A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

BİR KAPTANIN PORTRESİ ''KAPTAN MUHSİN YURTAL VEYA FİLODAKİ LAKABI İLE DELİ MUHSİN''

19 Kasım 2018, Pazartesi 14:43
reklam yerim makale içi

 

         Kaptanlar: Bu kutsal meslek mensubu insanlar benim meslek hayatımda olsun sivil yaşantımda olsun daima müstesna bir mevki işgal etmiş tabiata, doğaya, olmaza hükmetmiş insanlar olarak daima yerlerini muhafaza etmiş ve beni ben yapan, en önemlisi beni Kaptan yapan kişiler olarak yaşantımda derin izler bırakmışlardır.

         Ben klasik bir denizcilik eğitimi alamadım, ancak  D.B.Cargo Denizcilik Akademisinden muvaffakiyetle mezun olabildiysem bunu bugün ahirete intikal etmiş, pek azı berhayat olan değerli kaptanlarıma, zabitlerime ve de meslektaşlarıma borçluyum. 76 yaşın verdiği unutkanlık ve yanılgı ile isimlerini unuttuğum, hatırlamakta zorluk çektiğim değerli kaptanlarıma, zabitlerime, bana bir kelime öğretebilen arkadaşlarıma medyû-nu şükranım. Bunların içinde bazıları vardır ki Amentü gibi isimlerini unutmama imkan yoktur. Meslekte denizcilerin çoğu lakapları ile anılır. Kürt Nevzat Kaçar Kaptan, Kürt Ziya Tansev Kaptan, Selamünaleyküm Lâtif Kaptan, Kumyarlı Mehmet Kaptan, Necati Sansa Kaptan, Kanberra Kâmil Atay Kaptan, Deli Muhsin Yurtal Kaptan ilk anda aklıma gelen kaptanlarım. Sayılarını unuttuğum arkadaşlarım, meslektaşlarım hepsini hatırlayıp listelesem ne kimse okur ne de bende o hafıza var. Ancak isimleri belleğime kazınmış gemiciliği bi hakkın öğreten reislerim Kargacı İsmail Reisi, Babaka İslam Sarı Reisi, Berber Niyazi, Muğlalı Arap Bayram Reis, Pompacı Torik Mehmet’i, Ayvalık gemisinin gülü Erdek’li Eşek Halit ağabeyimi, Marmara Adalı Asım Karabulut’u, Tarı vapurunda devamlı vardiyasına çıktığım ve bana dümen tutmasını öğreten usta gemici Mustafa Tavukoğlunu, Tornacı Vasken Ustayı, Mağazacı Kakalak Necmi ağabeyi nasıl unuturum. Bu arkadaşlar, zabitler, beybabalar hemen hemen hepsi terk-i dünya ettiler, dümen tuttular ukbay-ı bâlâya  gök gemisinde görev yapıyorlar şimdi. Beni almadılar, boynu bükük bıraktılar bu kart ve bin bir hovardadan arda kalmış bu şehirde, denizden de istirdad edildikten sonra yaşamaya, pardon sürünmeye çalışıyorsam zaten bir zombiden farkım olmadığından hatıralarımla yaşamaya çalışıyorum. Bu hatıralarımdan da en unutamadığım bir insanı, insan-ı kâmili  cennetmekân rahmetli Deli Muhsin ağabeyimi anlatmaya çalışacağım şu naciz satırlarımda.

         1966 yılının yaz başında  ordino katibi Kör Özcan senelik izin dönüşü beni Ambarlı’da motorin tahliye eden M/T Asım Alnıak’a gönderdi. O zamanlar adeta memleket aşırı seyahate gider gibi zor bir yolculukla ulaştım gemiye. Gemi baştan demirliydi,  kıçtan da platforma bağlanmış ve kıç manifoldundan tahliye yapıyordu. İskele bordaya yanaşan kıçtan takma motorlu ahşap acenta teknesi ile çarmıhtan tırmanarak ayak bastım M/T Asım Alnıak’ın güvertesine. Bu benim ilk tankere çıkışımdı ve bütün meslek hayatımın tümüne yakınını da tankerlerde geçirmeme sebep olan olayın başlangıcıydı. Güvertede ilk karşılaştığım kişi  Ayancıklı Ahmet Reis ve Pompacı Torik Mehmet oldu. Sonra sık bir ormanı andıran valf kalabalığının arasından sırtında tulum, başı açık orta boylu zayıfça, kumral bir genç adam çıktı. Güleç yüzlü, gözlerinin içi gülen hani insanın ilk görüşte içinin ısındığı insanlar vardır, öyle bir insan işte. Reis ve pompacı toparlandılar biraz. Genç adam yanımıza geldi, bakıştık 2.Bey diye tanıştırdı Ahmet Reis. Tokalaştık, hoş geldin dedi Muhsin Kaptan. Kısa bir tanışma faslı oldu ama bu kısacık an bile yetti onu sevmeme. Pompacı Torik Mehmet Muhsin Kaptana ve reise hitaben bu uşak bana yardımcı olsun da yetiştireyim onu dedi. Canıma minnet bildim bu teklifi. Muhsin Kaptan tamam dedi, yalnız normal vardiyaya çıkar ama seninle çalışır.Böylece başladı tankercilik eğitimim. İki tane ustaların ustası öğretmenim vardı. Pompacı Torik Mehmet ve 2. kaptanım Muhsin ağabey. Ben o gemide ve o müstesna insanın rahle-i tedrisinden geçerek öğrendim tankerciligi. Allah için bî hakkın da verdim mesleğin hakkını. Muhsin ağabeyim o geminin 148 adet tahmil ve tahliye valfını öğretmedi bana, beynime nakşetti, silinmez yazıyla yazdı ve aradan geçen yarım asırdan fazla zaman zarfında da hayalende dahi olsa hala tahmil ve tahliye yapabiliyorsam bunu o değerli insana borçluyum.

         Muhsin ağabey geminin her şeyiydi. Eğer gemi kendi öz malı olsaydı böyle özveri ile çalışmazdı o derece bağlıydı işine ve mesleğine.       

         Bir gün İskenderun Limanı’nda nato hatına tahliye yapıyorduk. Tabi açıkta, şamandıralarda. Güvertede tahliye yaparken bir taraftanda balık tutuyorduk. Tesadüfen büyük bir deniz kaplumbağası yakalandı. Çekerek bordada su sathına kadar getirdik ama olta ile güverteye alamazdık. Gene muzipliğini gösterdi rahmetli. Hemen maliborda ağını geçirtti hayvanın altından ve hortum vinci ile aldık kamlumbağayı güverteye. Hayvan şaşkın şaşkın güvertede yürümeye çalışırken üstüne bindi Muhsin ağabey o esnada da Nevzat Kaptan vasat güvertede belirdi hepimiz tam siper kaçıştık ama Nevzat Kaptan öfke tanrısı gibi bir bakış baktı Muhsin Kaptan’a ve atın şu mendebur hayvanı denize diye gürleyip girdi kamarasına. O anda Muhsin ağabey koca geminin ikinci kaptanı değil de elma çalarken bahçe sahibine yakalanan bir çocuktu sanki.

         Vazife aşkı yüzünden evine bile gitmezdi, gidemezdi. Süvari, üçüncü, dördüncü evlerine gider Muhsin ağabey sırtında tulum devamlı güverte de valflarla boğuşup dururdu. Ben Bostancı’da oturuyordum onunda. Evi Cadıbostanı’ndaydı. Bazen evine öteberi filan yollardı benimle. Sen git, yarında istirahatlisin öbür gün gel derdi. Öylede alçak gönüllü bir insandı işte.

 

         İzin zamanım geldi ve izine ayrıldım. Sonra da bir araya gelemedik Muhsin ağabeyle ama devamlı haberleşiyorduk. Ben telsiz zbt. olmuştum ama kaptan olabilmem için o zamanki mevzuat gereği usta gemici olarak hayat-ı bahriyemi tamamlamam gerektiği için yeniden gemici olarak çalışmaya başladım ve evlenip Almanya’ya gittim. Tabi bu arada Muhsin ağabey süvari olmuş ve uzak doğunun bir limanında, hangi liman olduğunu hatırlamıyorum gemiye gelen kadınları gemiye almamış ve acenta gemiyi yanaştırmamış. Malum uzakdoğunun bazı limanlarında bu iş hemen hemen  devlet politikası olduğu için gemiyi yanaştırıp yük işlemlerini yapmamışlar en nihayet işletme işe el atmak zorunda kalmış. İşte böyle ciddi ve vazifeşinas bir Kaptandı benim Muhsin ağabeyim.

         Yıllar, yıllar sonra süvari oldum ve Kargem Feribotu ile Samsun Limanı’na geldim. Okullar ara tatilindeydi. Eşim ve kızım yanıma gelmişlerdi ve ailece Samsun’da dolaşıp gemiye dönmüştük. Baktım pruvamızda bir başka feribot yanaşmış. Lumbar ağzında vardiyacı, süvari bey misafirleriniz var gemiyi geziyorlar dedi. Kim acaba filan derken restoranda bir takım üniformalı adamlar gördüm. Arkaları bana dönüktü ama denizci oldukları belliydi tabi. Yaklaştım ve o anda ayak sesleri üzerine geri  dönen misafirlerin ortasında Muhsin ağabeyimi gördüm. Yanında baş mühendisi ve zabitleri ile ilk defa Samsun’a gelen gemimi görmeye ve Kaptana hoş geldin demeye gelmişler. Böyle de ince düşünceli bir insandı benim Muhsin ağabeyim. Bir an ikimizde şaşırdık. Bir zamanların ikinci kaptanı ve gemicisi uzun yıllar sonra bir limanda iki kaptan olarak karşılaşmıştık. Hemen koşup ellerine sarıldım, öptürmemek için çok direndi ise de zorla öptüm. İlk sözü ‘’ Ulan senin burada ne işin var’’ oldu. Tabi benim ikinci kaptanım, salondaki personelim kendi kaptanlarına pervasızca ulan diye hitap eden ve bu insanın karşısında saygı ile hazır ol da duran kaptanlarına şaşkınlıkla bakarken rahmetli, arkadaki eşime dönüp kız sen bu hergelenin eşi misin dedi. Millet şok oldu. Evet Muhsin ağabey, dedi eşim. Bu sefer Muhsin ağabey şaşırdı. Sen beni nereden tanıyorsun, dedi. Ağabey evde bir resminiz var eşimin çalışma masasında ve isminizi hiç düşürmez ağzından deyince Muhsin ağabeyim ‘’ Kız bu herife dikkat et, seni üzmesin. Vallaha ona dünyayı dar ederim’’ deyince millet iyice şok oldu. Bütün ısrarıma rağmen yemeğe alıkoyamadım. Kalkacaklarını sebep göstererek gemilerine gittiler. Tabi iskele başına kadar gerekli hürmet ve saygı ile uğurladım kendilerini ve dört saat sonra Rusya’ya müteveccihen hareket ettiler. Bu benim Muhsin ağabeyimi son görüşüm oldu dünya gözüyle.

         O zamanlar daha cep telefonları yaygınlaşmamıştı. Ben evine telefon edip Muhsin ağabeyimden haber alabiliyordum. Sonra bir gün eşi hanımefendi beni aradı. Tuncay, Muhsin Panama’ya yaklaşıyor on güne kadar limanda olacakmış. Seni yanına istiyor. Hemen yarın şirkete git, gereken talimat verilmiş, seni bekliyorlarmış dedi. İtiraz kimin haddine? Tamam yenge inşallah sabah gidiyorum, dedim ve verilen adrese gittim. Esasında bir kimyasal tankerde çalışıyordum ve on beş - yirmi gün sonra gemiye dönmem gerekiyordu ama madem Muhsin ağabey beni ikinci kaptan olarak istiyordu itiraz hakkım olabilir miydi?

         Personel müdürü ve şirket sahiplerinden birisi karşıladı beni. ‘’Madem ki süvarisiniz ve çalışıyorsunuz neden Muhsin Kaptan’ın yanına ikinci kaptan olarak gitmeyi kabul ediyorsunuz’’ sualine; bakın beyler dedim, benim kaptanlığım filan önemli değil, çağıran Muhsin Kaptan’sa emre icabet etmemek benim için dinden çıkmakla eş değerdir. Madem Muhsin ağabey çağırdı ve beni ismen istedi, değil ikinci kaptan reis olarak, gemici olarak dahi giderim deyince ‘’ Peki kaptan ne maaş talep ediyorsunuz ‘’ diye sordular. Beyler dedim galiba anlatamadım. Ben iş istemiyorum. Muhsin ağabey istediği için işi kabul ediyorum, onun için maaş önemli değil. Ne isterseniz verin ve hatta isterseniz para da ödemeyin. Yeter ki Muhsin ağabeyimin isteği yerine gelsin dedim. O zaman, ‘’Peki kaptan, biliyor musunuz? Muhsin Kaptan üç tane ikinci kaptan değiştirdi. Siz onunla çalışabilecek misiniz?’’diye sordular. Gülümsedim. beyler dedim, Muhsin ağabey çağırdıktan sonra hiçbir şey konu edilmez ve emre itaat edilir. Merak etmeyin. O zaman şimdi adını hatırlayamadığım şirket ortaklarından olan o zat dayanamadı, personel müdürüne baktı ve evet dedi bu gemiye de iki deli yakışır. Aradan üç - dört gün geçti. Nurgül Yenge aradı. Tuncay gitmiyorsun. Muhsin ağabeyin aradı, söyle Tuncay’a gelmesin. Bende iniyorum Panama’da dedi. Bende izin hitamında döndüm gemime. Ve bir gün bir denizcilik dergisinin arka sayfalarında rastladım Muhsin ağabeyimin vefat haberine. Yine aceleciliği tutmuş, evinden çıkıp gemiye gitmek üzere asansöre binerken sekte-i kalpten irtihal etmiş. İşte böylece bir kaptanımızı daha uğurlamış olduk gök gemisine dönüşsüz seferlerini ifa etmesi için.

         Ben kalemim kifayet ettiğince bir kaptanı, bir beybabayı anlatmaya, tanıtmaya çalıştım. Belki bir gün gök gemisine tayin olunca beni de anlatan çıkar umudu ile ukbay_ı bâlâya dümen tutmuş bütün beybabalara ve meslektaşlara selam olsun efendim.

 

Fotoğraf: H. Tuncay Alpman © Copyright