yeni
İstanbul
27 Ekim, 2025, Pazartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Sadakat Hakkında

27 Ekim 2025, Pazartesi 09:00

Son zamanlarda gerek sosyal medyada gerekse basında,TV’lerde başıboş köpeklerin saldırılarından bahseden haberler çoğalmaya başladı.Tabi bu haberlere paralel olarak herbokolog zevat-ı muhteremden de onlarca tedbir ve çare söylemleri gelmeye başlamakta gecikmedi. Tabiki birtakım kişilerin ve bilhassa çocukların böyle sadırılara maruz kalıp yaralanmaları tasvip edilecek konu değildir. Ama bu canların da itlaf edilmesi yani açıkçası öldürülmeleri de etik değildir. Evvela onlarda bir canlıdır ve bu Dünya da, sırf insanlara ait değildir. Yaşam; insan, hayvan, bitki ne olursa olsun her canlının en doğal hakkıdır. Dini açıdan ele alırsak bir canı almak Allah nazarında en büyük kabahattir. Velevki hayvan olsun, vakti zamanında gayur padişahların ‘’ormandan bir dal kesenin başını keserim’’ dediğini çok kişi bilir. Ayrıca bilhassa konu, kedi ve başıboş köpekler olduğu veçhile biraz öz eleştiri yaparsak bu hayvancıkların ne kadar insancıl ve şevkate muhtaç olduklarını ve beslenmeleri için insanlara muhtaç olduklarını göz ardı edemeyebilir miyiz?

Kediler genelde Mart ayında çiftleşip Mayıs sonuna doğru yavrularlarken şimdi maşallah senede tavşan gibi iki, üç sefer yavrulamaya başladı. Bunun sebebini araştırmışlar ve buldukları sonuç ne bilir misiniz? Kedi mamalarını üreten firmalar, ürettikleri mamaların içine kedilerin defaten yavrulayabilmeleri için gerekli ilaçları katıyorlarmış. Bunu ben söylemiyorum. Anlı şanlı üniversitelerin araştırma görevlisi öğretim üyelerinin yazılarından, makalelerinden öğreniyoruz. Av alanları ellerinden alınıp iskanlı mahaller haline getirilince ve zavallı köpekler de insanlara yaklaşıp karınlarını doyurmak zorunda kalıyorlar haliyle.Bu arada münferit olaylar da olmuyor değil, tabiki onun da çaresi barınakları bir toplama, temerküz kampı görünüşünden kurtarıp elden geldiğince sokak hayvanları popülasyonunu kısırlaştırıp üremelerini kontrol altına almaya çalışmak olmalıdır.

Hayvanlarda vefa olmaz diyor bazı kişiler… Yok köpek vefalıymış, kedi hainmiş, at insan dostuymuş vs. Bakınız, her hayvan içgüdüsü ile hareket eder ama asla ve asla vefasız değildir ve ekmek yediği kapıya ihanet etmez, yani açıkça söylüyorum insana benzemez hayvanlar.

Yıllar önceydi, tahminen 25/30 yıl filan mukaddem, seferden gelmiş Yeşilyurt’ta mukim amcazadelerimi ziyarete gitmiştim ki küçük amcazadem rahmetli Yurdun’la karşılaştım apartmanın girişinde, elinde bir karton kutuyla.

Hayırdır, hoş geldin filan muhabbetini müteakip ‘’üstad’’ dedi rahmetli, ‘’bizim Morfor rahatsız, Fatih’e gidiyorum hayvan hastanesine. Hadi beraber gidelim.’’

‘’Okey’’ dedim, çıktık yukarı daireye. Aldık Bay Monfor’u. Dokuz-on yaşlarında, sarı tüylü bir azman kediydi Monfor. Taşıma kabı yoktu, vallaha piyasada mı yoktu, vardı da ben mi bilmiyordum bilemem ama koyduk Bay Monfor’u kutuya, aldık kucağımıza doğru tren istasyonuna… Bindik trene, ver elini Yenikapı. Oradan da tabanvayla çıktık Saraçhane başına ve Valans su kemerlerine dayanmış Fatih itfaiyesinin arkasına müsadif bir mahalde bulunan hayvan hastanesine vasıl olduk. İçindeki demirbaşlar ve tıbbı malzemeler II. Mahmut’un tahta cülüsunda alınmış Osmanlının ilk yıllarından müdevver bir bina ve mail-i indiham. Görevli müstahdemler, dağdan indikleri kıyafetlerin üzerine rengi ancak laboratuvarda tetkik sonrası anlaşılabilecek boz renkli önlükler giymiş. Bir-iki kişi ortalıkta dolaşmakta ve bir kenara çökmüş bir kocaoğlanın başındaki roman vatandaşa sözle takılmaktalar. Len, hemşerin kardeşini mi gettin? Lan, neyi van lan kardeşinin? Lan, senin ağan mı, küccüğün mü bu aslan parçası?’’ gibi övücü kelimelerle sözde takılmadalar.

O zamanlar İstanbul’un bilhassa sur içinde ve Sultanahmet dolaylarında ayı oynatırdı roman vatandaşlar. Nereden bulunur, nasıl terbiye edilip alıştırılırdı bilmem ama zavallı kocaoğlanın burnuna hızma adında bir halka takarlar, ucu zincirli. Zincir, ayıcının elinde. Sırtında torbası, bir elinde zincir, bir elinde def sokak sokak gezerler. Peşlerinde mahallenin çocukları, köpekleri, çocuklar taş atar. Köpekler ürer, saldırır… Bir yandan ayıcı, köpekleri kovalar, bir yandan ayı köpeklere homurdanır, köpekler havlar bir curcunadır gider. Bu arada ayıcı, toplanan kalabalığı görür defini tıngırdatır. Talimli ayıcık ucu burnuna takılı zincirin çekilmesi, usulca dokunulan sopanın dürtmesi ile ah seni ormanda bir elime geçirsem sülaleni severim bakışı ile talimli bir-iki hareketi yapar, iki ayak üzre kalkar.

Ayıcı, ‘’gelinlik kız nişanlısını görünce ne yapar?’’ der. Ayıcık patisini yüzüne götürür.

Ayıcı, ‘’hamamda kocakarılar nasıl bayılır?’’ der. Sırtüstü yatar vs. İşte böyle atraksiyonlarla parsa toplar, medar-ı maişet motorunu döndürmeye çalışırdı ayı oynatıcı vatandaş. Şimdi çok şükür, devlet zavallı hayvancıkları koruma altına aldı, rehabilitasyon merkezlerinde ibade ettide kurtuldu sokaklar bu acınası çağ dışı manzaradan ve ayıcıklar da o eziyetten. İşte bu adamcağız da sağ ön patisi kirli bir paçavra ile sarılmış ve üstüne basmaktan imtina ettiği ve belliki çok canı yandığı için devamlı inleyen ekmek parası, sermayesi kocaoğlana devletin hastanesine tedaviye getirmişti. Kalübeladan kalmış banklarda; bir yaşlı kadın kucağında ufak bir kedi yavrusu tutuyor, bir adamcağız tasmasından tuttuğu iri azman bir kurt kırması köpeğin ayıya bakıp hırlamasını önlemek içir tasmasını çekiştirip ‘’sakin ol oğlum,bak arkadaşında rahatsız, az bekle. Doktor amcan seni iyi edecek’’ filan gibi sözlerle sözde köpeği avutmaya çalışıyordu. Giyiminden gayri Müslüm olduğunu anladığım iki ihtiyar hanım bir papağan kafesindeki papağanla sanırım Ermenice konuşmaya çalışırlarken salona bitişik, kapıları açık muayene odasına bir yan kapıdan ufacık bir ihtiyar adam girdi. Bembeyaz önlüklü, gözlüklü, nur yüzlü bir ihtiyarcık bekleme salonuna göz gezdirdi. Doğru ayının yanına gitti. Nesi varmış bu evladın bakalım deyip gözü kirli paçavralara sarılı patiye takıldı. Ne oldu oğlum? deyince roman vatandaş ‘’a be duktor bey, bilmem be yahu. Geçende yangın yerinden geçerkene köpecikler saldırdı, kaçarkene bi şey oldu ama anlayamadım, çok kancağız aktı be yahu. Sardık elcağızını ama basamıyor üzerine, bağırıye be’’ deyince, ‘’tamam evlat, tamam. Gel bir bakalım’’ deyip içeri aldı hayvancağızı… Zavallı ayıcık, üç ayağı ile gidip oturdu koca muayene masasının önüne. İki azman müstahdem koca koca maşa gibi kıskaçlarla hayvancağızın patisini tuttular, bir üçüncü kişi sargıyı çözmeye başladı. Veteriner hekim; muşamba bir önlük giydi, eldivenlerini taktı. O ara ayıcık bir homurtu çıkardı. Doktor ‘’yavaş be oğlum, görmüyor musun çocuk acı çekiyor. Çekil kenara’’ diyip itti sözde hastabakıcıyı. Bir şişeden sarı renkli bir sıvıyı bolca boşalttı bezin üzerine, bez köpürdü, sargılar usulca açıldı. Şişmiş taban ortaya çıktı. Zavallı ayıda bir hareket yoktu. Bizde merakla bakıyorduk. Doktor gidip camlı dolaptan üç tane ampul alıp irice bir enjektöre çekti. Yaklaştı hayvana, yaraya önce bir sprey püskürttü. Akabinde pençenin bir, iki yerine ilacı zerk etti. Üç, beş dakika bekledi. Bir neşter alıp deşti yarayı ve kanlı bir irin fışkırdı. Hayvan bir kıpırdadı ama ‘’sakin oğlum, geçti bak’’ dedi doktor, başını okşadı hayvanın. Sonra yarayı biraz daha açıp bir forsepsle yaranın içinden koca bir cam parçası çekip çıkardı üçgen şeklinde. Yarayı temizledi, ilaçladı, sardı, üzerini naylonla izole etti.

‘’Hadi bakalım kocaoğlan’’ dedi, ‘’geçmiş olsun, dört gün sonra gene geleceksin’’

‘’Bırakın hayvancağızı’’ dedi müstahdemlere. İki azman müstahdem, özel yapılmış koca koca kancalarla hayvanın patisini ve boynunu kıstırmışlardı. Bırakmaya korktular, hani canı yandı saldırır filan sandılar herhalde.

‘’Hocam, siz çekilseniz’’ filan dediler.

‘’Bırakın evladım, bırakın’’ dedi hoca.

Bıraktılar ve o zavallı hayvan toparlanıp hocanın elini yalamaya başladı şükran ifadesi olarak teşekkür babında. Ayıcı roman vatandaşta doktorun sol elini öpmeye çalışıyordu.

Ey kâirun, şimdi bu hayvancıklarda vefa yok diyebilir misiniz, huzuru kalp ile bu hayvancıkların katledilmesine cevaz verebilir misiniz?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

google