yeni
İstanbul
22 Temmuz, 2025, Salı
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

KENAN TORLAK VE TORGEM TERSANESİ ÖYKÜSÜ

22 Temmuz 2025, Salı 00:09
KENAN TORLAK VE TORGEM TERSANESİ ÖYKÜSÜ

Türk Gemi İnşa ve Türk Deniz Ticareti dünyasının
Eli öpülesi önderlerinden Kenan Torlak
Yazan: Osman Öndeş

Günümüzde Tuzla Tersaneler bölgesi sahilleri boyunca hiçbir yapının olmadığı bomboş bir alandı. Orada birbiri ardından gemi inşa ve onarım tersaneleri yükseldi. O tersanelerin kuran, hayat veren ve günümüz teknolojisine göre durmadan yenileyen, Türk armatörüne olduğu kadar yabancı armatörlük firmalarına da gemiler inşa eden o insanlar, elleri öpülesi fedakâr ve yaratıcı müteşebbisler.
Kenan Torlak Bey, o elleri öpülesi önderlerden bir dost kişi. Tanıyalı 40 seneyi geçmiştir.
Yaşam öyküsünü 2017 yılında kendisinden dinlemiştim. Anlattıkları Türk Armatörleri Tarihi C.VII’de yer alır. Aradan yedi yıl geçmişti ki bana bir kitabını yolladı.
Adı: “Kalbimdeki Yara izi”
Merak ile ve dikkatle okudum. Böylece hem Torlak ailesinin bir belge özelliğindeki mazisini yeniden ve daha ayrıntılı şekilde öğrendim ve hem de bir babanın üzüntülerine tanık oldum.
Torgem Tersanesi’ne de zaman zaman uğrar Kenan Torlak Bey ile sohbet eder ve hem de o yıllarda Deniz Ticareti yazarı olarak Referans Gazetesi için haber hazırlardım.
Bazen de Lloyd’s Ship Manager, Lloyd’s List için İngiliz yazarlarla yaptığımız ziyaret olurdu. Torgem’de 56,000 dwt’luk Arif Bayraktar genel yük gemisinin inşaatı tamamlanıyordu. Tuzla Tersaneler bölgesinde inşaatı Çiçek Tersanesi’nde başlamış, Torgem’de tamamlanması nasip olacaktı.
Sohbetlerimiz sırasında bazen büyük oğlu Kemal Torlak da dinlerdi. Babası gibi güler yüzlü ve sevecen bir genç idi. Torgem Tersanesi’nin ikinci kuşağı olmaya hazırlanıyordu. Babası da onunla gurur duyardı. Kemal Torlak daha iyi eğitim alsın diye babası İngiltere’ye gönderdi. Böylece Torgem Tersanesi’ndeki yaşam akıp gitti.
Kenan Torlak, 1974’ten itibaren armatörlük alanına da girerek şirketlerini büyütmüş, 2012 yılında 3.000 kişilik bir çalışan kadrosuna ulaşmayı başarmıştır. Ticari faaliyetlerini İstanbul Tuzla’daki özel sektör tersane bölgesine taşıyarak bölgedeki ilk tersaneci olmuş ve sektörde saygın bir konuma ulaşan
TORGEM, TORLAK ve DENTAŞ tersanelerinin temellerini atmıştır.

Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği'nin (GİSBİR) 1971 yılında kurucu üyesi olarak göreve başlamıştı. 1994-1998 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. GİSAŞ A.Ş'nin kurucusu idi ve 4 yıl boyunca kurucu başkanlığını yaparak sektörün gelişimine öncülük etmiş. İngiltere Newcastle Üniversitesi’nden mezun olan iki gemi inşa mühendisi evlat yetiştirdi.
Geride kalan onur dolu yıllarda çok önemli meslek kurumlarında sorumluklar üstlenmişti; Türkiye Gemi İnşa Sanayiciler Birliği kurucularından oldu ve 1971/1994 her dönem Yönetim Kurulu üyesi oldu. 1994/1998 döneminde Yönetin Kurulu Başkanlığı yaptı. 1998/2012 yıllarında Yüksek İstişare Konsey Başkanı olarak görev yaptı.
GİSAŞ A.Ş: Kurucusu ve Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev üstlenmişti. Eğitim kurumlarında da görev aldı. Mart 2019-2021 döneminde Nişantaşı Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkan Vekili ve Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi Vekili idi Başkan Vekili idi.1998/2019. Deniz Ticaret Odası Kurucu Üye, Meclis Üyesi ve 1994/2004 döneminde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevler üstlendi.
1994/2012 İstanbul Sanayi Odası Meslek Komitesi Başkanı ve İstanbul Ticaret Odası: Meslek Komitesi Başkanı, 1994/2012 yıllarında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Denizcilik Konsey Üyesi idi. 1994/2004 yıllarında Tüdev Türk Denizcilik Eğitim Vakfı Kurucu Mütevelli Üyesi, Rize Kültür Ve Yardımlaşma Vakfı Kurucu Mütevelli Üyesi Ve Başkan Yardımcısı idi.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Vakfı Kurucu Mütevelli Üyesi, Pirireis Üniversitesi Vakfı Kurucu Mütevelli Üyesi, S.S. Gemi Armatörleri Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi ve Türk Armatörler Birliği üyeliklerinde bulundu. Deniz Temiz Derneği “Turmepa” Derneği Kurucu Üye ve 2004-2009 İstanbul İl Genel Meclisi Üyesi bu faaliyetlerinden idi.

Tuzla Aydınlı Koyu’nda tersaneler kurulmaya başlanırken, oraları bir araziden ibaretti. Elektrik bile yoktu, telefon bağlantısı yoktu. Hep birlikte bu zorluklarla mücadele ettiler. Zamanla tersanelerin binaları ve sahilde iskeleler inşa edilmeye başlandı. Gisat Kredisi onlara soluk alabilecekleri bir kaynak olmuştu.
Prof. Dr. Bedî N. Feyzioğlu, Dergi Park’ta yayınlanmış olan makalesinde gemi inşa ve ayrıca Gisat kredisi hakkında şöyle diyordu; “Türk Deniz Ticaret filosunun yaş ortalaması da artmış ve 1980'den önce genç bir filo iken orta yaşlı bir filo vasfına bürünmüştür. Gemi yapımı yerine dışardan gemi alımına önem verilmesi, deniz kredilerinde de fonların gemi sanayiinden ziyade gemi satın alınmasına yönelmesine sebebiyet vermiştir.
“Türkiye'de gemi inşaatı kredileri, bazı istisnalar dışında esas itibariyle Denizcilik Bankasının yurt içi taleplerine yetecek ve firmaları yurt dışı rekabete götürebilecek derecede kredi verebilmesi için bol kaynaklara sahip olması icap eder. Denizcilik Bankası'nın Deniz Kredileri için kullanabileceği kaynaklar Gisat Fonu ile Merkez Bankası'ndan sağlanan reeskont kredilerinden ibaret kalmaktadır. Gisat fonu ise ilk sefer bir milyar, ikinci sefer iki milyardan ibaret bulunmuştur. Bu kaynak da 15-20 gemi yapımına dağıtılınca, kredi ve kaynak yetersizliğinden pek çoğunun inşaatı yarım kalmaktadır. Bu gemilerin inşaatının kredi takviyesi olmadan da tamamlanması imkânı gözükmemekte, inşaat uzayıp gitmekte, maliyetler de devamlı artmaktadır! Denizcilik Bankası, kaynak yetersizliğine çare diye, bir kısım gemilere Gisat fonundan ya hiç veya pek az bir miktar vermek yolunu tutmuş, yakın zamana kadar gemi kredisinin % 25'şi Gisat'tan verilmek gerekirken bunu % 10'a indirtmiştir. Gemi inşa sanayiinin ülkede gerçekten faydalı seviyeye kavuşturulması ve sadece yurtiçi ihtiyaçlarının karşılanması ile yetinmeyip dünya piyasasına girebilmesi isteniyor ise ona göre gerekli şartların hazırlanması icap eder.”

Hacı Mustafa Torlak inşa ettikleri “Burak 1” tankeri önünde.


Torlak ailesinin öyküsü
Türk Armatörleri Tarihi İçin Torlak Ailesinin öyküsü Rize Derepazarı ilçesi Varangoz Köyü’nde geçen anılarla başlamıştı. Bukez ben 1967 yılında Torlak ailesi ile başlayacağım; O tarihlerde Torlak ailesi, Yalova’dan İstanbul’a İpragaz tüplerini taşımak amacıyla 120 dwt.’luk bir gemi inşa ederek bir ilki gerçekleştirdi. Geminin armatörü Kenan Torlak’ın babasının yakın arkadaşı olan İbrahim Güvel idi. Gemiye rahmetli “Şener Güvel” adı verildi.
Sonrasında Armatör Tahsin Memişoğlu için çocukları Fahrettin, Muammer ve diğerleri adına önce 300 dwt’luk “Kasım Kaptan” isimli kosteri, ardından da diğer armatörleri için benzer tonajlarda gemiler inşa ettiler. Kenan Torlak ve kardeşi Adnan Torlak inşa ettikleri gemilerle hızla sektörde büyümeye başladılar. Gemi inşaatı sektöründe kısa sürede iddialı bir konuma gelerek iş dünyasında takdirle anılmaya başladılar.

Kenan Torlak’ın babası Hacı Mustafa Torlak.


Torlak ailesi Rize Derepazarı İlçesi (eski adıyla Varangoz köyü) şimdiki adıyla Fıçıcılar Mahallesi’ne yaklaşık 18.Yüzyıl başlarında gelmiş ve yerleşmişler. Kenan Torlak 27 Mayıs 1952 tarihinde Ramazan ayının üçüncü günü (salı günü) tam iftar saatinde, İstanbul, Fatih ilçesi Balat semti Molla Aşkı Mahallesi Kâni Efendi Sokak No.33 deki evlerinde dünyaya geldi. Dedesinin adı Durmuş Ali, Babasının adı Mustafa, Annesinin adı Mahmure’dir. Bilinen yakın tarih itibariyle dede Durmuş Ali ailede 7.kuşak 2 erkek kardeşten biri olup, diğer kardeşin adı Nuri’dir ve kız kardeşleri Hayriye’dir. Üç kardeşin en büyüğü Durmuş Ali’dir.

1977 yılında Balat’taki tersanede çekilmiş bir fotoğraf; Önde beyaz gömlekli ve yelekli kişi Mustafa Torlak,sağdan arka sırada üçüncü kişi Aziz Torlak, inşa ettikleri bir geminin denize indirilmesinden önce tersane çalışanlarıyla. Kaynak: Kenan Torlak arşivi.


Kenan Torlak’ın teyzesi (Muazzez Solak Albayrak) adının hakkını veren, dünyanın en iyi kadınlarından biriydi. Eniştesi Rıza Albayrak da mütevazı, iyi niyetli ve inançlı bir insandı. Müteahhitlik yapardı ve babasıyla bacanak olmasının yanı sıra çok iyi arkadaştılar. Çocukları, Hatice, Kezban, Hüseyin, Keriman ve Şükrü’dür.

Kenan Torlak’ın annesi Mahmure Hanım ve teyzesi Muazzez Hanım.


Dedem Hacı Durmuş Ali Torlak’ın torunu 7.Kuşak’ın en büyüğü ise Hacı Mustafa Torlak’ın oğlu ve ailenin 8.Kuşağının da en büyüğü Kenan Torlak’tır. Dedesi Hacı Durmuş Ali Torlak ve babaannesi Hacı Hecabe’nin küçük yaşta vefat eden oğlu Kenan’ın ismini verdiği torun Kenan, onların en değerli torunları olmuştur. Babaannesi Hacı Hecabe’nin torunu Kenan’a gösterdiği sevgi ve verdiği değer herkes tarafından bariz bir şekilde bilinirdi.
Rizeli “Marango” lakaplı Kenan’ın büyük dedesi Mustafa Torlak yaşamını İstanbul’da sürdürmekteydi. Cumhuriyet öncesi yıllara rastlayan bu yaşamında kendi işlerini yaparken aynı zamanda da Unkapanı ile Eyüp arasındaki bölgede Kolağası olarak hizmet vermiş. Marango Mustafa’nın İstanbul’da vefat etmesinin ardından yetim kalmış bir kişi olarak Rize’den İstanbul’a getirilmiş olan Hacı Durmuş Ali ailesiyle Küçükpazar’ da ikamet ettikleri eve yerleşmiş ve bundan böyle bir İstanbul’lu olarak çıraklıktan ustalığa giden yolda ahşap tekne imalat işleri yaparak tanınmıştır. Durmuş Ali, yine Torlak ailesi akrabalarından Hecabe Torlak Hanım’la evlenmiş ve en büyük oğlu Mustafa’nın oğlu olan Kenan o yıllarda çok saygın alim ve bilge bir kişiliğe sahip olan dedesi tarafından çok özel olarak yetiştirilmeye başlanmış. Kenan’a önce dini bilgiler öğretilirken, 7 yaşına bastığında o yıllarda çok tercih edilen ismiyle maruf “Ulubatlı Hasan” İlkokulu’na kaydı yapılarak başarılı bir ilkokul dönemi geçirmiştir. Kenan Torlak o zamanlar okul yarı dönemli olduğundan ve sabahçı olmasından dolayı öğleden sonraları ve yaz tatillerinde ailesine katkı sağlamak maksadı ile gazete ve galeta satarak, bisikletçide ve matbaada çalışarak 1962-1963 eğitim öğrenim döneminde ilkokuldan mezun olmuştur.
Mustafa Torlak ve Mahmure Torlak ailesinin; İlknur, Kenan, Adnan, Hacer, Hayriye ve Orhan isimlerini verdikleri altı çocukları olmuştur.Kenan Torlak şöyle diyordu; 1930- 1965 arası onlarca ahşap tekneler inşa ettik.Bunlara motor deriz; 220 tonluk Çektirme tipi motorumuzun adı “Ayla”,125 tonluk yine Çektirme tipi motorumuzun adı “Büyükdeniz” ve 60 tonluk Varka tipi olanın adını da “Hazine” olarak vermiştik.”
Dedesi Hacı Durmuş Ali Torlak, Kenan’ı ve 13 ay küçük kardeşi Adnan’ı yanından hiç ayırmaz, yetişmelerine büyük özen gösterirdi. İki kardeş her zaman dedeleriyle birlikte olmuşlar ve hiç yalnız
bırakılmamışlar. Ne var ki, 1963 yılının ocak ayının 24’ünde çok sert bir kış mevsiminde ve çok karlı bir günde çok sevdikleri dedeleri Hacı Durmuş Ali Torlak kalp krizinden 63 yaşındayken vefat etmiştir.
Kenan Torlak yaşam öyküsünü şöyle anlatmıştır; “Motor tabir ettiğimiz bu çektirmelerden kendimize ve başkalarına onlarcasını inşa ettik. Doğduğum semt benim çocuk yıllarımda tarihiyle, insanlarıyla, komşularıyla, İstanbul’un en güzel semtlerinden biri olan Balat’tı. Komşularımız arasında Rum aileler çok geniş bir muhiti meydana getirirlerdi. Biz hiçbir ayrıcalık olmadan bir aile gibi yaşardık. Bizim nice Rum teyzemiz ve amcalarımız vardı. Komşularımızdan teyze, amca dediğimiz nice Rum büyüklerimiz vardı. Rum arkadaşlarımızla birlikte oyunlar oynardık. Benim çok sevdiğim kapı komşumuz Kristian Teyze vardı. Bakkalımız Jak amca idi. Arkadaşlarım Niko ve Yorgo ile et tırnak gibiydik. O küçük yaşta bile ailemizin en çalışkan en müteşebbis ruha sahip bir ferdiydim. Öyle ki büyüklerimiz, büyüyünce umut vaat eden biri olacağıma inanırlar ve beni teşvik ederlerdi. Daha 11-12 yaşlarında kendisinden bir yaş küçük kardeşi Adnan Torlak ile birlikte dedesinin kurduğu babası Mustafa Torlak amcaları Aziz Torlak ve Mahmut Torlak’ın işlettiği çekek yerinde (Tersanede) 3.30 mt. Boyunda her şeyi ile iki kardeşinin imal ettikleri ahşap bir “sandal” bile yaparak bu çocukta/çocuklarda iş var dedirttirmiştir.
Sonuçta bu sandal o zamanın en zengin armatörlerinden biri olan Kemal Sadıkoğlu’nun sahip olduğu büyük bir yatı için kullanılmak maksadıyla satılarak Torlak ailesine gelir getirme imkânı bile sağlamıştır.
Kenan Torlak’ın dedesi Hacı Durmuş Ali Torlak vefat ettikten sonra, babası Hacı Mustafa Torlak tarafından 1963 yılında o zamanki adıyla “Karagümrük” Orta Okulu’na kayıt yapılarak okumaya devam ederken, bir yandan da yaz tatillerinde matbaacılık yapmaya devam ediyor ailesine maddi katkı sağlıyordu. İlkokul yaşlarındaki çalışmalarıyla daha çok kendi harçlığını çıkartarak ailesine yük olmamaya gayret ederdi. Kenan Torlak yaşamını şöyle anlattı; Bu arada ben 8 yaşındayken tam da doğum günüm olan 27 Mayıs 1960 tarihinde Dedem askeri Darbe yapıldığında kalp krizi geçirmişti. O günü hiç unutmadım; Daha sonra hem okul hem iş hayatına devam eden 14-15 yaşlarına gelene kadar yaşamım böyle devam etti. 1966-1967 yılı eğitim öğretim yılında Lise 2’den sonra o günün ekonomik ve sosyal şartlarından dolayı okulu bıraktım ve kardeşim Adnan Torlak’la birlikte Babama ait kendi iş yerimizde çalışma hayatına başladım.

Hacı Mustafa Torlak kosteri denize indiriliyor.


Bir hususu da belirtmek isterim; Askerlik görevimi tamamladıktan sonra geçmiş tahsil hayatımı tamamlamaya karar verdim ve açık öğretimle lise öğrenimi yaparak mezun olduğumda 39 yaşındaydım. Zaman hızla akıp giderken 48 yaşımda üniversite öğrenimi yapmak azmiyle araştırmaya başladım. Bu doğrultuda Amerikan menşeli “New Port” isimli bir üniversitenin İstanbul’da var olduğunu ancak mühendislik dallarında bizzat okula devam edilmesinin gerektiğini öğrendim. Bu nedenle işletme lisans bölümünü seçerek kayıt oldum. Bu bölümü dört yılda bitirerek üniversite diplomamı da aldım. Bizim aile nesillerdir ahşap tekne imalat işleri yaptıklarından dolayı biz de o işlere çok yatkındık ve öyle de yetiştik. İlk defa ülkede özel sektörde çelik tekne inşaatına yani gemi inşaatına 1967 yılında aile olarak
biz başladık o zaman Yalova’dan İstanbul’a İpragaz tüplerini taşımak maksadı ile 120 dwt.’luk bir gemi yaptık. Geminin sahibi babamın çok yakın arkadaşı olan İbrahim Güvel’di. Gemiye oğlunun adı olan benim de arkadaşım rahmetli “Şener Güvel” in ismi verilmişti. Daha sonra Tahsin Memişoğlu’na (Allah rahmet eylesin) ilk olarak 300 dwt.’luk “Kasım Kaptan” gemisini inşa ettik. İnşa ettiğimiz gemiler artarak devam etti ve daha büyük tonajlı gemiler inşa ederek gemi İnşa sanayiinde çok iyi bir konuma geldik. Tahsin Memişoğlu için inşa ettikleri gemiye “Kasım Kaptan” adı verilmişti.


Tersane yaşamında başarılara imza atıyor
18 yaşıma geldiğimde olmasını arzu ettiğim her şeyim oldu. Ama daha önemlisi babamın öyle bir güvenini kazandığımdan dolayıdır ki, babam Hacı Mustafa Torlak Eyüp Noterliğine gidip amcalarımla ortak olan şirketteki bütün haklarının kullanımını umumi vekaletname ile bana devretmiş. Benim bundan haberim bile yoktu. Ancak bir gün babam artık sorumluluklarını bana devrettiğini anlattı ve hazırlattığı belgeyi bana emanet etti. O dakikaları unutmam mümkün değildir! O günden sonra babam tamamen kendini emekli yaşama verdi. Ben de kardeşim Adnan’la birlikte artık tersanenin yönetimini üstlendik. Bu değişiklik nedeniyle amcalarım da bu durumdan hiç şikayetçi olmadılar. Aksine benden/bizden çok memnundular. Çünkü kardeşimle birlikte tersaneyi çok iyi ve güzel yönetiyorduk. Yirmi yaşıma bastığımda denizcilik camiasında beni tanımayan bilmeyen kalmamıştı. Herkes tarafından beğenilen, sevilen takdir edilen biri olmuştum. Doğup büyüdüğüm semtimde ve işyerimiz olan Balat’ta nerdeyse herkes bana “Baba” lâkabı takmış, “Kenan Baba” demekten kendilerini alamaz duruma gelmişlerdi.

Torgem Tersanesi’nde inşa edilen Burak Bayraktar konteyner
gemisi denize indirilmek üzere.


Aynı dönemlerde kendisini bu derece kanıtlamış bir kişi olarak sosyal ve cemiyet hayatına girmeye başlamıştım. 19 yaşındaydım; Doğup büyüdüğüm semtimizde Altınay Spor Kulübü vardı. Bu spor kulübünün o yaşımda başkanı olmuştum. Bu kulüp Türkiye’nin bir numaralı güreş kulübüydü ve en iyi güreşçiler bizim kulüpten yetişirdi. Birinci Amatör liginde futbol takımımız da vardı; çok da başarılı sonuçlar almıştık. Recep Tayyip Erdoğan’ı önceleri Milli Türk Talebe Birliğinden daha sonra da bu spor
kulübü sayesinde tanıdım. Gemi inşa tersaneleri yokluklar içersinde, fakat yüreklerinde gemi inşa etmek inancı olan denizciler tarafından, sadece kendi imkanlarıyla kuruldu. Bunlardan biri de Çengelköy’deki “Anadolu Deniz Tezgâhları” adını taşıyan Torlak ailesine ait tersane idi.

Kenan Torlak’ın anlatımıyla yarım asır öncesine ait bir aile fotoğrafı; “Önde en sağdaki Babam, onun yanındaki en küçüğümüz Orhan, Annem, en küçük kız kardeşim Hayriye. (Arka sıradakiler); En solda Ben, benim yanımda kardeşim Adnan, ortanca kız kardeşim Hacer ve büyük kız kardeşim İlknur. En az 60 yıl önce çekilmiş bir aile fotoğrafımız.” Kaynak: Kenan Torlak arşivi.


Neticede askerlik dönemi geldi çattı. 1972 yılında normal şartlarda Mart ayında askere gitmem gerekirken, ben devre kaybı olarak Mayıs ayında Antalya 70. Piyade alayına teslim oldum. Bütün bunlar olurken kazanmış olduğum hukuki yetkinlikle kendi adıma Kenan Torlak kişisel şirketimi kurdum. Bir yandan Dedemin babam ve amcalarımın kurduğu şirketi Gemi İnşaat Koll. Şti.’ni temsil ederken, bir yandan da kendi şirketimle özel bazı işler yapıyordum.Bu işleri askerdeyken bile aksatmadım yaptım diyebilirim. Devamlı işimle ilişkiliydim ve hep fikir üretirdim. İşim icabı çok seyahat eder uçaklarda ya da otellerde hep notlar tutar yapacaklarımı planlardım. Daha ben askerken bile hem araba sahibi olmuş hem de kendi iş camiamızda şan şöhret sahibi olmuştum. Sevilen sayılan biriydim ve para kazanır duruma gelmiştim. Denizcilik camiasında tanınıyordum ve ismi çok konuşulur sözünün dediğini yapar kişiliğimle çok takdir, sevgi ve saygı duyulan biri olmak bana gurur veriyordu. Henüz terhis olmadan, kendime gemi yapmaya karar vermiştim. Geminin bütün projelerini kendim çizerek, bir miktar sac vesaire malzeme de alarak inşaatına başlamak üzereyken, eniştem Şadan Bayraktar bu gemiyi ortak yapalım dedi. Amcamlara teklif ettim onlar ortak olmayı istemediler; ben ve eniştem gemiyi %50 eşit hisseyle ortak olarak yapmaya karar verdik. Askerdeyken geminin inşaatına kısmen başladık.

Üç kardeş (Sağdan) Kenan Torlak, Adnan Torlak ve Orhan Torlak.
Kaynak: Kenan Torlak arşivi.


Eniştem Şadan Bayraktar ile kendimize ortak gemi inşa ettik Askerden geldiğimde işlerimize çok sıkı sarıldım ve olağanüstü işler yapıyordum. Denizcilik camiasında tanınıyordum ve ismi çok konuşulur sözünün eri dediğini yapar imajımla çok takdir ve sevgi, hatta saygı duyulan biri olma yolunda hızla yürüyordum. Artık babam ve amcalarım yerine siparişler olduğunda doğrudan benimle muhatap olan armatörler artmaya sözleşmeye bağlayıp inşaatlarına aynı anda üç gemiye birden başladığımız olduğu gibi sıraya giren siparişler dahi almaya başlamıştık. Gemi inşa sanayiinde çok yetersiz insan gücü ile birlikte yeterli makine, ekipman ve teçhizat da yoktu. Ancak ben öyle fikirler oluşturuyordum ki adeta çığır açıyordum. İmalatları tek tek parçaları birleştirme yerine kısmen bloklar halinde yapıp, gemi inşaatının süresini kısaltmanın yollarını arıyordum. Bunları yapmak için bir yandan da araç gereç de geliştirmeye çalışıyorduk. Bu sebeple kendi imalatımız olan bir vinç dahi imal etmiş, blok yaptığımız parçaları bu vinçle kaldırıp yerine koymak üzere gemiyi bloklar halinde birleştirme yapabilir hale gelmiştik. Yine sacları insan gücüyle balyozlarla eğmek yerine hidrolik pres bile yapmış işi kolaylaştırmak ve daha iyi ve daha temiz işçilik yapar hale geliyorduk. Acemi işçileri alıp 3-4 ay kadar eğitim vererek yetiştiriyor bir süre sonra onları usta yapar hale getirebiliyorduk. Artık öyle hale gelmiştim ki hatta kardeşim Adnan Torlak da gemi inşa konusunda nerdeyse otorite olmuştu o derece işi öğrenmiştik. Sipariş aldığımız gemilerin mühendisler tarafından çizilip klaslardan onaylanan projelerin uygulamasına geçtiğimizde, projelerin eksik ve hatalarını bile bulabiliyor onları düzelterek çok daha iyi işçiliklerle güzel işler yapabiliyorduk.


Karadeniz kıyılarına Rize’de Köyü’me gideceğim..
Rize’deki evimiz yıllar önce daha ben doğmadan yanmış ve bu olay babamı hepimizden fazla üzüyordu baba evini yapmak istiyordu. Babamın içine ukde olan yıllarca önce Rize’de yanan evimizin olmayışından dolayı bir ev projesi çizdirtmişti. Bu evi babamın istediği şekilde inşa ettirdik. Önce birinci katını bitirdik sonra içini donatmak üzere babamın gitmesine karar vermiştik. Babamın gidişi Ramazan ayından 10-15 gün önce olsun istiyorduk.

Rize Derepazarı Köyü.
Ramazan’da da annemi yanına gönderecektik. Babam 37 sene önce Rize’den ayrılmış ve bir daha memleketine geri gidememişti. Evin birinci katını tamamladığımızda babamı Ramazan’a 10- 15 gün kala Rize’ye gönderdik.

(Sağdan) Mustafa Torlak ve Bacanağı Rıza Albayrak


Babam Hacı Mustafa Torlak vefat ediyor
Aradan bir hafta geçmişti ki, o gün tesadüfen gündüz vakti eve, anneme gitmiş onu görmek istemiştim Balkonda Haliç’e nazır oturup konuşurken telefon çaldı. Köyde komşumuz olan, babamın arkadaşı Hacı Nazım Amca arıyordu. “Başınız sağ olsun. Oğlum Kenan baban vefat etti.” deyince şok olmuştum. Babam son derece sağlıklıydı. Maalesef 59 yaşında vefat etmişti! Sonradan öğrendik ki; Babam Berat gecesi için evimizin hemen 20 metre aşağısında dayısının oğlunun evinde kalıyordu. Akşam namaza camiye gitmek için banyo yapacakmış, banyoya girmiş ve geçirdiği kalp krizi sonucu banyoda kalmış vefat etmişti. Tarih 23 Haziran 1979 idi.
Naşını Rize’den aldık ve 24 Haziran 1979’da İstanbul Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanımıza defnettik. Babamın vefatından sonra koskoca Torlak ailesinde amcamlar da dahil hepsinin yükünü ben üstlendim. Onlar beni ağabeylerinin yerine koymuşlardı; annem, yengemler,çocuklar,kardeşlerim, kuzenlerim hepsinin babası, abisi, her şeyleri ben olmuştum.
Hacı Mustafa Torlak’ın 37 yıl sonra özlem gidermek için gittiği Derepazarı Rize merkezine 7 km uzaklıkta sahilde kurulmuş bir ilçe idi.. Günümüzde Fıçıcılar Köyü Derepazarı İlçesi’ne bağlı bir mahalledir.Tarihi olarak çok kapsamlı bir bilgi henüz araştırmalara rağmen çıkmamıştır. Bulunan kalıntılarda toprakların eskiden “Malpet” adı ile anılır. Malpet yani şimdiki adıyla Derepazarı’nın, hırçın Karadeniz kıyılarından yükselen yamaçları rengarenk kır çiçekleri, dağ çayırları ile kaplı olan yaylaların çevresi, genellikle ladin türü çam ağaçları ile kaplıdır. Karadeniz kıyıları sahip olduğu yeşillikleri, sadece bol yağmuruna değil, nemli ve sisli havasına da borçludur.

Haliç’teki ve Boğaz’daki tersaneler Tuzla’ya taşınıyorlar
1980’de tersanecilik Haliç ve Boğaz’dan zorunlu olarak sona erdi ve Tuzla’da yeni tersane yerleri dağıtımı başladı. İlk 7 parsel dağıtımı yapılmış bizim yerimiz henüz çıkmamıştı. Ancak benim işlerim o kadar başarıyla devam ediyordu ve haliyle acilen yeni bir yere ihtiyacımız vardı. İlk dağıtılan yerlerden arkadaşım Cemal Yıldırım yapılan tahsise rağmen o günlerde taşınma imkanına sahip değildi. Kendisiyle konuştum; belli yatırımı ben yapacaktım ve onun yerinde 2-3 tane gemi yapayım demiştim. Bu önerimi samimiyetle kabul etti; Böylece Tuzla’ya ilk giden Tersaneci de ben oldum. Güçlü bir filo oluşturmuştuk. 1982 yılında 5.050 dwt.’luk “Torgem” gemisini ve 1984 yılında 7.000 dwt.’luk “Hacı Mustafa Torlak” gemisini, 7.000 dwt.’luk “Durmuş Usta” adını verdiğimiz gemilerimizi kendimiz için inşa ederek
Tersaneci-Armatör ünvanımız da büyümeye devam etti.
1984 yılında 7.000 dwt.’luk “Hacı Mustafa Torlak” gemisini, 7.000 dwt.’luk “Durmuş Usta” adını verdikleri gemilerimizi Tor Grubuna ait Denizcilik şirketi için inşa ettik. Böylece Torlak ailesinin Tersaneci Armatör ünvanı da büyümeye devam etti.

MV-Torgem kıç taraftan. Kaynak: Kenan Torlak arşivi.


Yatırımlarımız 25.000 dwt’luk “Selda” gemisiyle bir adım daha ileri gitti. Ardından 19.000 dwt.’luk bir gemi satın aldık ve bu gemimize “Nesli-T” adını verdik. Böylece güçlü bir filo oluşturmuştuk! Ben hep İlklerin adamı oldum; en büyük tonajlı gemiyi de inşa eden ben oldum; Tuzla’da 5.000 dwt’luk bir gemi inşa ettiğimizde, “Morkoç” adındaki gemi o zaman Tuzla Tersaneler bölgesinde inşa edilen en yüksek tonajlı gemi olmuştu. Benim ilklerim 5-6 sene daha sürdü. 1982 yılında kendimize ait tersane yerimiz tahsis edildi. Biz de 1983 yılında Tersanemizi kendi yerimizde kurmaya başladık.

Bir zamanlar sadece toprak bir sahil olan yerde artık Torgem genel merkez binası yükseliyordu.
İlklere bu sefer kendi yerimizde devam ettik; En büyük kreyni olan, en büyük iskelesi olan, en büyük idari binası olan tersane bizim Torgem tersanemiz idi. Torgem Tersanemizde
arkadaşım Nevzat Kalkavan için “Mehmet Kalkavan” adı verilen 12.500 dwt.’luk bir konteyner gemi inşa ettik. Böylece Tuzla tersaneler bölgesinde o güne kadar inşa edilen en yüksek tonajlı ilk gemi bizim tersanemizde inşa edildi. Ardından koster filosu ve onlarca büyük tonajlı kuru yük gemileri, konteyner gemileri, kimyasal tankerlerin inşaatları ile, yaklaşık olarak toplamda 250 kadar gemi inşa ettik.
2003/2009 ortalarına kadar çok başarılı işleri gerçekleştirdik. Fakat 2008 Küresel ekonomik krizle birlikte şartlar birden olumsuz yönde değişmeye başladı. Hükümetlerle olan ilişkiler, krizli dönemler, 2008 sonundan sonra ve 2009 içinde sektörü bu global kriz mahvetti diyeceğim. Yine da Allaha şükrediyorum. Kardeşim Adnan Torlak her zaman benimle beraber oldu, birlikte çalıştık.

Tor Grubuna ait Denizcilik filosuna katılan 25.000 dwt’luk kuru yük gemisi “Selda” ile filo
yeni bir atılım yapmıştı.

Filo yatırımları 19.000 dwt’luk “Nesli-T” kuru yük gemisi ile devam etti.
Kaynak: Kenan Torlak arşivi.


O daha çok içeride, ben ise hem içeride çalıştım hem de sosyal hayatta, cemiyet hayatında ve kurumlarla ilişkilere ağırlık verdim. Kardeşim Adnan Torlak bizim neslimizde eline mesleki açıdan kimse su dökemez o kadar iyi yetişmiş bir gemi inşaatçısıdır. Benden 13 ay kadar küçük olmasına, bir kardeş olarak aradaki bu kadar az bir yaş farkımız olmasına rağmen, bana olan saygısı sevgisi hiçbir şeyle ölçülemez. Adnan gibi bir kardeşim olmasından çok gurur duydum ve 2016 yılında güle oynaya işlerimizi kardeşler olarak ayırmış olmamıza rağmen birbirimize olan saygı ve sevgi hala devam ediyor gurur duygum kat be kat fazlalaşmıştır. Kardeşlerimin en küçüğü Orhan Torlak’tır. Benden 12, Adnan’dan 11 yaş küçüktür. Babam vefat ettiğinde daha 15 yaşlarındaydı. Onu okutmayı çok istemiştim, ama kısmet olmadı okuyamadı. Sonra onu da aramıza aldık ve her kurduğum şirkete onu da ortak ettim. Benim hak inancım ne ise; en büyük kardeşin yani benim hissem Adnan’dan daha fazla, Orhan’ın hissesi de Adnan’dan biraz daha az olarak şekilde hiyerarşik bir yapılandırma sağlamıştım. Kardeşlerim benim bu adaletime bir gün bir an bile karşı çıkmadılar.

Çünkü ağabeylerinin onların menfaatlerini en doğru şekilde koruyacağını biliyorlardı. Ben her iki kardeşimden de çok memnunum Allah her ikisinden de razı olsun, beni bir gün kıracak incitecek hiçbir söylem ve fiiliyat içinde olmadılar. Armatör kimliğiyle Kenan Torlak Torpet A.Ş. işletmesinde “Uğur 7” ve “Cihan 7” (Bunker) tankerlerinin yer aldığını belirterek şöyle devam etti; Bir diğer armatörlük şirketimiz “Torhan A.Ş.” idi. Bu şirketin filosu; 7000 dwt.’luk “Hacı Mustafa Torlak”, 7000 dwt.’luk “Durmuş Usta” ve 25000 dwt.’luk “Selda” gemilerinden oluşmaktaydı. Üçüncü armatörlük şirketimiz olan Torpet A.Ş., “Uğur 7” ve “Cihan 7” adını verdiğimiz yakıt tankerleriyle gemilere ve sair deniz araçlarına yakıt ikmal hizmeti veriliyordu.

Nerelerde görevler aldım
Ben 1971 tarihinde kuruluşundan itibaren Gisbir’in bütün dönemlerinde Yönetim Kurulu
Üyesi oldum. 1994 Aralık’ta 2-3 klasörle aldığım Gisbir başkanlık görevimi 1998 Aralık ayının
sonuna kadar tam dört yıl yaptım. Başkanlığı 50 yıllık kader arkadaşım can dostum rahmetli Murat Bayrak’a emanet ettim. Ardından 2012 Yılına kadar da söz konusu kurumun Konsey Başkanlığını yaptım. Bu arada fikir babası ve kurucu başkanı olduğum Gisaş A.Ş. de dahil, kurduğumuz ve bıraktığımız temelleri sağlam iki kurumu şimdiki genç yönetim Murat Kıran başkanlığında fevkalade yürütüyorlar.
Çok ustaca ve çok iyi yönetiyorlar onları da tebrik ediyor başarılarını diliyorum.
Sektörle ilgili tüm kurumlarda; Türk Armatörleri Birliği üyesiyim. Armatörler Kooperatifi üyeliğim gibi, Tüdev Vakfı’nın kurucu üyelerinden oldum. Gisbir Birlik başkanlığı ile birlikte aynı anda on yıl kadar DTO yönetim kurulu üyeliği, aynı anda TOBB sektör temsilciliği, İTO ve İSO meslek komite başkanlıkları yaptım. Bunların yanı sıra 1998 itibariyle Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyet üyeliğim ve Başkan vekilliğini yaptım. Rize Vakfı kurucu üyeliği yanında yıllarca yönetim kurulu üyesi ve başkan yardımcısı olarak görevler üstlendim. Daha isimlerini belirtemeyeceğim kadar Dernek ve Vakıflarda yöneticilikler yaptım.
Spor kulüpleri başkanlıkları, başkan yardımcılıkları ve yönetim kurulu üyelikleri gibi görevlerim de olmuştur. 1983 yılında Anavatan Partisi Kartal ilçesinin kurucularından biriydim. Siyaset yaşamımda parti genel kurul üyelikleri yanında 2002 yılında AKP Tuzla ilçesi kurucularından oldum. 2004 yılında yerel seçimlerde Tuzla İlçesinden Birinci sıradan seçilerek 10. dönem İstanbul İl Genel Meclis Üyeliği yaptım.

Daha da ileri giderek yaşım 25-26 olduğunda İTÜ Gemi İnşa Fakültesi’nde mühendis olacak çocuklara pratikte nasıl gemi inşa edilir anlamında ders vermeye bile başlamıştım. Daha askere gitmeden 6-7 ay önce Temmuz 1971’de Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği kuruldu. 7 kurucudan biri Torlak ailesinden yani bizdendi. Benim askere gidecek olmam yüzünden bizim aile temsilcimiz amcam Mahmut Torlak kurucu üyelerden biri oldu. Askerden döndüğümde yerini bana bıraktı ve 1974 yılından itibaren 1994 Aralık ayına kadar her dönem Gisbir’in yönetiminde bulundum. 1994/1998 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanlığını, akabinde 2012 yılına kadar Konsey Başkanlığını yaptığım kurumu 2-3 klasörle devir almıştım. Gisbir ve Gisaş günümüzde değeri paha biçilemeyecek mal varlığına ulaşmış ve en önemlisi genç kardeşlerimizin yönetiminde çok saygın bir kurum haline gelmiştir. Kişisel olarak şahsen bu iki kurum benim iftihar vesilem olmuştur.

Kenan Torlak Torgem’de oğulları Mustafa Kemal ve Uğur ve kardeşleri
Adnan ve Orhan ve zaman zaman toplantılar yapar, yeni projeler üretirlerdi.


24 Ocak 1976 da Zehra Hanım ile evlendim. Eşim, ailede herkesin dertlerine koşan, doğum günlerini unutmayan, en küçüğünden en büyüğüne kadar herkesin gönlünü hoş eden bir eş, bir anne oldu.
İlk oğlumuz Mustafa Kemal 26 Ekim 1976 da dünyaya geldi. Daha sonra Uğur 15 Kasım 1979 da doğdu. O gün Haydarpaşa açıklarında Independenta isimli çok büyük bir tanker yanarak patlamaya başlamıştı. Bu felaket günlerce devam etti. İstanbul çok büyük bir tehlike atlatmıştı.
“Uğur-7” adını verdiğimiz bir tanker inşa ettik. Tersanemizde işlerimiz çok iyi gidiyordu; Uğur dünyaya geldiğinde bize çok uğurlu geldi düşüncesiyle kendimize inşa ettiğimiz “Uğur-7”
isimli bunker amaçlı bir tankeri de yapmıştık ve onu da işletmeye başlamıştık. Böylece
armatörlük çalışma alanımız genişlemeye başladı. Sonra bunker amaçlı bir tanker daha yaptık;
Bu gemimize Adnan kardeşimin oğlu Cihan’ın adına izafeten “Cihan-7” adını vermiştik. İşlerimiz böyle çok iyi giderken ve büyümeye başlarken, şirketin adını Torgem Gemi İnşaat ve Sanayi A.Ş. olarak değiştirdik. Ardından TOR ile başlayan 14 adet şirketleri kurmaya başladık; her şirket denizcilikle alâkalı başlı başına ayrı ayrı işler yapmaya başlamıştı.
2012 itibariyle işlerimi iki oğluma bıraktım ve kendimi emekli ettim. Ama hâlâ herkesin işine koşuşturan 73 yaşında bir kişi olarak hayata devam ediyorum.


****

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google