A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Hanefi Kaptan

29 Kasım 2023, Çarşamba 14:33
reklam yerim makale içi

Kaptan sefer gemisi ile İskenderiye’den Livorna’ya gidiyorduk. Gece  geç saatlere kadar salonda oturup geyik muhabbeti yapmış sonra da çekilip kamaralarımıza yatmıştık. Nasip olursa sabah öğlen saatlerinde Livorna’da olmayı umuyorduk. Ne zaman yatarsak yatalım sabah 07.30’da yemek salonunda olmak gibi bir adetimiz vardı. Oturup kahvaltımızı yapar saat 08.00’de ben köprüye çıkardım, Çarkçıbaşı Cemal de makinaya inerdi. İkinci Kaptan Hanefi ağabey de şartlar müsaade ederse vardiyayı bırakır katılırdı bize.

O gün gene mutat saatte buluştuk salonda ama Hanefi ağabey gelmedi. Etrafta balıkçılar var herhalde deyip düşmedim üzerine. O sırada salonun kapısında aynı zamanda üçüncü kaptanın vardiyasını da tutan telsiz zabiti göründü. Uykusuz ve yorgun yüzünden bir şeylerin ters gittiğini anladım.

-  ‘’Hayırdır’’ dedim.

- ‘’Süvari Bey, Hanefi ağabey vardiyaya gelemedi, ben tuttum vardiyayı.’’ dedi.

- ‘’Oğlum, insan kaldırmaz mı?’’ deyince

- ‘’Efendim, mühim değil. Ben Hanefi ağabeyi merak ettim.’’ derken merdivenlerde bir gölge belirdi. Baktık sağ ayağını güçlükle sürükleyen bir Hanefi ağabey kokuluklara tutunarak sürüklenmekle yürümek arası bir şekilde merdivenlerden inmeye çabalıyor. Fırlayıp kollarına girdik ve o anda fark ettik çehresindeki tahribatı. Ağzı tamamen çarpılmış, sağ gözü yarı kapalı, yüzünün sağ tarafı tamamen hareketsiz, konuşması bir takım anlaşılmaz laflardan ibaret.

Ç/B Cemal’le bakıştık, ikimizin de nutku tutulmuştu. Yılların verdiği bir profesyonellik ile çok ani bir karar vermem gerektiğini düşündüm. Sağlık konuları hakkındaki, bilhassa gemid ki sağlık konuları hakkında ki bilgilerimi süratle düşündüm. Ne yapabilirdim, imkanlarım nelerdi? Derhal sıhhı yardım almam gerektiğine karar verdim. Bu gibi felç durumlarında ilk yardım çok önemliydi. Rahmetli babamı da böyle kaybetmiştim. Cemal’e ‘’atla makinaya’’ dedim ve hiçbir şey düşünme, ne yakıt, ne makine. Verebildiğin son yolu ver makineye. Hiçbir şeye acıma. Personele döndüm, ‘’bir gemici benimle gelsin köprüye, kalanlarda rahatlatın efendi kaptanı, su içirin, kolanyayla ovun bileklerini filan ve de sakın uyutmayın, konuşturun devamlı.’’ deyip fırladım köprüüstüne.

Derhal mevki tesbiti yapıp verdim telsiz zabitine ve acil sıhhı yardım mesajı vermesini söyledim. Livorno’ya 63 mil yolumuz kalmıştı ve en az altı saatlik yolumuz vardı. Bu tip bir hastalıkta bu altı saat çok uzun bir zamandı. Derhal en yakın limana yönelmeliydik. Hemen haritaların başına koştum. Elimde sadece genel harita vardı. En yakın liman gemi trafiğinin olmadığı bir balıkçı limanı, daha doğrusu balıkçı barınağı olan Porto Venare idi. Bu arada telsiz zabiti devamlı sıhhı  imdat mesajını tekrarlıyordu fakat henüz bir cevap alamamıştı. O zamanlar Avrupa’da bile işler şimdiki kadar seri ve komplike yürümüyordu. Eh İtalya’da bir Akdeniz ülkesiydi neticede.

Hemen rotayı Porto Venera’ya çevirdim, yeni rota verdim. O sırada B/Ç’de gemiye bon yolu vermişti. Egzoslar deli gibi uğulduyor, gemi resmen uçuyordu. Sürat 13.5 mile çıkmıştı ki bu sürat bu eski gemi için bir nevi intihar demekti. Kim bilir silindir hararetleri kaça çıkmıştı ama bunları düşünecek halde değildim. Bu halde bir saate kadar limanda olabileceğimi hesapladım, daha da erken varabilirdim ama sonuçta genel harita ile seyir yapıyordum. Portolon yoktu, mecburen birazdan yol kesmek zorun da kalacaktım. Demirlemek filan bayağı zaman kaybedecektik. Telsiz zabitine ‘’sen devam et, ben bir aşağı inip Hanefi kaptana bakayım.’’ dedim.

 

Hanefi ağabeyin durumu stabildi. Konuşma yeteneğini az çok muafaza edebiliyordu ve güçte olsa konuşmasını anlayabiliyorduk. Tekrar köprüye çıktım ve reise  benimle gelmesini söyledim. Reise ‘’hemen servis botunu maynaya hazırlayın. Yağını, yakıtını bolca koyun. Yedek yakıt alın, uzun palamarlar koyun tekneye. İki gemici hazırlansın. Baret, temiz tulum, can yeleği giysinler. Göndere yeni sancak takın. B/Ç’ye de söyle hazırlansın. Makineyi de çalıştırıp ısıtın, demir atar atmaz botu mayna edin.’’ dedim. Aceleyle kamaraya inip tıraş oldum, resmi elbiselerimi giyip çıktım köprüye, el telsizlerini kontrol ettim. Yedek pillerini aldım yanıma. Gemi süratle Porto Venera’ya yaklaşıyordu. İtalya ve sıhhı yardım istiyorum sancaklarını toka edip yol kestim. Dediğim gibi portolonlarım yoktu ve iskandil yadımı ile seyir yapıyordum. Balıkçı barınağının girişine doğru yarım yolla.

Yol kestim. Ağır yola düşürdüm gemiyi, girişe 15 gomina kala ağır yola alıp sancak demiri yarım kilit kaloma ettirdim. Mendirek girişine altı gomina kala stp. edip 3 gomina mesafede funda edip 5 kilit kaloma edip makine tamam işaretini verip fırladım güverteye.

Reis ben gelene kadar Hanefi ağabeyi sedyeye yatırıp botun içerisine yatırmış ve botu mayna ettirip çarmıhın altını bağlatmıştı bile. O sırada Cemal de geldi. Tertemiz giyinmiş, apoletlerini de takmıştı.

- ‘’Evrakları aldın mı telsiz zabitinden?’’dedim.

- ‘’Süvari Bey, hadi gidelim. Her şey tamam.’’ dedi. Hemen peşpeşe indik bota, serdümen anında yol verdi mendirek içierisine.

Hanefi ağabeye döndüm. ‘’Yahu hani bu akşam şaraplama yapacaktık, oldu mu şimdi bu?’’ dedim.

- ‘’Olsun be Süvari Bey, bir ayağa kalkayım da gene içeriz. Merak etmeyin.’’ dedi yarım yamalak.

O sırada barınağa girip rıhtımda toplanan kalabalığın önüne yanaştık. Siren çalarak gelen iki polis minibüsü kalabalığı yararak yaklaştı. Botta sedyede yatan Hanefi ağabeyi, açıktaki gemiyi, iki resmi elbiseli adamı gören polisler kibarca İtalyanca bir şeyler söylediler, anlamadım tabi. İngilizce olarak ‘’Şu gördüğünüz geminin kaptanıyım. Livorno’ya gidiyorduk. İkinci kaptanım felç geçirdi, yardım istedim, cevap alamadım. Bu gibi durumlar da çok acele tıbbı yardım gereklidir, onun için hastayı en yakın yer olarak buraya getirdim. Buyurun bunlar acenta detayları ve gemi evrakları.’’ dedim.Teşekkür edip hemen minibüsün telsizinden acele acele bir şeyler söyleyip hastayı rıhtıma çıkarmamızı söylediler. Etraftaki halkta yardım etti ve bir anda Hanefi ağabeyi rıhtıma çıkarttık. Tam o anda da ambulans geldi siren çalarak. Anında sıhhı ekip duruma el koydu. Tamamen profesyonelce ve derhal Livorno’ya gideceklerini söyleyip hastanenin adresinin yazılı olduğu matbu bir evrakı elime tutuşturdular.

- ‘’Sayın doktor, ben gemiyi Livorno’ya götürmeye mecburum. Ancak akşama gelebilirim hastaneye. Mümkünse ve polis de izin verirse B/Ç’de sizinle gelebilir mi refakatçi olarak?

- ‘’Polise sormamız lazım.’’ dedi. Gene İtalyanca bir şeyler konuştular. Sonra polis bana dönerek ‘’Tamam kaptan. Ç/B’nız refakatçi olarak gidebilir. Yalnız biliyorsunuz formaite işte, evrakların bizde kalması lazım. Limana gelince sizi karşılayıp evraklarınızı teslim ederiz.’’ dedi.

- ‘’Hiç sorun değil, teşekkür ederim.’’ deyip atladım bota. Biz makineyi çalıştırmadan ambulans Livorno’ya doğru yola çıkmıştı bile.

Rıhtımda toplanan insanların selamları ve el sallamaları arasında gemiye doğru dümen kırdık. Talimat verdim telsizle, gemiye çıkmadan ana makine çalışıp demir viraya başlanılmıştı bile. Direk mataforanın altına geldik, baş kıç kancalarını takıp viraya başladıkları anda ağır yol ileri komutu verip, güverteye ayak basar basmaz koştum köprüye.

Saat 16.20 sularında sağlimen yanaşıp 17.30’da bütün resmi formaliteleri ifa ile hastaneye gidiyordum acentanın arabası ile.

Hastahane şehrin biraz dışında, deniz kenarında, bahçesi bol çiçekler içinde, dört katlı güzel bir binaydı. Üçüncü kat koridorunda hastanın odasına doğru giderken Çarkçıbaşı Cemal’le karşılaştım. Cemal gene her zamanki neşeli ve vurdumduymaz halini takınmıştı.

- ‘’Ne oldu ulan?’’ dedim.

- ‘’Süvari Beyİ boşa telaşlanmayın. Bu seferde yırttı kefeni.’’ dedi.

- ‘’Oğlum, adam felç geçirdi. Hastaneye zor yetiştirdik, sendeki şu rahatlığa bak be.’’

- ‘’Süvari Bey, ambulansta gerekli her şeyi yaptılar. Burada da röntgen, elektro filan her şey yapıldı. Serum filan verildi, kalacağı odaya getirilip tam yatağa alınacağı sırada yardım eden hemşirelerden birinin kalçasını avuçlayınca millet bastı kahkahayı. Doktor, tamam dedi. ‘’Sende bu yaşam tutkusu varsa bir haftaya kalmaz ayaklanırsın.’’

Sonra doktorla da konuştum. ‘’Kaptan çok iyi yapmışsınız. Yarım saat daha gecikseydiniz çok geç olacaktı ama şimdi durum tamamen kontrol altında. Bir felç durumu var. Fizik tedavi ve antremanlarla rahatça ayağa kalkıp yürüyebilecek. Konuşma yeteneği süratle yerine gelecek, hiçbir hayati tehlikesi yok, çok hafif bir araz kalabilir ama bunun dışında hiçbir sorun yok.’’ dedi.

Teşekkür ettim her şey için. El sıkışıp ayrıldık.

Acentaya gidip şirketle konuştum. Kaptan dediler. ‘’Ne gerekiyorsa en iyisinin yapılması için acentaya gereken talimat verildi. Küçük oğlunu da refakatçi olarak yarın yanına yolluyoruz. Vizesi birazdan gelecek. Merak etmeyin, geçmiş olsun. Sizi de tebrik ederiz durumu çok güzel değerlendirip acil karaya çıkarmakla Hanefi kaptanın hayatını kurtardınız.’’ dediler.

Ben yükü tahliye edip Cezayir için yük almak üzere Cenova’ya hareket ettim. Hareket öncesi Hanefi ağabeyin yanına gittim. Üç gün içinde mucize olmuş gibi bayağı iyileşmişti. Morali yerindeydi,k onuşması bayağı düzelmişti.

Hanefi Kaptan 15 gün sonra döndü Türkiye’ye. Şirket evine kadar bütün seyahatini programlamış gayet rahat bir şekilde İskenderun’a ulaşmasını sağlamıştı. Bir daha denize çıkamadı Hanefi Kaptan.

Bir yıl kadar sonra başka bir gemi ile İskenderun’a gittiğimde evine gittim. Çok sevindi. Rusya’dan seamen kulüplerden haber sordu. Sonra döndüm gemiye. Hafif felçli olarak iki yıl kadar daha yaşadı, sonra onunda tayini çıktı, ordinosunu aldı gök gemisine…

Sanırım şimdi gemi revirinde ki hemşireleri sıkıştırıyordur vakit buldukça.

25.05.2008 Sarınaz

Girit  -  Suda            

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.