A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

CORONA, TURİZM VE SAHİL KENTLERİ

09 Haziran 2020, Salı 10:50
reklam yerim makale içi

Corona illeti musallat olduğunda, Cumhurbaşkanının bizzat kendisi “Corona’dan sonra başka bir dünyada yaşayacağımızı, hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını” söyledi ve aynen de öyle olacak.

Corona ile birlikte birçok sektör sıkıntıya girdi. En başta da Turizm ve Havayolları. Turizmin olmadığı noktada havayollarının iş seyahati yapanlar ve kargo dışında kullanılmayacağı basit mantığından hareketle, havayollarının oldukça büyük bir müşteri kitlesini kaybedeceği açık. Dünyadaki çok sayıda havayolu şirketi iflasını şimdiden verdi bile.

Turizm’de ise halen ayağa kaldırma çalışmaları devam ediyor. Çünkü turizm DÖVİZ demek. PARA demek. İtalya ve İspanya, coronadan yedikleri darbe nedeniyle 2020 de turizm faaliyetlerini askıya aldı. Sonra Avrupa ülkeleri için açtıklarını söylediler. Bu iki ülkeye ilaveten aralarında TÜRKİYE’nin olduğu çok sayıda ülke için turizm büyük bir gelir kaynağı. Çok sayıda insanın ekmeğini turizmden kazandığı belirtiliyor. YADA ÖYLE ZANNEDİLİYOR.

GERÇEK ŞU : Turizm Türkiye’de genel hatları itibariyle SAHİL KENTLERİNDE yoğunlaşmış bir faaliyet ve DENİZ VE YAZ turizmidir. Özellikle dış turistler yaz aylarında buralara akın ederler. Tatil köyleri ve oteller tur şirketleri ile anlaşmıştır. Gelen dış turist tatil köyleri ve otellerden kolayına dışarı çıkmazlar. Geceleri, akşam yemeğinden sonra, deniz ve güneş ile yorulmuş turistler animasyon gösterileri ile oyalanır ve dışarı çıkmaz. Ancak otel ve tatil köylerinin düzenlediği gün içi turlara katılırlar. Yani yöre esnafına pek para bırakmazlar. Öyle elle tutulur alışveriş yapmazlar.

Genelinde tatil köyü ve otel şeklinde tanımladığımız, çoğu devasa büyüklükteki tesislerde çalışan yöre ahalisi mevsimlik işçidir ve çok düşük ücretlerle, çoğunlukla asgari ücretle çalışırlar. Devamlı, 365 gün çalışan pek azdır. Esasen bu çalışanların başkaca gelirleri vardır ve nüfusun o kadar da büyük çoğunluğunu oluşturmaz.

Turizmden esas para kazananlar seyahat acenteleri ile otel ve tatil köylerinin sahipleridir ve onlarında hatırı sayılan bir kısmı yabancı şirketlerdir ve bunların merkezi Türkiye dışındadır. Turistten kazanılan paranın büyük kısmı Türkiye dışında kalır. Bunlar Türkiye’den yaptıkları tedarik için ve maliyeti karşılayacak kadar Türkiye’ye para transfer ederler. Doğru dürüst vergi bile ödemezler. Hatta bu iş o noktaya gelmiştir ki, bu tesislere yıllardır Türk müşteri bile kabul edilmemektedir.

Turizmden esas para, yerli turistten kazanılmaktadır. (YERLİ TURİST tabiri bana göre çok yanlış. Çünkü Türk’ler Türkiye’de istediği yere giderler. Ülkenin asli sahipleridir. Onlara sadece TATİLCİLER desek yeter. Tabii bu sadece benim fikrim.) Tatilciler, çoğunlukla sadece Türk’lere çalışan küçük otel ve pansiyonlarda konaklarlar. Buralarda oda+kahvaltı sistemi caridir. Türk’ler öğle ve akşam yemeklerini dışarda yerler yada mutfak tahsis etmiş pansiyonlarda kendileri pişirip yerler. Dışarda dolaşan, alışveriş yapan, dondurma yiyen, yemek yiyen, bir yerde oturup dinlenirken birşeyler içen Türk’lerdir. Yerli esnafa para bırakan çoğunlukla Türk’lerdir.

Sahil Kentlerindeki esnaf geçimini kent ahalisinden sağlar. Turizm mevsimindeki kazancı ekstradır ve rakamsal olarak çok da büyük değildir.

Esasında, bu konuda bir istatistiki çalışma yapmak gerekli. Bankaların hangisinde ne kadar yabancı sermaye var, hangileri % 100 yabancı sermayeli, hangileri % 100 yerli sermayeli biliniyor. Otel, tatil köyü gibi hakikaten çok büyük tesislerin hangilerinin yabancı sermayeli olduğu biliniyor mu? Türkiye’ye hangisinin ne kadar döviz getirdiği, hangisinin kurumlar vergisi ödediği hakkında düzgün bir çalışma yapıldı mı?

Turizm PARA demek. Aynı zamanda ÇEVRE KİRLİLİĞİ demek. KALABALIK demek. PAHALILIK demek.

Yaz aylarında nüfusu artan sakin sahil kentlerinde, KENT SAKİNLERİNİN ÇOĞUNLUĞU İÇİN HAYAT ÇOK ZORDUR. Kalabalıktan kent merkezine inemezler, serin akşamlarda yürüyemezler. Çay içmek için oturacak bir yer bulamazlar. Üstelik her şey pahalıdır. Plajlar kalabalık ve pistir. Çevre pistir. Gelen turistler her yeri kirletirler. Kentin sakinliği filan kalmaz.

Bu sahil kentlerinin sakinlerinin hatırı sayılır bir kısmı, büyük şehirlerden sakin ve yavaş yaşam için göç etmiş emeklilerdir. Yaz aylarında neredeyse eve kapanırlar. Ne yavaşlamış bünyeleri, ne cüzdanları, nede dinlenmek isteyen beyinleri bu curcunaya katlanamaz.

Corona illeti gelince, turizm ile alakası olmayan ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan kent sakinleri çok memnun oldular. Çünkü turizm bitti. Çevre ve deniz temizlendi. Tenha sahil kentleri YAŞANIR OLDU. Bu durum böyle devam ederse fiyatların düşeceğine ilişkin bir umutları dahi var.

Özellikle Ege ve Akdeniz’in sakin kıyı kentlerinde yaşayan, turizmden kazanç sağlayan az sayıdaki insan dışındaki kent sakinleri şimdi görgüsüz, tepeden bakan, kendini beğenmiş ve pis yabancı turistlerin Türkiye'ye gelmesini istemiyor. Hatta onlara, tıpkı bize yaptıkları gibi VİZE UYGULANMASINI istiyor. "BİZE BİZİM İNSANIMIZ YETER" deniyor.

Bu kent sakinleri artık Türkiye’ye yabancı turistin VİZE ALARAK gelmesini ve sadece PARALI YABANCI TURİSTİN gelmesini istiyor. Parasız, çulsuz, serseri, her türlü hastalığı taşıyan esrarkeş takımının Türkiye’ye girmesini istemiyor. Güzelim koyların fuhuş ve uyuşturucu müptelalarının meskeni olmasını istemiyor. Türkiye’ye gelecekse, kaliteli ve paralı yabancı turistin gelmesini istiyor.

Aslında, yabancı turistin gelmesi artık oldukça zor. Corona Türkiye’de gerilerken (henüz bitmedi ve bu yaz bitmeyeceği anlaşılıyor.) Avrupa’da gerilerken, DÜNYADA DAHA YENİ BAŞLIYOR. Güney Amerika ile Afrika ülkelerinde ve Hindistan’da, Rusya’da yükseliş dehşet boyutlarda ve henüz salgının başlarındalar. Sınırların Avrupa dahil dünyaya epey bir müddet kapalı kalacağı düşünülürken, bir anda açılacağı açıklandı. Sınırların erken açılması Türkiye için bir felaket olabilir.

Bakmayın siz Hollanda’lı turizm acentesinin temassız turizm ilanlarına. O firma Türkiye’de kendisine ait otelleri doldurmaya çalışıyor. Belki başarılı da olur. Tabii Türkiye sınırını açarsa. Ama hangi turist hapishane gibi bir otele gelmek ister? Veya Türkiye sınırlarını açtığını kabul edelim. Hangi ülkeden hangi yabancı böyle bir dönemde tatil için yola çıkar?

Corona'dan sonra, sahil kentleri bir müddet sakin kalacak gibi ve bu kentlerin sakinleri bu durumdan çok memnun. SAHİL KENTLERİNDE AÇILAN HALKIN GÖZÜ AÇILDI VE ARTIK TURİST İSTEMİYOR.

Deniz turizmine gelince, bir teknede ne sosyal mesafe olur, ne maske. Hayal görmeyelim ve olmayacak duaya amin demeyelim. Tekne personeli testten geçti. Testlerden biri yanıldı. Veya tekneye binen müşterilerden biri süper bulaştırıcı ise tur sonunu düşünmek bile istemiyorum. Tekneye binenlerin bir veya birkaç aile olması bu durumu değiştirmez.

Ancak, turizmi tekrar canlandırma çabalarının olduğu bir vak’a. Görünen o ki, turistik sahil beldeleri BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA. Üstelik bu sahil kentlerinin ahalisinin önemli bir kısmı bu günlerde maskeyi ve sosyal mesafeyi unutmuş gibiler. Sanki turist gelmesin diye kendilerine virüs bulaştırmak ister gibi bir halleri var. Hayırlısı diyelim.