tevfik, Hamidiye, Berk-i Satvet de; Bolayır bölgesindeki Saros Körfezi’nin kuzeyini savunmaya memur edilmişti.
3 Mart 1913 tarihinde Barbaros, Turgud Maydos önünde, Mecidiye Kilya limanı içinde bulunarak birkaç gün sürdürülen aşırtmalı ateşler, tepeler arkasına tahtadan yapılmış olan, piyade avcı hedeflerini, top bataryalarını muvaffakiyetli tesir altında bulundurmuştu. Hatta Donanmanın şimdiye kadar meşgul olmadığı böyle bir aşırtmalı top atışının başarılı neticeler vermesi, kora ordumuz nezdinde barı umudu hasıl ettiği, maneviyatlarının dahi artmasına hayli yardım ettiği, düşman tarafından vuku bulacak böyle bir muhtemel harekata karşı, donanmanın savunma sağlaması hususunda orduya kuvvetli bir etki olacağı, Maydos Kolordu Kumandanlığı tarafından gerek resmi surette, gerekse hususi olarak bildirilmiş ve atış sonuçları hakkında yazılar neşredilmişti.”
Filotillada Topçuluk
Filotillada topçuluk pek geri kalmıştır. Çünkü torpidobotlarda bulunan topçu subaylarının hepsi topçuluk kurslarından geçmemiş, bulundukları müddette filo topçu topçularına nazaran daha az bilgi sahibi olduklarından, erler topçuluk talimini ve nişancı yetiştirmek usulünü takip edememektedirler. Sırf filotillada topçu ve nişancı yetiştirmek ve topçulara uygulamalı ders vermek hususunda uzun talimatlar, filo emirleri şeklinde görevleri belirten duyurular çoğaltılarak gemilere dağıtılmıştır. Liman dahilinde sabit saç hedefe, atışlar yaptırılmak gibi ateşli talimlerde bulundurulmuş ve hatta birkaç defa da 4-5 torpidobottan mürekkep bir fırka ile Çanakkale Boğazı dışına çıkılarak diğer bir torpidobotla, küçük boyda hedefe konsantre ateş etmek şartıyla, nişancılara müstakil ateş talimleri yaptırılmış ve mümkün olduğu kadar topçu personeli atışlarla meşgul edilmiştir. Bu son atışlar bilhassa dalgalı havalarda icra ettirilmiş ve isabetten ziyade, sürat dikkate alınmış ve nişancılara denizde atış yapmak hakkında dersler verilmiştir. İtalya Harbi devam ettiği müddetçe torpidobotlarımız ve muhriplerimiz her gece Çanakkale Boğazı ağzında karakol beklemek, Çanakkale Limanında projektörlerle Boğazı aydınlatmak vazifeleriyle de görevli olduklarından, haftanın birkaç günü kömür almak ve gemi temizliğiyle meşgul olmak gibi işlerden, devamlı talim ve eğitim yoluna gidilememiştir.
Donanmada harp devam ettiği müddetçe gece vardiyası beklenilmiştir. Akşamları güneşin batmasıyla beraber, usule uygun, bir gemide bulunan küçük çaptaki topların her biri için 40’ar atım cephane çıkarılmış ve sabahları tekrar cephaneliklerine alınmışsa da, bir sene mütemadiyen adedi yüzlere ulaşan bu cephanelerin devamlı güverteye çıkarılması ve tekrar mevkiine gönderilmesi gemi asansörlerini harap etmiş ve cephaneler de ardı arkası kesilmeyen kötü havalara maruz kaldığından, esasen garanti sürelerini doldurmaya başlayan ekseri gemi cephaneleri bozulmaya başlamıştı. Bu mahzurun tüm cephaneye sirayet edeceği anlaşılarak her top başında ve korumalı bir mevkide daha az miktarda cephane bulundurulması, icabında bu cephane sarf edilinceye kadar asansörlerle hemen cephane yetiştirebilmek üzere işletmeye hazır bulunmak üzere önlem alınması Donanmaya bildirilmiş ve bir müddet de bu halde vazifeye devam olunmuştur. Fakat geceli gündüzlü güvertede kalan bu cephaneler, cephaneliklerine tekrar iade edilmeyerek gemi atış talimine çıktıkça başta boş yere harcanmış ve bunların yerine diğer cephaneler ikame edilmiştir. Donanmamızda hakikaten torpido ağları, projektör adetleri, haberleşme aletleri, muntazam gece nişangahları gibi, gece müdafaasına mahsus vesait pek noksan ve gece kontrollü top atışı icrası yok denilebilecek derecededir. Aynı zamanda zaten top gruplarının idaresine kafi adette olmayan projektörler, torpido menzillerine nisbeten pek kısa, ışıkları kuvvetsiz, ekserisi otomatik olmamakla beraber projektör yakmak ve kullanmak için de yetişmiş ve eğitimli personeli yok gibidir.Bununla beraber top başında vardiya bekleyen personel , gece düşmana karşı kullanacakları topların nişangah vs. gibi ince edevata ait teknik hakkındaki bilgilerini birtarafa bırakın, devrin tekniğinin bir bütünü olan bu harp gemilerinde böyle cihazların, topların ve donanımların nasıl kullanılacağına dair mevcut talimatları dahi okuyup anlayacak öğrenimden uzak cahiller olduklarından maalesef acizdiler. Bunedenle gece nişangahlarının doğru şekilde kullanılması ve idaresi bütün bir sene topçu subaylarını pek müşkül mevkide bırakmıştır.Subayların tüm mesailerine ve top personeline verdikleri her türlü talimata rağmen, durmadan bozulan gece nişangah donanımları her gemide defalarca değişmiş ve bu hususta Bahriye Nezareti de hayli masraflar etmiştir.
Gemiler muhtelif zamanlarda birer ikişer, Nara arkasında ve Akbaş ve Saltık Limanı cihetlerine alınarak demirli iken, orada projektör talimleri ve stimbotlarla gecenin gayrı muayyen zamanlarında gemi üzerine hücumlar icra ve projektörlerle bu stimbotların izlenmesi usülü ve her vardiyaya ayrı ayrı stimbotlarla gerilen küçük seyyar hedeflere nişan namlularıyla, gece nişangahları kullanarak, gece atışı yaptırılmış, bu cihetle gece torpido hücumuna karşı riayet edilmesi lazım gelen hususlar hakkında, erlere ve subaylara az çok uygulamalı fikirler gösterilmiştir.
İngiliz Donanmasında tatbik edilmekte olan usuller hakkında müteaddid filo talimnameleri neşrettirilmiştir. Mamafih bu küçük talimler, gece hakiki torpido hücumuna karşı, top atışını mükemmel isabet ettirebilecek derecede olabilmek için yeterli görülmemiştir.
Filotillamız gece atışıyla hiç meşgul olamamıştır. Umumiyetle her büyük gemimizde mevcut batarya topları üzerinde aşırtmalı atışlar için kullanılan drisa ve irtifa derece donanımları mevcut değildi. Barbaros, Turgud Reis, Mecidiye toplarının irtifa dereceleri Mesudiye, Hamidiye, Mecidiye, Asarı Tevfik toplarının drisa taksimatı olmadığından bunlar topçu subaylarının şahsi gayretleri sayesinde, her gemideki makine memurları tarafından, pirinç çemberler üzerine kazınarak ve mümkün olduğu kadar sıhhatle toplara bağlanarak, topların bu eksiği tamamlandı.
Düşman bütün adalarımızı işgal etmiştir.
Düşmanın ana filosu veya esas kuvveti tahrip edilmedikçe harekat üssünün değiştirilmemesi lazımdır. Çünkü donanmamızın asıl vazifesi adaları kurtarmaktır, adaları kurtarmak için de düşmanın asıl kuvvetinin tepelenmesi gereklidir. Bugün donanmamız savunma harekatından ziyade hücum harekatı icrasına mecburdur. Hücum harekatı ise mutlaka düşmanın deniz gücüne karşı olacaktır. Düşmanın deniz gücü ile çarpışmadan gerek adalar sahiline ve gerek Yunanistan sahiline taarruz etmek bizim için istenilen yararı temin etmez. O halde düşmana denizde rast gelmek, onu arayıp bulmak lazımdır. Düşmanı aramak için harekât üssünün değiştirilmesine lüzum yoktur. Çünkü hangi harekât üssü seçilirse seçilsin donanmamız gece seyri olmadığından mutlaka güneş batarken limana geri dönmeye mecburdur. Şimdiye kadar esaslı ve yekdiğerini takiben tertip edilmiş bir planımız yoktur.
Amaç nedir, donanma ne iş görecektir? Düşman donanmasını nasıl bulacaktır, bu hususta ortaya konulan sorulara gemi süvarilerinden hiçbiri kesin ve etraflı bir yanıt verememiştir! Donanmamız bu ana kadar birkaç defa Boğazdan çıktığı halde hiçbirisinde kararlı bir usul takip etmedi, boş yere zaman kaybedildi ve boş yere harcama yapıldı.
Yapılacak her çıkışı müteakip ikinci çıkış ara verilmeden yapılmalı ve belirli noktalarla maksatlar takip edilmelidir.”
Salgın hastalıklar ve vefatı üzerindeki sırra dair
Ali Rıza Bey, Salacak’ta intihar etmeden önce hazırlamış olduğu iki mektubu, kılıcını ve üniformasını kıyıdan biraz gerideki taşların üzerine bırakmıştır. Bu mektuplardan biri, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na hitap etmektedir. Diğeri de kayınvaldesine hitaben yazılmış bir mektuptur ve tüm aile mensuplarından teker teker özür dileyerek, verdiği geridönülmez acı kararı nedeniyle kendisini affetmelerini dilemektedir. Bu mektuplar İstanbul Deniz Müzesi Arşivi’nde olmalıdır. Ayrıca Ali Rıza Bey’in sicil dosyasını içeren kayıtlar, bildirildiğine göre; halen belgelerin tasnifi tamamlanmadığından, Tasnifdışı belgeler arasında yeralmaktadır. Muhtemeldir ki, diğer kayıtlar da tasnif edilmiş hale gelmiştir.
Bir defterde Ordu’da ve bağlantılı olarak Donanma’da görülen bazı salgın hastalıkların çok kırıcı olduğunun yarım kalmış cümle halinde işaret edilmesi üzerine, orduyu saran hastalıklar konusunda yayınlanmış makaleleri araştırmayı gerekli buldum. Osmanlı Ordusuyla, Bahriye efradını etkileyen salgın ve bulaşıcı hastalıklar üzerine muhtelif kaynaklar var. ATESE Tarih Uzmanları Alev Keskin, Fatma İlhan ve Özlem Demireğen imzasını taşıyan “Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’nde Salgın Hastalıklar: Kolera Ve Kolera İle Mücadele” başlıklı bir makale bu konudaki araştırmalardan biri olarak, gösterilebilir. (Kolera, ATESE Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl 10, Şubat 2013, Sayı 19, Sf.85-100) Ancak, mezkûr küçük defterde görülen “Bilhassa birkaç efratta görülen Frengi hastalığı..” gibi yarım kalmış bir cümle dikkati çekmektedir. Bu kelime üzerinde durarak bir araştırma yaptım; Prof. Dr. Ramazan Çalık ve Doç.Dr. Muzaffer Tepekaya’nın “ I. Dünya Savaşı Esnasında Anadoludaki Salgın hastalıklar …” başlıklı makaleleri, önemli bir kaynak eser olmaktadır. (Salgın hastalıklar, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007 Sayı :16)
Nitekim bu makalede anlatıldığı üzere, 1889-1902 yıllarında Osmanlı Devleti’nde görev yapan Alman dermatologu Ernst von Düring, Anadolu’da bulunduğu süre içerisindeki Frengi hastalığı bağlamındaki gözlemlerinden yola çıkarak yaptığı değerlendirmesinde şu cümlelere yer vermektedir; “Suriye, Fırat, Dicle havzası hariç Küçük Asya’da Osmanlı nüfusu 1844’den 1890 yılına kadar 12 milyondan 7 milyona düşmüştür. Bunun sebebi bütün Türkler için geçerli olan ağır askerî hizmet ve diğer taraftan Syphilis (frengi) hastalığıdır. Ayrıca İstanbul’dan Düzce’ye kadar olan seyahatimde, bölgede hızlı bir nüfus düşüşünün olduğu dikkatimi çekmiştir. Zira bölgede bulunan çok sayıdaki Türk mezarlıkları bunu teyid etmektedir. Bugün buralarda Tatarlar ve Çerkezler bulunmaktadır. Artık buralarda Türk kalmamıştır. Türk halkı tamamen ölmüş.
Bir Çerkez muhtar bana kendi köyünün nüfus defterini gösterdi. Defterdeki kayıtlara göre 30 yıl önce 100 hanede toplam 500 insan yaşamaktaymış. Ertesi gün bu köyü ziyaret ettik. Köyde 3 hanede 7 kişinin kaldığını gördük ve evde bulunan yaşlı bir adam bize bütün halkın frengi hastalığından öldüğünü söyledi. Bunun sebebi Avrupalı bayanların Selanik, Edirne, İzmir, İskenderun ve Beyrut’ta yerleşmeye başlamasından beri frengi hastalığının yayılmaya başlamış olmasıydı. Bunlar Yahudi bayanlar ile, Fransız, İspanyol, İtalyan ve Yunan kadınlarıydı. Polis kayıtlarına göre bu kadınların sayısı Pera ve Galata’da 5,000, İzmir’de ise 2000 olarak bildirilmektedir. Frengi hastalığının Suriye, Kastamonu ve Sivas’ta ve hatta bütün Karadeniz sahili boyunca yaygın olduğu ve bulaşıcı hal aldığı görülmektedir.”
Von Düring, Kastamonu vilayetinde halkın yüzde 70-80’nin frengi olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca, İstanbul’a yakın bir bölge olan Çanakkale ve çevresinde de frengi hastalığının etkisini gösterdiğini, Biga, Koza ve köyleriyle Çan Nahiyesi’nde frengi hastalığı yaygınlaştığını yazmıştır. Hükümet, bu hastalığın yaygınlaşması üzerine Kale-i Sultaniye’de (Çanakkale) de “Kastamonu Vilayeti ve Bolu Sancağı Frengi Mücadelesi Teşkilat-i Sıhhîyesi Nizamnamesi”nin uygulanmasını kararlaştırmıştır. Hatta Goeben (Yavuz) zırhlısında görevli birkaç Alman bahriye efradında da Frengi hastalığına rastlanıldığı, hastalığın karada köylere kadar sirayet etmiş olduğu belirtilerek, şöyle denilmektedir: “Memleketin bir çok noktasında bu yüzden nice yaşamlar ve aileler sönüp geçmiştir.” Ali Rıza Bey’in 1920 yılında daha da ciddi hâl aldığı anlaşılan böbrek iltihabı rahatsızlığı görevini yapamayarak istirahat verdiliği ve bu tedavi süresinin müteakiben daha da uzatıldığı anlaşılmaktadır. (Ali Rıza bin Mehmed Efendi’nin hastalığı, İstanbul Deniz müzesi Arşivi D.4.S.757). Mezkûr kayıtların 23 Eylül 1335 (1919) ve müteakiben 1 Kanuni Sani-1 Ocak 1920) tarihli hanelerinde “İcra ettirilen muayenesinde hastalığı müşahade edildiğinden berayı istirahat ve müdaveten 2 ay müddetle terhisi sıhhiyeden iş’ar olunmakla, mucibince ferman sadır olmuştur.
Yukarıda geçen hastalığından tekrar icra ettirilen muayenesinde “zatül- kilye [böbrek iltihabı] hastalığı” müşahade edildiğinden 3 ay müddetle icrayı terhisi ve önceki 2 mahlık izni esnasında, o zaman Hamidiye Kruvazörü’ndeki vazifesinden ayrılış tarihine nazaran hesap edilmek üzere izninin sonundan itibaren eklenmesi ferman sadır olmuştur.” kayıtları görülmektedir. Son tayin yeri olan İsa Reis Süvariliği görevine de katılamamıştır.
Ali Rıza Bey’in Vefatıyla ilgili evrak şöyledir: “Meşruhat (Açıklama),Bahriye Vekalet-i Celilesi, Evrak ve Dosya:6176/ 6844;Teşkilat-ı Ahire mucibince İsa Reis süvariliğine tayin edilip, henüz mahal-i memuriyetine azimet etmemiş olan Korvet Kapudanı Amasyalı Ali Rıza Bey’in mah-ı hallin 2.ci Pazar gecesi, Üsküdar’da Şemsi Paşa sahilinde sivil pardesüsü, kamış bastonunu terk ederek kendisini denize atmak suretiyle intihar eylediği ve pardesüsünün cebinde ele geçirilen bir mektupta intiharı zikredilmekte bulunduğu ve cesedin elyevm zuhur(Halen bulunamadığı) etmediği ve binaenaleyh taharri (Aranmakta) edilmekte olduğu Şemsi Paşa Karakolundan icra ettirilen tahkikattan anlaşılmış ve arz edilmiş mektıp kopyasıyla, Muayene-i Sıhhiye Komisyonu tarafından mürsel(Gönderilmiş) istida ve raporun leffen takdim kılındığı maruzdur efendim. 6 Mayıs 1341 [6 Mayıs 1925] İstanbul Bahriye Kumandanı Celal.”
KAYNAKLAR
1-Emir,Ali Haydar (1932) , Balkan Harbinde Türk Filosu”, Deniz Harp
Akademisi 11 No’lu Neşriyatı,Deniz Matbaası/Kasımpaşa,İstanbul.
2-Büyüktuğrul, Amiral Afif (1980),Balkan Savaşı Deniz Harekatı Üzerine
Gerçekler 1912, TTK Yayını 1980, Sf.174.
3-Büyüktuğrul Amiral Afif (1983) Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve
Cumhuriyet Donanması, C.4. Sf.174., Deniz Matbaası, İstanbul.
4-Keskin,Alev - İlhan, Fatma - Demireğen, Özlem, Birinci Dünya
Savaşı’nda Doğu Cephesi’nde Salgın Hastalıklar: Kolera Ve Kolera İle
Mücadele,(2012) Gnkur. ATESE Bşk.lığı Askerî Tarih Araştırmaları
Dergisi, Yıl 10, Şubat 2013, Sayı 19, Sf.85-100.

Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.