Balık Üretim Çiftliklerindeki kafeslerlerden Kaynaklanan Kirlilik ve Çözüm Önerilleri
13 Mayıs 2025, Salı 12:19
Su ürünleri yetiştiriciliğinin önemi son 20 yılda büyük ölçüde artmıştır. Tüm balıkçılık ürünlerinin sadece dörtte biri su ürünleri yetiştirme tesislerinden gelirken, bugün neredeyse yarısına düşmüştür. Türkiye’de balık yetiştiriciliği, 1970’li yıllarda ilk alabalık üretim işletmesinin kurulması ile başlamış ve 90’lı yıllardan itibaren hızlı bir gelişme göstererek ekonomik anlamda balık üretimi getirisi yüksek sayılara ve kapasitesilerine ulaşmıştır.
Balık üretiminden kaynaklanan kirlilik, yemin fiziksel özellikleri, kimyasal özellikleri ve uygulanan yemleme yönetiminden meydana gelmektedir. Yemin ekstruder teknolojisi ile üretilmesi, yemin sudaki dayanıklılığını arttırarak toz ve kırıkların oluşmasını önlemektedir. Yem üretimi esnasında uygun mekanizasyon kullanılarak yem yoğunluğunun tatlı su veya deniz suyu ortamlarına göre ayarlanması yemlerin batma hızını kontrol ederek yem kayıplarını önlemektedir. Yemlerin dış yağlama işleminde emdirme metodu yerine vakum yağlama metotunun kullanılması, yağların sızıntı yolu ile su ortamına geçmesini önlemektedir. Sindirilebilirliği yüksek ve selülozca düşük hammaddelerin seçimi ve yemlerin ön şartlandırıcıda 85 – 90 °C arasında uygun sürede ısıl işleme tabi tutulması, karbonhidrat sindirilebilirliğini arttırarak dışkı üretimini azaltmaktadır. Yem formulasyonlarında azot:fosfor ve protein:enerji oranlarının dengelenmesi, ortama bırakılan amonyak ve fosfor miktarının azaltılmasını sağlamaktadır.Balık üretiminde kirliliği en aza indirmede yem formülasyonları büyük önem taşıdığından dolayı, dengeli beslenme ve minimum kirlilik sağlanması için balık yeminde fazla olan nütrientleri azaltarak balık türüne ve gelişme evresine göre gerekli olan Azot:Fosfor (N:P) dengesi kontrol altında tutulmalıdır. Ayrıca, enerji ihtiyacına göre yemlerin protein:enerji (P:E) dengesi ayarlanmalıdır. Yemde, ihtiyaca göre fosfor miktarının ayarlanması için; hammaddelerde bulunan azot / fosfor kullanılabilirliği tespit edilmeli, balık türü ve balığın gelişim evresine göre azot / fosfor ihtiyacı belirlenmeli ve soya, mısır gluteni gibi azot : fosfor oranı düşük olan bitkisel hammaddeler tercih edilmelidir. (Cho ve diğ., 1994; Hardy ve Gatlin, 2002). Yemlerin çevresel etkilerini belirleyen önemli bir unsur da yem üretim teknolojisidir. Günümüzde balık üretim sektöründe iki farklı tip teknoloji kullanılmaktadır: Pelet Pres ve Ekstruzyon teknolojisi. Balık üretiminin çevresel etkileri bu iki teknoloji değerlendirildiğinde, yemlerin pişirilerek şekil verilmesini kapsayan termo-mekanik bir olan ekstruzyon teknolojisi, çevreye olan etkileri azaltarak, sindirilebilirliği daha yüksek olan yem üretme olanağını sunmaktadır.Dünya çapında yetiştirilen balık, yengeç, midye ve diğer su canlılarının yaklaşık üçte ikisi göllerden, göletlerden veya kara tabanlı tatlı su su ürünleri yetiştirme tesislerinden gelmiştir. Kıyı boyunca tuzlu su havuzları ve kıyı sularındaki kafesleri içeren kıyı ve deniz su ürünleri yetiştiriciliği, Denizde yetiştirilen yüzgeçli balıklar milyon ton iken, kabuklu Bu büyüklükteki artışlar, dünya çapında su ürünleri yetiştiriciliği sistemlerinde balık çiftçiliği ve deniz ürünleri yetiştiriciliğinin, büyüyen dünya nüfusuna yeterli miktarda hayvansal proteinin sürekli olarak sağlanması sorununa bir çözüm olabileceğine dair umutları artırdı - ve karasal hayvancılıktan önemli ölçüde daha düşük kaynak kullanımı ve daha düşük sera gazı emisyonuyla, sığırlar veya keçilerin aksine, balıklar vücut ısısını üretmek için enerji kullanmazlar. Bunun yerine, yem yoluyla alınan kalorilerin büyük bir kısmı doğrudan büyümeye yönlendirilir, bu nedenle aynı yem girdisiyle sığır eti, veya keçi etinden önemli ölçüde daha fazla balık eti üretmek mümkündür.
İyimser hesaplamalara göre, okyanusların yüzey alanının %0,015'inden daha azı, su ürünleri yetiştiriciliğinde şu anda karaya çıkarılan vahşi av kadar balık üretebilir. Şu an için mercan resifleri gibi koruma endişesi olan alanları ve olası sosyal, çevresel ve ekonomik endişeleri göz ardı edersek, balık çiftçiliği teorik olarak 11,4 milyon kilometrekareden fazla okyanusta uygulanabilir; su ürünleri yetiştiriciliği konusunda uzmanlaşmış biyologlar, midyelerin 1,5 milyon kilometrekareden fazla alanda yetiştirilebileceğini savunuyor. Tüm bu alan gerçekten kullanılsaydı, yılda tahmini 15 milyar ton balık üretmek mümkün olurdu; bu da insanların şu anda yıllık olarak tükettiği balık ve deniz ürünü miktarının neredeyse 100 katıdır.
Su ürünleri yetiştiriciliği - büyüyen bir sektör
Dünya çapında tüketilen tüm balıkçılık ürünlerinin neredeyse yarısı artık su ürünleri yetiştiriciliğinden geliyor buna göre balık veya kabukluların yanlızca üçte biri denizde yetişiyor .Geri kalanı tatlı su suürünleri yetiştiriciliği tesislerinde yetiştiriliyordu ,Yine de uzmanlar sürdürebilirlik mümkün olduğu taktirde denizde gıda üretimi için parlak bir gelecek öngörüyor. Bunun nasıl başarılabilecğine dair çok fikir var.
Diğer bilim insanları ise hem artış oranlarına hem de su ürünleri yetiştiriciliğinin büyüme potansiyeline şüpheyle yaklaşıyor. Onlara göre, FAO su ürünleri yetiştiriciliği istatistiklerinde bugüne kadar görülen artışlar, rakamları oldukça şüpheli kabul edilen ve gerçek üretimden ziyade il planlama hedeflerini temsil eden Çin'deki yerel balık çiftçiliğinden kaynaklanıyor. İstatistikler düzeltilseydi, deniz su ürünleri yetiştiriciliğinin zirveye ulaştığı ve tatlı su su ürünleri yetiştiriciliğinin neredeyse hiç büyümediği açıkça görülecekti. Gelecekte birçok insan için balık ve deniz ürünlerini sürdürülebilir bir şekilde protein kaynağı olarak kullanabilmek için, birincil hedef deniz balıkçılığını uzun vadeli sürdürülebilir bir şekilde yönetmek olmalıdır. Ancak bu bilim insanlarının da belirttiği gibi, yanlış bilgilendirilmiş politikacılar, bazı bölgelerde gıda güvenliğine zarar veren su ürünleri yetiştiriciliği genişlemesine odaklanıyor. Örneğin, hamsi, çaça, ringa veya uskumru gibi vahşi yakalanmış yenilebilir balıklar büyük ölçüde doğrudan tüketilmiyor, ancak somon ve diğer yırtıcı çiftlik balıkları için balık yemi olarak işleniyor. Eleştirmenler, vahşi yakalanmış balık girdisinin kütlesinin insan tüketimi için satılan balık çıktısının kütlesinden çok daha fazla olduğunu söylüyor.
Su ürünleri yetiştiriciliğinin savunucuları, olumsuz su ürünleri yetiştiriciliği uygulamalarına yönelik eleştirilerin haklı ve önemli olduğunu söylüyor. Ancak bu, olumlu projelerin itibarsızlaştırılmasına ve politika yapıcıların yeni su ürünleri yetiştiriciliği yaklaşımlarına karşı aşırı temkinli olmalarına yol açmamalıdır. Baltık Denizi gibi
aşırı avlanan bölgelerde, sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği uzun vadede hem balıkçıların hem de vahşi stokların durumunu iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Ancak çiftlik balıklarının ve suda yaşayan omurgasızların üçte birinden azının artık ek yem olmadan yetiştirildiği de bir gerçektir. Bu, ek yem olmadan yetiştirilen hayvanların toplam kütlesi 25 milyon tona çıkmasına rağmen, paylarının son 20 yılda önemli ölçüde düştüğü anlamına gelir. Milenyumun başında, tüm çiftlik su hayvanlarının %43,9'u ek yem olmadan yetiştiriliyordu. Payları artık %30,5'e düştü ve bunların çoğunluğu deniz suyundan veya acı sudan yem filtreleyen midyelerdir.
Balık, midye ve kabukluların deniz su ürünleri yetiştirme tesislerinde veya kıyı tuzlu su havuzlarında yetiştirilmesi artık dünya çapında uygulanmaktadır.
Kıyı yapıları ile ilgili yapım işletme talepleri son derece önemli projeler olup buna yönelik yapılacak denetimler neticesinde yasalar ve kurumların önünde verilen uzman görüşlerinden tesiz sahipleri mağdur olmakta ve mahkemede sıkıntı yaşamaktadırlar Gemi kontrollerinde olduğu gibi solas ,MARPOL, bunun gibi kriterlerin bulunmaması dolayısıyla tamamen yoruma dayalı yapılmasının nedenlerinden birimler arası görüş farkları ve sorunlar ortaya çıkabilir Kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulu müdürlüğü yönetimi kontrolü tarafından yürütülen oldukça ülkemize maddi geliri sağlanan kafes balıkçılığı hakkında İALA standartlarına uygun markaların marka alamadığı mal ve çevre güvenliğine yönelik gerekli emniyet tedbirlerinin alınması mevzuat çerçevesinde ilgili kurum kuruluşlarda gerekli izinleri alınması kaydıyla Su ürünleri yetiştirilmesi yapılması istenmektedir bu kafeslerin gemide olduğu gibi idarenin belirleyeceği süre aralığında temiz ve kirlilik durumu yönetmelik ve sabitlenmeli çevre kirliliği açısından normal standarda bağlanması gereklidir belirtilen Deniz alanlarının arka sahasında paketleme saha sınırı ve iskele yapısının olduğunun kontrolleri yapılmalı planlanan Deniz alanının yakınlarında herhan…
Kafes balıkçılığında getir işi yüksek ve zevkli olduğundan yapılan çalışmalar teşvik edilmeli ve kafeslerin kurulacağı yerler in derinliği önem arz etmektedir.
Ancak, uygunsuz su ürünleri yetiştiriciliği yönetiminin bir sonucu olarak "faunal karışımı" önlemenin tek yolu, balık çiftçiliğine yönelik hedefli yasaklar gibi görünüyor.
Deniz korumacıları ve çevreciler artık eskiden kafeste tutulan hayvanların, bu vahşi stokların baş edemeyeceği hastalıkları, virüsleri ve parazitleri yerli Açık deniz somonuna bulaştırabileceğinden korkulunuyor. Ayrıca, iki türün çiftleşip yavru üretme riski de var. Araştırmacılar bu gibi durumlarda "genetik kirlilikten" bahsediyor.
Su ürünleri yetiştiriciliği yoluyla getirilen parazitler, belirli koşullar altında aniden çoğalabilir ve en kötü durumda, tesislerin daha geniş çevresindeki besin ağlarını ve tüm ekosistemleri etkileyebilir. Kirlenmiş kıyı sularında, örneğin ishalli hastalıklara neden olan patojenler gibi insanlar için de tehlikeli olabilecek yeni patojenlerin ortaya çıkma riski de artmaktadır. Bu risk özellikle kıyı bölgelerinde yüksektir. Yüksek nüfus yoğunluğuna rağmen, bu bölgeler aynı zamanda yoğun su ürünleri yetiştirme tesislerine ev sahipliği yapmaktadır ve her yıl tekrar eden yağmurlar düzenli su baskınlarına neden olur, bu sırada patojenler hızla yayılabilir ve insanlarla temas edebilir.Bu arka plana karşı, balıkçılık ürünlerine yönelik artan küresel talebin öncelikle su ürünleri yetiştiriciliğinin genişletilmesi yoluyla karşılanması çağrısı düşünüldüğünde, denizde gıda üretimi için yeni, verimli ve her şeyden önce kaynak tasarrufu sağlayan stratejilere ihtiyaç duyulduğu açıktır. Hem su ürünleri yetiştiriciliğinde hem de balıkçılıkta tüm ekosisteme odaklanan yaklaşımlar umut sunmaktadır.
Yoğun deniz ve kıyı su ürünleri yetiştiriciliğinin (özellikle yemli üretim sistemleri söz konusu olduğunda) ciddi ekolojik sonuçları, bilim ve endüstriyi yeni, daha çevre dostu yöntemler ve teknolojiler aramaya yöneltmiştir. Tür seçimi, yem bileşimi ve entegre dairesel sistemlerin geliştirilmesi gibi çeşitli alanlarda kayda değer ilerlemeler kaydedilmiştir.Şu anda dünya çapındaki su ürünleri yetiştiriciliği sistemlerinde 600'den fazla balık, kabuklu ve midye türü yetiştirilmektedir. Dikkat çekici olumlu bir gelişme ise ilgili bölgelerde giderek daha fazla yerli türün yetiştiriliyor olmasıdır. Örneğin Avrupa'da bunlar levrek (Dicentrarchus labrax), çipura (Sparus aurata) ve kalkan balığıdır (Scophthalmus maximus). Üç tür de artan miktarlarda üretilmektedir. Tropik bölgelerde, aynı durum barramundi (Lates calcarifer) ve grouper (Serranidae) gibi türler için ve uskumrunun dikenli bir akrabası olan ve cobia, black kingfish veya black bonito olarak bilinen Rachycentron canadum için de geçerlidir. Hem cobia hem de grouper sıcak suyu sever. Her iki tür de hızlı büyür ve su ürünleri yetiştiriciliği üretimi için çok uygundur. Dahası, et kaliteleri çok iyidir, bu nedenle üreticiler yüksek üretim hacimleri ve iyi satış beklentileri ummaktadır. Yoğun su ürünleri yetiştiriciliği araştırmaları ve balık unu ve balık yağı için artan dünya pazarı fiyatları, bu bileşenlerin su ürünleri yetiştiriciliği yemlerine eklenme oranında son yirmi yılda önemli bir azalmaya yol açmıştır. Geçmişte, somon veya levrek gibi yırtıcı balıkların yemi çoğunlukla hayvansal ürünlerden oluşuyordu. Günümüzde tahıllar, yağlı tohum bitkileri veya baklagiller bu hayvansal ürünleri o kadar büyük ölçüde ikame ediyor ki, örneğin alabalık ve somon yemlerindeki balık unu oranı yüzde ona veya daha aza düştü. Bu oran, balık yağının yerini alabilecek kadar büyük miktarlarda mikroalgleri uygun maliyetli bir şekilde üretmek mümkün olsaydı daha da azaltılabilirdi. Balık yağına benzer şekilde, mikroalgler balık sağlığı için vazgeçilmez olan ve balığın insanlar için bu kadar besleyici olmasının nedenlerinden biri olan omega-3 yağ asitleri içerir. Dairesel kara tabanlı sistemlerde tatlı su tüketiminin nasıl azaltılabileceği sorulduğunda, su ürünleri yetiştiriciliği araştırmacıları ipuçlarını süs balıkları için akvaryumlardan aldılar ve balık dışkılarını filtreleyen ve dönüştüren arıtma sistemleri geliştirdiler. Bu şekilde, 100 litreden az tatlı su ile bir kilogram balık üretmek mümkündür. Karşılaştırma için: geleneksel havuz veya akışlı proseslerde, aynı miktarda balık üretmek için şimdiye kadar 2000 ila 200.000 litre suya ihtiyaç duyuluyordu. Bilim insanları ayrıca, yaygın olarak kullanılan bu geleneksel sistemlerde kullanılan su üzerindeki olumsuz etkileri azaltabilecek su arıtma sistemleri ve yönetim talimatları geliştirdiler.Kapalı besin döngüsü modeli, besin zincirinin farklı seviyelerinden seçilmiş türlerin, bir türün dışkısının bir sonraki tür için gübre veya yem görevi göreceği ve ikincisi tarafından mümkün olduğunca etkili bir şekilde kullanılacağı şekilde tutulduğu yeni Entegre Çok Trofik Su Ürünleri Yetiştiriciliği (IMTA) sistemlerinin geliştirilmesine ilham kaynağı olmuştur. Bir örnek, balıkların midye, makroalg ve kabuklularla birlikte tutulduğu bir tesis olabilir. Yem yalnızca zincirin başında, balık yemi şeklinde kullanılır. Balık dışkıları daha sonra bunları besin kaynağı olarak kullanan midye ve algler tarafından sudan süzülür. Bu arada, deniz tabanındaki kabuklular balık ve midye üretiminden kalanları tüketir ve dibe çöker.
Bu tür sistemlerin avantajları açıktır: Tesislerin çalışması sonucunda fazla besin maddelerinin kıyı denizlerine girmesi önlenirken, operatörlerin ekonomik riski de azalır çünkü tek bir sistem içinde farklı türlerin paralel üretimi tür başına üretim maliyetlerini azaltır. Ayrıca, üreticiler daha geniş bir ürün yelpazesini pazarlayabilir ve bu da onları talep ve fiyatlardaki kısa vadeli dalgalanmalara karşı daha dayanıklı hale getirir. Müşterilerin sürdürülebilir şekilde üretilen gıdalara yönelik artan farkındalığını hesaba katarsak, entegre su ürünleri yetiştirme tesislerinden elde edilen balıkçılık ürünlerinin daha az sürdürülebilir üretimden elde edilen ürünlere göre daha sık satın alınması ve bu tür tesislerin işletilmesinin yerel halk tarafından daha fazla kabul görmesi muhtemeldir.Araştırmacılar hala belirli bölgeler için türlerin en faydalı kombinasyonları üzerinde deneyler yürütüyorlar. Ancak, tropikal bölgelerde entegre su ürünleri yetiştirme sistemlerinin deniz su ürünleri yetiştiriciliğinde acilen ihtiyaç duyulan üretim artışları için zarif bir çözüm olabileceği ortaya çıkıyor.
Geleneksel su ürünleri yetiştiriciliğinden entegre sistemlere geçiş her yerde yeterli olmayacaktır. Özellikle doğal kıyı ekosistemlerinin geçmişte yoğun kullanımdan çok fazla zarar gördüğü yerlerde, hasarlı kıyı alanlarının canlandırılması için mevcut su ürünleri yetiştiriciliği tesislerinin sökülmesi de düşünülmelidir. Çin'in kıyı metropolü Xiamen örneği, böyle bir restorasyon çabasının ne kadar kapsamlı olması gerektiğini göstermektedir. 2002 yılına kadar, 5,1 milyon nüfusu olan bu liman kentinin tüm kıyı suları su ürünleri yetiştiriciliğine ayrılmıştı. Yirmi yıldan fazla bir süre boyunca, göletlerden gelen çamur ve balık kafeslerinde yem kullanımının yoğun kullanımından kalan artıklar, şehrin bulunduğu koyu kirletti. 1984-1996 döneminde, bu kirlilik yılda yaklaşık iki kez gerçekleşen büyük balık ölümlerine katkıda bulundu. Mangrov ormanı neredeyse tamamen öldü ve deniz kuşları ve nehir yunuslarının popülasyonlarında önemli düşüşler yaşandı.
Şehir daha sonra durumu tersine çevirmek için yeni bir dört aşamalı deniz ve kıyı yönetim planı başlattı. Su ürünleri yetiştirme tesisleri tamamen söküldü, yerel mangrov ormanı yeniden dikildi, sulak alanlar doğal hale getirildi, atık su arıtma tesisleri inşa edildi ve su alışverişini engelleyen duvarlar ve setler yıkıldı, bunlar kapsamlı programın bir parçası olarak alınan önlemlerden sadece birkaçı. Bilim insanlarına göre sonuçlar etkileyici: Körfezdeki su kalitesi o kadar iyileşti ki balıkçıllar, nehir yunusları ve diğer birçok tür için yenilenmiş umutlar var.
Ancak su ürünleri yetiştirme tesislerinin radikal bir şekilde sökülmesi yalnızca istisnai durumlarda uygulanabilir bir çözümdür. Tesislerin tamamen devre dışı bırakılması, balıkçılık ürünlerine yönelik artan küresel taleple çelişmektedir.Gelecekte bu talebi karşılamaya devam etmek istiyorsak, bunun ancak su ürünleri yetiştirme sistemlerinde daha fazla hayvansal ve bitkisel ürün üretilmesiyle mümkün olacağına inanmaktadır. Dahası, birçok kıyı bölgesi ve alanında, deniz gıda üretimi yerel halk için tek gelir kaynağıdır. Su ürünleri yetiştirme tesislerinin kapatılması, özellikle tropik bölgelerde birçok insanı geçim kaynaklarından mahrum bırakacaktır.
Bilim camiasında su ürünleri yetiştiriciliğinin geleceğine yönelik oldukça farklı yaklaşımlar tartışılıyor. Bazı uzmanlar kitleye değil sınıfa odaklanmayı öneriyor. Ekolojik ayak izlerinin mümkün olduğunca küçük olması için geniş bir alana yayılmış bireysel entegre tesislerin işletilmesini destekliyorlar. Ancak bu tesisler daha sonra yüksek kaliteli ürünler üretmeli ve bunları uygun bir fiyata pazarlamalıdır.
Diğer bilim insanları, hem çevresel hasardan hem de yerli halklarla çatışmalardan kaçınma temelinde küresel su ürünleri yetiştiriciliğinin genişletilmesini savunuyor. Önerileri şunları içeriyor:
⦁ çevre standartlarını tanımlamak ve yürürlüğe koymak;
⦁ Yeni su ürünleri yetiştirme tesislerinin yerini, bilimsel bilgilere dayanarak ve diğer yerel deniz kullanıcı gruplarıyla istişare ederek planlamak;
⦁ Sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği üretimi için sertifika veya etiket düzenlemeleri getirmek ve tedarik zincirlerini şeffaf hale getirmek;
⦁ beslenmeyen türlerin çiftçiliğini yoğunlaştırmak;
⦁ Beslenen türler söz konusu olduğunda, yem rasyon formülasyonunu ve yem kullanımını daha da optimize etmek;
⦁ ağ kafeslerde denizde toplu balık yetiştiriciliğine alternatifler bulmak – örneğin, bu tür sistemlerin çiftlik balıkları, temizlikçi balıklar, algler ve midyelerle entegre sistemlere dönüştürülmesi yoluyla sinerjiler yaratmak;
⦁ üreme ve genetik modifikasyon yoluyla hastalıklara karşı duyarlılığı azaltmak;
⦁ Kıyı sularındaki yükü azaltmak için üretimi açık denize kaydırmak;
⦁ Hem kıyı bölgelerinde hem de açık denizlerde ekosistem tabanlı hayvancılık sistemlerine yönelik çabaları artırmak.
Bu fikirlerin her birinin faydaları vardır. Ancak, her artıya karşılık uygulama söz konusu olduğunda bir eksisi de vardır. Önerilen önlemlerin çoğunun çok pahalı olduğu ve dolayısıyla su ürünleri yetiştirme tesislerinin işletmecileri için ekonomik olmadığı sıklıkla öne sürülür. Su ürünleri yetiştirme araştırmacılarının hayal kırıklığına uğramasına rağmen, bu argümanı çürütecek güçlü rakamlar üreten neredeyse hiç saha denemesi yapılmamıştır. Sürdürülebilir su ürünleri yetiştirme yaklaşımlarının ekonomik uygulanabilirliğinin hesaplamaları çoğunlukla bilgisayar modellemesine dayanmaktadır.
Ancak gerçek şu ki, su ürünleri yetiştiriciliği doğayla uyum içinde uygulanacaksa, tek bir genel yaklaşım olamaz. Bunun yerine, kullanılan yöntemlerin yerel ve bölgesel koşullara uyarlanması esastır. Sahiplik ve sorumluluk gibi genellikle belirsiz olan sorunları çözecek, tesislerin sürdürülebilir işletimi için cazip teşvikler (vergi avantajları, sübvansiyonlar vb. gibi) sağlayacak ve su ürünleri yetiştirme operasyonlarının etkili çevresel izlenmesi için yöntemler ve eşik değerleri belirleyecek yasa ve yönetmelikleri tanımlamak ve yürürlüğe koymak politika yapıcıların görevidir.
Bilim insanları, net haklar, düzenlemeler ve sorumlulukların olmadığı ülkelerde su ürünleri yetiştirme tesislerinin işletmecilerinin sürdürülebilir teknolojilere yatırım yapmak ve araştırmaları beslemek için hiçbir nedenleri olmadığını savunuyor. Su ürünleri yetiştirme bu tür bağlamlarda genişletilecek olsaydı, su kalitesinin hızla düşmesi, deniz ortamının ciddi şekilde zarar görmesi ve kıyı sakinleri için sağlık riskinin artması makul olarak beklenebilirdi. Bu nedenle su ürünleri yetiştirmenin genişletilip genişletilmeyeceği ve nasıl genişletileceği kararı kolay bir karar değildir. Maliyetler ve faydalar dikkatlice tartılmalıdır.
Sorumlu su ürünleri yetiştiriciliği için sertifika işaretleri
Çeşitli sertifikasyon işaretleri, sorumlu veya sürdürülebilir su ürünleri yetiştirme sistemlerinden balık ve deniz ürünleri satın almak isteyen müşterilerin bu ürünleri tanımasını sağlar. Deniz Yönetim Konseyi'nin (MSC) vahşi yakalanmış deniz ürünleri için sürdürülebilirlik etiketine dayanarak, sosyal ve ekolojik olarak sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği için de bir kalite etiketi vardır - Su Ürünleri Yetiştiriciliği Konseyi'nin (ASC). pazar değeri yüksek ve üretimi çevre üzerinde geniş kapsamlı etkilere sahip 17 tür grubu için su ürünleri yetiştirme standartları geliştirmiştir. Bu çiftlik türleri arasında abalone, venüs istiridyesi, midye, istiridye ve deniz tarağı gibi deniz hayvanları ile somon, levrek, çipura, kaya levreği bulunur.
⦁ daha az pestisit, kimyasal ve antibiyotik kullanın;
⦁ su kirliliğini azaltmak;
⦁ daha verimli beslenerek tesislerin ve kıyı sularının ötrofikasyonunun önlenmesi;
⦁ Çiftlik balıklarının kaçmasını önlemek için tesislerinde teknik iyileştirmeler yapmak;
⦁ tüm çalışanlara adil ve uygun sosyal standartlara uygun şekilde davranmak;
⦁ Tesislerin çevresindeki yerel topluluklarla olumlu bir şekilde etkileşim kurmak.
⦁ türlere uygun yetiştirme koşullarına ve düşük stok yoğunluğuna uyulması;
⦁ Gıda amaçlı balıkların işlenmesinden kalan artıklardan elde edilen balık unu ve balık yağı içeriğine sahip sertifikalı organik yem kullanın; yem üretimi için özel olarak kullanılan endüstriyel balıkçılıktan elde edilen yemlerden değil;
⦁ Genetik mühendisliği, kimyasal katkı maddeleri, büyüme hızlandırıcılar ve hormonların kullanımından kaçının;
⦁ İlaç kullanımına ilişkin katı düzenlemelere uyulmalıdır (örneğin karides yetiştiriciliğinde antibiyotik kullanımı yasaktır);
⦁ çalışanlarına yüksek sosyal standartlar sağlar.
Son yıllarda su ürünleri yetiştiriciliğinin ve özellikle kafeslerdeki balık yetiştiriciliğinin su ortamındaki olumsuz potansiyel etkileri tartışılmaktadır. Balık çiftliklerinde kirliliğe yol açan etmenler fosfor, azot, organik maddeler ve suda asılı katı maddelerdir.Su ürünleri yetiştiriciliğinin artırılması, ekonomik nedenlerle önceleri teşvik edilmiş, ancak son yıllarda bir çok ülke, çevresel kaygılarla ve sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla oldukça sıkı düzenleyici kuralları uygulamaya başlamıştır. Ekosisteme olumsuz etkisi ve biyolojik çeşitliliğin kaybedilmesi endişeleri su ürünleri yetiştiriciliğindeki gelişimi sınırlandırmaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliği ile ilgili faaliyetler ekonomik olduğu kadar, çevre dostu olmalıdır. Bu yeni yaklaşım; çevresel dengenin korunması açısından, yetiştiriciliğin uygulama şekli, düzeyi ve akuakültür-çevre etkileşimi konusunda oldukça fazla araştırmaya ihtiyaç göstermektedir. Ancak yine de yetiştiricilikte sürdürülebilir büyüme, alınması zorunlu bazı önlemlerle sağlanabilir: - Su ürünleri yetiştiricilik sistemleri kurulacak alanlarda atıkların oluşturacağı organik yükün olumsuz etkisini en alt düzeyde tutmak üzere “ortamın taşıma kapasitesi” dikkate alınarak işletme sayısı ve toplam kapasite belirlenmeli, taşıma kapasitesini aşanyatırımlara izin verilmemelidir. - Bir üretim aşamasında asıl ürünle birlikte çevreye zarar verici özellikte atık ürünler de üretilir. Şayet bu atık ürünler farklı ürünlerin üretiminde kaynak olarak kullanılırsa çevreye olan zararlı etki azaltılabilir. Bu amaçla, özellikle kafes yetiştiriciliğinde, atıkları kullanarak beslenen (süzerek beslenen) midye, istiridye gibi çift kabuklular da kültüre alınarak (polikültür) çevrede oluşabilecek nütrient kirliliği önlenmelidir. - Entansif yetiştiricilikte yem kullanımında etkinliği artırmak üzere su ortamında batmadan uzun süre kalabilen (extrude) yemler kullanılmalıdır. - Ekonomik değeri yüksek akuatik türlerin yetiştiriciliğinde kirliliği kontrol eden, su kullanımını azaltan kapalı devre sistemler tercih edilmelidir.- Kıyısal kirliliği azaltmada birinci faktör yer seçimidir. Akıntılı alanlarda hidrodinamik dağılma, atık birikmesini en alt düzeyde tutar ve düşük miktardaki atıklar da, lokal besin zincirinde kolayca özümsenir. Su hareketleri ayrıca anoksik suyu oksijence zengin sularca yeniler. Bu nedenle uygun yer seçiminde akıntı ve su hareketleri dikkate alınmalıdır.- Kültürü yapılan türlerin doğal ortama karışması ile ortaya çıkacak çevresel endişeleri yok etmek için yetiştiricilikte doğal türlerin kullanılmasına özen gösterilmelidir. - Stres, balıklarda bağışıklık sistemini etkileyerek hastalıklara karşı direnci azaltan en önemli faktördür. Kültür ortamında stres yapıcı etkinliklere izin verilmemeli, bulaşmayı önlemek için öncelikle koruyucu tedbirler alınmalıdır. Hastalık ve parazitlere karşı ekolojik çözümler bulunmalı; bunun için akuatik predatörler ve doğal bitki özlerinin kullanılması yaygınlaştırılmalıdır.
Su Ürünleri Yetiştiriciliğinden Kaynaklanan Kirlenme
• Balık yetiştiriciliği yapılan ağ kafes işletmelerinden kaynaklanan atıklar, tüketilmeyen yemler ve boşaltım ürünlerinin oluşturduğu çözünmeyen ve çözünebilir formda maddelerdir. Bu maddeler organik karbon, azot ve fosfor fraksiyonları olup, etkileri işletmelerinin büyüklüğü ve ortamın hidrografisine bağlı olarak değişmektedir (Beveridge 1984, Gowen ve McLusky 1988, Enell ve Ackefors 1991). Başka bir deyişle, ağ kafeslerde su ürünleri yetiştiriciliğinin etkisi, atıkların karıştığı alıcı ortamın hacmine, büyüklüğüne, barındırdığı türlere, alıcı su gövdesinin hacmine, akıntı durumuna ve su değişim oranına bağlıdır. Ayrıca tabakalaşma ve dispersiyon da önemlidir. Dolayısıyla lagünler, koylar gibi su değişiminin sınırlı olduğu alanlarda besin elementi zenginleşmesi sorun oluşturabilir.
Ağ kafeslerde balık yetiştiriciliğinin su ortamı üzerindeki etkileri:
• 1. Alıcı ortamın bazı fiziko-kimyasal su kalite parametrelerine etkisi,
• 2. Alıcı ortamın sediment kalitesine etkisi,
. 3 Yabani balık stokları, yabani hayat, nadir türler, hastalık, takdim / transfer ile ekolojik / biyolojik etkileşimler ve besin ağı etkileşimleri,
• 4. Hidrolojik düzen, drenaj, fiziki yapıların rahatsız edilmesi ile habitatın bozulması,
• 5. Kimyasal maddelerin kontrolsüz kullanılması,
Yetiştiriciliğin olumsuz etkilerine ilişkin önlemler
• Cho ve Bureau (2001), su ürünleri yetiştiricilik faaliyetlerinin çevresel etkilerini azaltmak amacıyla, yetiştiricilikten kaynaklanan atıkları azaltmada önemli girişimler yapılması gerektiğini belirtmişlerdir. Araştırıcılara göre, çoğu yetiştiricilik atıkları yem orjinli olup atıkların azaltılması yem formülasyonları ve besleme stratejilerinin geliştirilmesi ile bağlantılıdır. Daha az katı atık içeren yemlerin üretimindeki ilk adım düşük olarak sindirilen yem bileşenlerini (ingredient) elimine etmek ve iyi bağlayıcı özellikli sindirimi yüksek bileşenleri kullanmaktır. Katı atıkların azaltılması işlemi, sindirilebilirliği iyileştirmek amacıyla paralel olup dikkatli yem bileşeni seçimi ve yemin besin elementi dengesi ile ilişkilidir. Azotlu atıkların minimuma indirgenmesi, yemdeki sindirilebilir proteinin sindirilebilir enerjiye oranının düşürülmesi ile azaltılabilir. Fosforlu atıklar ise yem bileşenlerinin dikkatli seçiminin yanısıra yemde balığın gereksinimini karşılayacak düzeyde sindirilebilir fosfor içeriğinin optimizasyonu ile azaltılabilir. Başka bir deyişle, ağ kafeslerde yapılan yetiştiricilikte, çevre dostu yemlerin (yüksek enerji protein oranlı, yüksek sindirilebilir hammadde içerikli ve düşük fosfor düzeylerine sahip) kullanımı ve yemleme stratejilerinin optimizasyonu ile yetiştiriciliğin çevresel etkileri azaltılabilir (Güven ve Şener 2005).
• Karasal kökenli işletmelerde yem kaynaklı negatif çevresel etkileri azaltmada; deşarj öncesi atık suların muamalesi (çökeltme havuzları, spesifik filtrasyon aletleri, atıksu arıtma sistemleri vb), çıktı sularında toplam azot ve fosfor için maksimum izin verilebilir değerlerin tespiti, benzer şekilde kullanılan yemler için maksimum izin verilebilir besin elementi değerlerinin belirlenmesi gibi konular ana başlıkları oluşturmaktadır (Tacon ve Forster 2003). Avrupa Birliği ülkelerinde kullanılan en yaygın düzenlemeler ise, azot ve fosfor yüküne yönelik sınırlamalar, arıtım zorunluluğu ve üretim kotalarıdır.
Türkiye’deki baraj göllerinde yaygınlaşan ağ kafeslerde su ürünleri yetiştiriciliği bağlamında ise, proje safhasında yer seçimi ve işletme kapasitesinin ortamın taşıma kapasitesine göre belirlenmesi, kafes yetiştiriciliğinin ekolojik etkilerinin ve ortaya çıkabilecek riskin azaltılmasında son derece önemlidir. Su ürünleri yetiştiriciliği kapsamında taşıma kapasitesi genellikle büyüme oranlarını olumsuz yönde etkilemeden belirli bir tür stokunun maksimum üretim kapasitesi çerçevesinde ortama vereceği kirlilik yükünü ifade etmektedir (Pulatsü 2003, Büyükcapar ve Alp 2006). Su ürünleri yetiştiriciliğinin ekolojik etkileri dikkate alındığında çevresel etki değerlendirmenin önemli olduğu, bu amaçla öncelikle ortamların taşıma kapasitelerinin belirlenmesi gerektiği, yetiştiriciliğin çevre üzerindeki olası etkilerini kavramada modelleme yaklaşımının önem taşıdığı bildirilmiştir (Eke 2006).
TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN.
ya devlet başa, ya kuzgun leşe
Gemi Makinaları İşletme Mühendisi
Birol Çetinkaya
Pruvanız neta, denizleriniz sakin, rüzgarınız kolayına olsun. Selametle…

Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.