A.S.P.
parcababa-erce
İstanbul
18 Mayıs, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.21
  • EURO
    34.75
  • ALTIN
    2411.2
  • BIST
    10247.23
  • BTC
    61450.15$

“Rize’li Tavilzâde ailesi”

21 Temmuz 2023, Cuma 15:30
“Rize’li Tavilzâde ailesi”
reklam yerim makale içi

Mudo’nun Onursal Başkanı 
Mustafa Taviloğlu’nun anlattığı “Rize’li Tavilzâde ailesi”
Türk Armatörleri Tarihi’nin köklerini oluşturan XIX. ve XX. Yüzyıl armatörleri arasında Tavilzâde ailesi son derece saygın ve önemli bir mevkiye sahip bulunmaktaydılar. Günümüzde Tavilzâde ailesinin simge ismi; Mudo’nun yaratıcısı Mustafa Taviloğlu olmaktadır. Mustafa Taviloğlu’na ulaşmak için bir yıldan fazla bir zaman beklemem gerekmişti. Eminim ki engin meşguliyetleri arasında cevap verecek bir zamanı bulamamıştı. Ancak birgün ansızın telefonla aradığında, son derece içtenlikle cevap vermekte çok geç kaldığını söylüyor ve olabildiğince kısa zamanda aileden kalan ne varsa bulup hazır hale getireceğini belirtiyordu. “Beni bir pazartesi günü arayın lûtfen” demişti. Bir pazartesi günü aradım ve iki gün sonra Bebek’te buluşmaya karar verdik. Buluşma saati yaklaşırken telefonla Bebek’te olduğumu bildirdim. Özür dileyerek ameliyat olduğunu, hatta konuşmakta zorluk çektiğini söyledi. Yine de evine davet etti. Karşımda son derece feylesof tavırlı ve alabildiğine çelebi bir şahsiyet vardı. Kendisine yarattığı Mudo markası ile zaten ailece hayrandık, ama bukez kalbine gömdüğü “Armatör” olmak hayaliyle yanıp tutuşan bir başka Mustafa Taviloğlu bulunuyordu. 
Sohbete bir ara veliahtım dediği oğlu Ömer Taviloğlu da katıldı ve ailenin kayda alınmış fotoğraflarını ve soyağacını izlememize katkıda bulundu. Sohbetimiz boyunca Mustafa Taviloğlu anlattı ve ben sesalma cihazıma kaydettiğim sözlerini sadece dizeledim. Mustafa Taviloğlu o gün bana Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu’nun Başbakan Celal Bayar’la çekilmiş bir fotoğrafını emanet etti. Resmen şaşkına döndüm; Zira bu fotoğrafta Türk Armatörleri Birliği Yönetim Kurulu Üyelerinin Başbakan Celal Bayar’a yaptıkları ilk ziyareti resmediyordu.  Sonradan bana gönderdiği mesajında  şöyle yazmıştır;; “Sevgili Osman Beyciğim, büyük katkıda bulunuyorsunuz, daha bilgiler buldukça size muhakkak aktaracağım. Değerli Başkanları da bu girişimi desteklemelerinden ötürü gönülden kutlarım. Sevgilerimle, Mustafa Taviloğlu” 
Bu satırlardan itibaren anlatılanlar Mustafa Taviloğlu’na ait bulunmaktadır ve kalbine gömdüğü armatörlük sevdası adına kendisine teşekkür ediyorum; Şöyle anlatmaya başlamıştı; Bir hususa değinmek isterim; Yelkencizâde Lütfü Bey, Alemdarzâde, Kırzâde, Sofuzâde Sudi Bey ve Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu Türk Armatörleri Birliği’ni kurdular. Gelelim çocukluk yıllarımın geçtiği Fatih Kıztaşı’ndaki birkaç hatırama; Kapı komşusu olduğumuz için Semih Sohtorik’le çok yakın arkadaştık. Semih Sohtorik’in dedesi, Hüseyin Avni Sohtorik mesleğinin son derece ehli bir denizciydi. Bu arkadaşlığımız ileriki senelerde ailelerimizle birlikte uzun yıllar devam etmiştir. Kızkardeşi Sevinç Sohtorik Erdal İnönü ile evlenmiştir. Evleri Kıztaşı’nda Dedem Hacı Hüseyin’in konağı ile karşı karşıya idi. Rize’nin Bağdatlı Mahallesi Tavilzâdeler Rize Vilayeti Merkez’e bağlı “Haldoz” köyü idi. Bu köyün adı Tavil ailesinin anısına bu köyün adı “Bağdatlı” olarak değiştirilmiştir ve halen de “Bağdatlı Mahallesi” dir. Ailenin kökleri yaklaşık iki asır öncesine kadar bilinmektedir. Aile Bağdat kökenli olup Karadeniz bölgesinin Rize şehrinde yerleşmiş ve oturdukları mahalleye de “Bağdatlı Mahallesi” adı verilmiştir. Bağdat’tan Rize’ye yerleşmelerinin nedeni Osmanlı’daki iskân politikası sonucu olabilir. Zaten tüm Karadeniz kıyılarında Osmanlı İmparatorluğu zamanında başka yörelerden getirilerek buralara iskân edilmiş hayli aile bilinmektedir. Tavilzâde ailesi, Soyadı Kanunu uyarınca, soyadlarını “Taviloğlu” olarak değiştirmişlerdir. Taviloğlu ailesinden gelenler zamanla Rize dışında yoğun olarak İstanbul’a ve birkaçı da Ankara’ya yerleşmiştir. Erkekleri Uzun boylu insanlardı. Bu ailenin uzun boylu oluşuna en yakın örneklerden biri Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu’dur. 

Çok değerli bir fotoğraf; Tavilzâde Hacı Hafız Hüseyin başkanlığında Türk Armatörleri Birliği Derneği üyeleri Başbakan Celal Bayar’ı ziyaret ediyorlar. Fotoğrafta tespit edilebilenler: (Soldan) 2- Müftüzâde Ali Fuat, 3- Lütfü Yelkenci, 4- Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu, 7- Tavilzâde Muharrem, 8- Başbakan Celal Bayar, 10- Vehbi Aldıkaçtı, 12- Sadıkzâde Ruşen. Kaynak: Mustafa Taviloğlu arşivi. 

 

 

 

Rize’ye ilk yerleşen Tavil Ömer Ağa ve Tavil Ali Ağa’dır. Tavil Ömer Ağa ve Tavil Ali Ağa kaydı ailenin şecere kayıtlarında da görülmektedir ki, XIX. Yüzyıl ortalarına rastlamaktadır. Mustafa Taviloğlu sohbetimizde ailenin asıl uğraş alanının uzun yıllar armatörlük olmasına karşın zamanla denizcilik işlerini tasfiye yoluna gidip, başka alanlara eğildiklerini belirterek şöyle devam etti; Her Karadenizli gibi denizcilik kaderleri olmuştur. Bu kader, tüm Karadeniz ahalisi için kaçınılmaz yaşam şekli idi. Başka bir geçim alanı olmadığından çareyi denizlerde aramışlardır. Benim büyüklerimin de önce çektirme tipi  yelkenli tekneleri olmuş. Ben bu motorları hatırlıyorum. Dedemler, Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu, Hacı Hüseyin Taviloğlu, Hacı Muharrem Taviloğlu ortaktılar. Üç kardeştiler. Bir de ağabeyleri Ali Taviloğlu vardı ve yaşamını Rize’de sürdürmüştür. Rize’ye yerleşmiş olan Taviloğlu ailesinin soyağacından tespit edilen ilk isim Tavilzâde Ömer Ağa’dır. Tavilzâde Ömer Ağa’nın Ali Ağa, Memiş Ağa, Mustafa Ağa, Halil ağa ve İsmail Ağa olarak beş oğlu olmuştur. Ali Ağa’nın çocukları; Osman, Necibe, Mahmut ve Mehmet Taviloğlu ve Mehmet Taviloğlu’dur. Ali Ağa’nın iki oğluna Mehmet adını vermiş olmasının bir nedeni olmalıdır. Çocuklarından Mahmut Taviloğlu’nun; Mustafa, Hasan, Rukiye, Düriye, Hüseyin, Ahmet, Muharrem ve Ömer adlarını verdiği sekiz çocuğu olmuştur. Mahmut Taviloğlu’nun çocuklarından Muharrem Taviloğlu’nun; Mehmet, İsmet, Neriman, Enver, Muzaffer, Fethi isimlerini verdiği altı çocuğu olmuştur. Muharrem Taviloğlu’nun oğlu Mahmut Taviloğlu ile eşi Nezahat Sunar (Taviloğlu)’nun; Mustafa Taviloğlu (Mudo), Ayşe Taviloğlu, Berrin Taviloğlu isimlerini verdikleri üç çocukları olmuştur. Sevil İzmen ile Armatör Fethi Taviloğlu 8 Mart 1959 tarihinde Giresun’da nişanlanmışlar ve 23 Ocak 1960 tarihinde Hilton Oteli’nde yapılan törenle evlenmişlerdir. Çocuklarından Prof. Dr. Korhan Taviloğlu ailenin tarihi üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapmıştır. 

Mustafa Ağa’nın çocukları; Bahadır, Hashatun, Kadir ve Emin’dir. Bahadır’ın çocukları; İbrahim, Gülizar, Haculi, İzace, Ayşe, Fatma ve Emine’dir. İbrahim Tavilzâde’nin çocukları; Yahya, Seniye ve Nazire’dir. Yahya Tavilzâde’nin çocukları; İbrahim, Nuket, Fatma ve Neriman’dır. Armatör kimliği ile Osman Tavilzâde’nin Ali, Kâzım, Ahmet Besim, Emine, Cemile, Ulviye, Zeki, Hediye, Fatma, Arif, Sultan, Ali, H.Avni, Hasan adını verdiği ondört çocuğu olmuştur. Arif Tavilzâde’nin çocukları Mihrive, Havva, Behiye, Osman, Fazıl’dır. Fazıl Tavilzâde’nin çocukları; Ömer, Osman ve Aylin’dir. Halit Ağa’nın Salim, Nefise, Güzel, Rukiye adlarını verdiği dört çocuğu olmuştur. Salim Tavilzâde’nın çocukları; Dursun, Hamdiye, Mustafa’dır. Mustafa Tavilzâde’nin çocukları; Dursun Ali, Nermin, Zehra ve Besim’dir. İsmail Ağa’nın Mustafa adını verdiği bir oğlu olmuştur. Mustafa Taviloğlu’nun Talat, Feride, Bahattin, Şahver, İsmail, Seher ve Münevver isimlerini verdiği yedi çocuğu olmuştur. Talat Taviloğlu’nun çocukları; Muammer, Enver ve Bedia’dır. Enver Taviloğlu’nun 
oğlu Enver’dir. Muammer Taviloğlu’nun çocukları; Sabiha, Mustafa, Leman ve Orhan’dır. Hasan Taviloğlu, Hacı Hüseyin Taviloğlu ve Muharrem Taviloğlu İstanbul’a yerleştiler. Fethi Taviloğlu’nun oğlu olan kuzenim Prof. Dr. Korhan Taviloğlu, ailemizin soyağacını çıkartmıştır. Rize eşrafından ve armatör Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu 2 Kasım 1957 Cumartesi akşamı vefat etti. Cenazesi 3 Kasım 1957 Pazar günü öğle namazını müteakiben Fatih Camii’nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi. Ailenin bir büyüğü Mustafa Taviloğlu’dur.  Benim adım bu dedemizden gelmektedir. Mustafa Taviloğlu’nun kardeşi Ahmet Taviloğlu’dur. Daha sonra Hasan, Hafız Hüseyin, Muharrem ve de üvey kardeşleri Ömer Taviloğlu vardır. Bunların hepsi armatördüler. Hacı Mahmut Taviloğlu ve Refia Taviloğlu’nun Ömer, Mustafa, Hasan, Hüseyin, Ahmet, Muharrem, Rukiye

Mustafa Taviloğlu’nun anlatımıyla; Ortadaki hakiki babaannem Zeliha Taviloğlu, Sağdaki babaannem, yani ablası Hatice Taviloğlu, soldaki en küçük kardeşleri Cevriye Şerifoğlu. Taviloğlu ailesi Rize’nin Haldoz- Bağdatlı köyündendiler.

(Gümüşoğlu), Düriye (Şerifoğlu) adlarını verdikleri sekiz çocukları olmuştur. Ömer Taviloğlu 18 Mart 1977 Cuma günü İstanbul’da vefat etti. Eşi Revnak Taviloğlu ve çocukları Müeddep ve Refi Taviloğlu idi. Cenazesi 20 Mart 1977 Pazar günü Fatih Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi. 

Çocukluk yıllarım 
Benim çocukluğum Fatih Saraçhanebaşı’ndaki baba evi ile çok yakınımızda olan Fatih Kıztaşı’ndaki dedemin evinde geçti. Dedemin evi eski bir Osmanlı konağı idi. Biz Saraçhanebaşı’ndaki kendi mülkümüz olan Tan Apartımanı’nda oturuyorduk. Aradan geçen bunca yıl sonrasında bu binayı restore ettirdik ve yeniden inşa denecek şekilde onarılmıştır. Ben Fatih Saraçhane başında Hava Şehitleri Parkı’nın bulunduğu meydanın köşesindeki bu apartımanda 24 Ekim 1943 sabaha karşı 05.00’de dünyaya geldim. Dedemin konağıyla zaten aralarında çok az bir mesafe vardı. Bu nedenle çocukluk yıllarım çoğunlukla dedemin konağının olduğu yerde geçmiştir. Babam Mahmud Taviloğlu, annem Nezahat Sunar Taviloğlu’dur. Annem Çayeli eşrafından Ahmet Sunar ve Fatma Sunar’ın kızıydı. Anne tarafından dedem olan Ahmet Sunar Bey, Trabzon tüccarlarından Mehmet ve Ayşe Sunar’ın oğlu idi. Çocukları; Rukiye, Lütfü, Nezahat, Mustafa, Sevim ve Ruhi Sunar’dı. Ahmet Refioğlu, Mahmud Taviloğlu ve Mehmet Karabeyoğlu’nun kayınpederi oluyordu. Annenannem Fatma Sunar Hanım İstanbul tüccarlarından İbrahim Tecimer’in kızıydı. 16 Ekim 1965 Perşembe günü hayli zamandır çektiği rahatsızlıktan kurtulamayarak vefat etti. Cenazesi 17 Aralık 1965 Cuma günü öğle namazını müteakiben Fatih Camii’nden alınarak Edirnekapı Sakızağacı kabristanı’nda defnedildi. 
Hacı Mahmut Taviloğlu ve Refia Taviloğlu’nun Ömer, Mustafa, Hasan, Hüseyin, Ahmet, Muharrem, Rukiye (Gümüşoğlu), Düriye (Şerifoğlu) adlarını verdikleri sekiz çocukları olmuştur. Ömer Taviloğlu 18 Mart 1977 Cuma günü İstanbul’da vefat etti. Eşi Revnak Taviloğlu ve çocukları Müeddep ve Refi Taviloğlu idi. Cenazesi 20 Mart 1977 Pazar günü Fatih Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi. Ömer Taviloğlu’nun oğlu Refi Taviloğlu Erdek’te yaşamaktadır. Refi Taviloğlu hatırlayabildiğim kadarıyla baba bir ana ayrı akraba olmaktadır. Çocukluk yıllarım Benim çocukluğum Fatih Saraçhanebaşı’ndaki baba evi ile çok yakınımızda olan Fatih Kıztaşı’ndaki dedemin evinde geçti. Dedemin evi eski bir Osmanlı konağı idi. Biz Saraçhanebaşı’ndaki kendi mülkümüz olan Tan Apartımanı’nda oturuyorduk. Aradan geçen bunca yıl sonrasında bu binayı restore ettirdik ve yeniden inşa denecek şekilde onarılmıştır. Ben Fatih Saraçhane başında Hava Şehitleri Parkı’nın bulunduğu meydanın köşesindeki bu apartımanda 24 Ekim 1943 sabaha karşı 05.00’de dünyaya geldim. Dedemin konağıyla zaten aralarında çok az bir mesafe vardı. Bu nedenle çocukluk yıllarım çoğunlukla dedemin konağının olduğu yerde geçmiştir. Babam Mahmud Taviloğlu, annem Nezahat Sunar Taviloğlu’dur. Annem Çayeli eşrafından Ahmet Sunar ve Fatma Sunar’ın kızıydı. Anne tarafından dedem olan Ahmet Sunar Bey, Trabzon tüccarlarından Mehmet ve Ayşe Sunar’ın oğlu idi. Çocukları; Rukiye, Lütfü, Nezahat, Mustafa, Sevim ve Ruhi Sunar’dı. Ahmet Refioğlu, Mahmud Taviloğlu ve Mehmet Karabeyoğlu’nun kayınpederi oluyordu. Annenannem Fatma Sunar Hanım İstanbul tüccarlarından İbrahim Tecimer’in kızıydı. 16 Ekim 1965 Perşembe günü hayli zamandır çektiği rahatsızlıktan kurtulamayarak vefat etti. Cenazesi 17 Aralık 1965 Cuma günü öğle namazını müteakiben Fatih Camii’nden alınarak Edirnekapı Sakızağacı kabristanı’nda defnedildi. Mustafa Taviloğlu Hacı Ahmet Sunar ailesi de çok seneler öncesinde İstanbul’da Fatih semtine yerleşmişlerdi. Hacı Ahmet Sunar 27 Haziran 1976 Pazar günü vefat etmiş ve cenazesi 28 Haziran 1976 Pazartesi günü Fatih Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Edirnekapı aile kabristanına defnedilmiştir. Dedem Armatör Hacı Hasan Taviloğlu ve babaannem Hatice Taviloğlu’ydu. Armatör Hacı Hasan Taviloğlu vefat ilanında “Rize eşrafından ve İstanbul’un maruf armatörlerinden ve tüccarlarından Mustafa Taviloğlu, Hacı Hafız Hüseyin Taviloğlu,Hacı Muharrem Taviloğlu, Ahmet Taviloğlu ve Ömer Taviloğlu’nunağabeyi, Mahmut Taviloğlu’nun babası, Mustafa Taviloğlu’nun dedesi” olarak verilmiştir.

24 Şubat 1961 Cuma günü Hakkın rahmetine kavuştu. Cenazesi 25 Şubat 1961 Cumartesi günü Fatih Horhor Caddesi Dolap Sokak Okay Apartımanı No.13’deki evinden alınarak Fatih Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi. Kökleri çok gerilere giden ve aynı zamanda çok geniş bir akraba topluluğu meydana getiren Tavilzâdeler’de yaşlanmalarla veya hastalıklarla haliyle vefatlar da devam etmiştir. Mustafa Taviloğlu’nun doğduğu ev Fatih, Saraçhanebaşı’ndaki Hava Şehitleri Anıtı’nın bulunduğu parkın karşısındaki Tan apartımanı idi. Amcalarımızdan Hacı Muzaffer Taviloğlu, “Armatör” olmakla övünen ve isminin önünde hemen heryerde “Armatör” lâkabının bulunmasına önem veren büyüklerimizdendi. 2 Şubat 1973 günü ani bir kalp kriziyle vefat ettiğinde vefat ilanına “Armatör Hacı Muzaffer Taviloğlu” diye yazılmıştır. Hacı Muharrem Taviloğlu ve Zeliha Taviloğlu’nun oğlu, Ayfer Taviloğlu’nun eşiydi. Çocukları; Muharrem ve Şeyma Taviloğlu idi. Kardeşleri; Mahmut, İsmet, Enver, Fethi Taviloğlu ve Neriman Balcıoğlu idi. Cenazesi 4 Şubat 1973 Pazar günü öğle namazını müteakiben Fatih Camii’nden alınarak Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi. Babam ve kardeşleri armatörlükten sonra amcam Enver Taviloğlu ile birlikte manifaturacılık yapmaya karar veriyorlar. Bu kararlarında Kurtuluş gemisinin batmasının yarattığı derin moral bozukluğunun etkisi büyük olmuştur. Aile bu olaydan sonra kendilerine başka kazanç alanlarına yönelerek bölünüyorlar. O kadar ki kardeşler mülkleri hakkaniyet usulüyle dağıtıyorlar.

Armatörü olduğumuz Kurtuluş şilebinin batışı aileye çok büyük bir darbe olduğu kadar yolcu taşımacılığın devletleştirilmesi de birdiğer yıkıcı etki yaratmıştır. Zira o yıllarda bu gemiler aynı zamanda posta vapuru olarak yolcu taşıması yapmaktaydılar. Bu tarihten sonra aileden armatörlüğe devam edenlerden biri Hacı Hüseyin Taviloğlu olmuştur. Bize gelince babam Mahmud Taviloğlu denizden vazgeçemiyor ve aldığı gemiye “Selamet” adını veriyor. Bu gemi Sohtorik’lerin “Selim” isimli gemisinin eşiydi. Selamet, 1923 yapımı bir gemiydi. İki yaz kâtip kağıdı ile bu gemide görev aldım. Selamet vapuru ailenin tek gemisi olduğundan dedemle babam ortaktılar. Benim iki dedem var; Biri hakiki dedemdir. Biri Muharrem Taviloğlu’nun ortanca oğlu Muzaffer ve diğeri Fethi Taviloğlu idi. Yakup Uzuner ve Muhittin Topçuoğlu bu gemide küçük hissedardılar. Muhittin Topçuoğlu bir işadamıydı ve dedemin ahbaplarındandı. Sadece ortaklık olsun diye para koymuştur ve armatörlük gibi bir merakı da olmamıştır. Babamın yakın arkadaşlarından Yakup Uzuner ise armatördü. 1949 yılında satın aldığı gemiye “Kaptan Yakup” adını vermiştir. Bu gemiyi 1953 yılında Armatör Fuat Akbaşoğlu’na satmıştır. Aklımda kaldığına göre gemiye “Çayırköy” adını vermişlerdi. Mahmut Taviloğlu’nun eşi Nezahat Hanım, Çayeli eşrafından Ahmet Sunar ve Fatma Sunar’ın kızıydı. 

Şişli Terakki Lisesi’nden mezun olduktan sonra, yani 1959-60 yıllarında Selamet’le iki kere Rusya, Romanya, Arnavutluk ve İtalya’ya yapılan seferlerde yeraldım. Bir seferinde Dinyepr Dinyester Nehri’inden içeri Kherson’a gittik. Oradan çuhun dedikleri 3,000 ton kütük demir yükledik. Ambar üstü boş kaldığından Sivastopol’un altında Poti Limanına pamuk yüklemeye gittik. Poti, Batum’un üstünde kalır. Bu gemilerin ambar kapakları tahtalardan oluşurdu ve üzerlerine muşamba brandalar yayılır, çemberlerle uçması önlenirdi. Bu ambarların üstüne çuvallarda pamuk yükledik. Yükü denizbağı yapıp hareket ettik. Sinop açıklarında öyle fırtınaya düştük ki, bu benim ikinci seferimdi, müthiş bir fırtınada dövünür olmuştuk. Geminin uçkurunda bir arıza belirdi. Az daha karaya giderken, gemi toparlandı. Ama öylesine gemi hırpalandı ve öylesine yalpalarla dağılır hale geldik ki, ben yalvar yakar telsiz vasıtasıyla babama haber gönderttim. “Baba beni boğazdan geçerken gel al.” diye yalvardım. Babam cevabî telsizinde “Oğlum nasıl olur. Dayan .” diye cevap gönderdiyse de, ben öylesine yılmıştım ki, “Boğazdan geçerken beni alın.” diye israrcı oldum. Neyse sabah oldu ve gemi Şile açıklarına geldiğinde “Palpa Liman” deriz, deniz birden süt liman oluverdi. Ağır ağır Boğazdan giriş yaptık ve Büyükdere’ye doğru yol aldık. Aslında Boğazdan transit geçerek İtalya’ya gidecektik. Ama ben yalvarıp yakarınca babam acenteye geminin kağıtlarını bozdurmuş. Büyükdere açıklarına geldiğimizde babamla amcam bakıyorlar ki gemi transit bayrağını çekmiş yoluna devam ediyor. Çünkü hava böyle mayna edince moralim düzelmişti ve gemide kalmaya karar vermiştim. Kaptana beni indirmemesi için yalvarırken, babam da telsizle bunun ne anlama geldiğini sormuştu. Durumu telsizle naklettiler ve benim gemide kalmaya karar verdiğimi ilettiler..” 

Mahmut Taviloğlu satın aldığı vapura “Selamet” adı vermişti.

Annem benim gemilerden çıkmaz hale gelmemden hiç de hoşnut olmamış ve Yüksek Denizcilik Okulu’na girmek istediğimde aynen “Oğlum bak o zaman evinden yurdundan uzaklarda bir ömrün olacak. Bizler böyle yaşadık. Sen evinden uzak kalma. Hem denizcinin parası pul, karısı duldur. Sen böyle olma” deyip benim başka mesleklere yönelmemde israrcı olmuştur. Ben gemiyle seyahate devam etmeye kararlıydım. Ama annem üniversiteye devam etmemi istedi. O yıllarda özel üniversiteler açılıyordu. O arada dedem vefa etmişti. Ortaklıktan da vazgeçildi. Ben de İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne yazıldım. O vesileyle ticarete atıldım. O yıllarda Doğan Gürün’le tanıştım. Bu arkadaşlıktan Mudo doğmuştur. Üzerinden seneler geçse de armatörlük hayalimi asla terk etmedim. Bu öylesine içime işlemiş bir sevdaydı ki, hatırlamayım diye kendimi ailemize yönelik anılara bile çok az değinmeye mecbur etmişimdir. Hatta beni hep Amerikan Pazarcı diye tanımışlardır. 1964 yılında arkadaşım Doğan Gürün’le Beyoğlu’ndaki Fitaş Pasajında 12 metrekare gibi bir yerde bir dükkan açarak Bu dükkana “Mudo” adını vermiştik. Kurulduğu yıllarda dükkanda hediyelik eşya, plak ve renkli t-shirt satışları yapılıyordu. Ancak Doğan Gürün 1967 yılında ortaklıktan ayrıldı ve ben yoluna devam ettim. Aradan geçen bunca yıllara rağmen insanın kendiyle hesabı olacağı için, ben tüm ruhumla armatörlük sevdamın var oluşunu hep hissettim. Ama bu bir hayal olarak kaldı ve bu sevdamı anlatacağım kimsem de kalmamıştı! 
Mudo mağazalarında gemiler, balıklar, deniz süslerinden oluşan pek çok eşya görürsünüz. Bunlar benim denize olan hasretimi anlatır. Evimde, çalışma odamda, misafirlerimi ağırladığım salonda bakın hep böyle objeler bulunmaktadır. Diyorum ya; ben armatörlük hayalimi asla terk etmedim. Yine de Mudo’da bu hasretimi ve gemilere, denizlere olan sevdamı hasret da olsa sergilemeye devam ediyorum. 
Büyükdere’de bir yalımız vardı. Kışları Kıztaşı’nda otururduk. Yaz olunca aile Büyükdere’deki bu yalıya göç ederdi. Maalesef yanmıştır. Onun yanındaki yalıda oturmaya devam ettik. Gemilerimizden biri “Tavilzade” idi. Babam hakiki babasına “Amca” demiştir. Çünkü babamın hakiki babasının ağabeyinin çocuğu olmuyor. Babamı dedem kardeşine evlat diye veriyor. İki kız kardeş iki erkek kardeşle evlenmiştir. Bir kardeşin beş çocuğu olduğundan babam amcasına baba, babasına da amca demiştir. Esas babası ile esas annesi amcası ve eşi karşılıklı kardeşlerden oluyordu. Yani iki erkek kardeş, iki kızkardeşle evlenmişlerdir. Bir kızkardeşin oğlu olmayınca babamı erkek evlatları olsun diye onlara veriyorlar. Ben de hayatım boyunca hakiki dedeme “Muharrem Efendi” diye hitap etmişimdir. Babamın amcasına da “Dede” demişimdir. “Hasan Dedem” gerçek dedem değildi, ama bana gerçek dede gibi sahip çıktı. Diğeri olan hakiki dedem de kalkıp birgün bile bana “ Ben senin hakiki dedenim” demedi. Ben bu aile sırrını bilmeden büyüdüm.

Taviloğlu ailesi (Soldan)Enver Taviloğlu,Selma Taviloğlu, Mahmut Taviloğlu,Nezahat Taviloğlu(Annem), Mahmut ve Neriman Balcıoğlu(Halam), İsmet ve Necla Taviloğlu(Yengem), Önde oturanlar- Muzaffer ve Ayfer Taviloğlu. Kaynak: Mustafa Taviloğlu arşivi. 

II.Dünya Harbi’nde Kurtuluş Vapuru 1942-1942 döneminde Yunanistan’da çok ağır açlık yaşandığı ve Almanlara karşı kahramanca savaşan Yunan halkının açlıktan kırıldığı bilinmektedir. Ülkeleri işgal altındaki Yunanlılar bir yandan açlıkla mücadele ederek hayatta kalmaya gayret ederlerken, bir yandan da Yunanistan’ı işgal eden Alman güçlerine karşı küçük çaplı da olsa direniş göstermeye başlarlar. Mart 1942’den itibaren Alman işgal güçleri İsveç idaresinde oluşturulacak ortak Kızılhaç yardımlarına müsaade edeceğini açıklamıştır. Aynı günlerde Yunanistan’a gıda yardımı göndermek üzere Attila, Tavil ve Adana vapurları için Alman Sefareti kanalıyla ruhsat alınır. Bu üç gemi dışında kullanılması düşünülen bir diğer gemi ise Güneysu isimli yük gemisidir. Attila vapuru 1,301 grt. olup Haci Selimzâde ve Ortakları Vapur İşletmesi’ne aittir. Tavil vapuru 1,335 grt. olup Kırzâde Şevki Bey’e aittir. Adana vapuru 1,158 grt. olup Fehmi Sadıkoğlu’na aittir. Kızılay başkanlığında oluşturulan komisyon tarafından Yunanistan’a acil yardım malzemelerinin nasıl ve ne şekilde gönderileceği ve uygulanacak yardım konusunda yardım hususunda yardım malzemelerini taşımak üzere, adı daha sonra efsaneleşecek olan “Kurtuluş” vapuru seçilmiştir. Verilen karara göre “Kurtuluş” Yunanistan’a on sefer yapacaktır. II. Dünya Harbi sırasında Türkiye ile Yunanistan arasında tam anlamıyla bir hayat ve umut köprüsü haline gelen 2,735 grt. olan Kurtuluş Vapuru, 20 Şubat 1942’de şiddetli bir fırtınaya yakalanarak, Marmara Adası Saraylar Köyü yakınlarında, bugün “Kurtuluş Burnu” olarak bilinen bölgede kayalıklara çarptı ve saat 9.15’de sulara gömüldü. 
Mustafa Taviloğlu sohbetini şöyle tamamladı; “Mudo’nun sorumluluğunu oğlum Ömer Taviloğlu’na emanet ettim. Karadenizin vefakar denizci ailelerinde gemi sahibi olmak nasıl bir tutkuysa, gelenek babadan çocuklarına emanet edilirse,Taviloğlu ailesinde de armatörlükten sonra başlattığım Mudo geleneğini oğlum Ömer Taviloğlu’na emanet ettim. Açıkcası Ömer de çocuğum, Mudo da. Bir çocuğumu öbürüne emanet ettim. Beyoğlu’nda Fitaş’ın içinde can dostum Doğan Gürün’le 12 metrekare bir dükkanla başlağımız bu atılımın adı baş harflerimizden oluşan “Mudo” idi. 2014’te 50’nci yılımızı kutlamıştık. Onursal başkan sıfatıyla gerekli olduğunda katkı sunmaya devam ediyorum.”
 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.