A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Odesa'da Kaçan Gemici (2. Bölüm)

05 Şubat 2024, Pazartesi 11:46
reklam yerim makale içi

Hanifi kaptanın tansiyonu vardı, sinirlendi mi çehresi kıpkırmızı olurdu. Çektim kenara.

- ‘’Nedir ulan Ruşen senin derdin?’’ dedim.

- ‘’Efendim nişanlım gebe, benim çocuğum olacak. Kaptan efendi izin vermiyor.’’ dedi.

- ‘’Neye izin vermiyor oğlum?’’

- ‘’Efendim nişanlımı Türkiye’ye götürmek istiyorum. Efendi kaptan gemiye almıyor.’’ dedi.

Karşımdaki insan normal moddan çıkmış sadece iç güdüleri ile hareket eden bir kişiydi ve mantıklı konuşma olasılığı yoktu.

- ‘’Nerede oğlum nişanlın?’’ dedim.

- ‘’Ha orayadur, o odunların arkasunadur ha.’’

Git çağır şu kızı bakayım dedim, fırlayıp çıkmaya yeltendi.

- ‘’Dur, dur’’ dedim. ‘’Sen bekle burada, ben bir gidip göreyim şu kızı.’’

Rıhtıma indim, yirmi - otuz metre önümüzde ki kereste yığınının ardında bekleyen kızı gördüm. Biraz ötesinde beraber oldukları aşikar olan bir gençle göz teması yapmadan birlikte olduklarını aleme ilan edercesine bekliyorlardı. Ama neyi? Hoş bunu da anlamamak olanaksızdı ya. Bizim salağı nasıl yolacaklarını planlıyorlardı muhtemelen. Direkt kızın yanına gittim. Biraz benden biraz da üstümdeki üniformadan çekindiler, her ne kadar demokrasi gelmiş ise de Rus halkı daha üniforma korkusundan kurtulamamıştı. Genç hiç karışmadı. Bizimle alakası yokmuş gibi davrandı ama gözünü de üstümüzden alamadı.

- ‘’Ne istiyorsun Ruşen’den?’’ dedim.

- ‘’Capitan ben bir şey istemiyorum. Beni burada bekle, gelip seni alacağım.’’ dedi ve gemiye parasını almaya gitti. Bende bekliyorum işte.’’

- ‘’ Peki’’ dedim. ‘’Kaç aylık hamilesin?’’

- ‘’Altı ay bitmek üzere captain.’’

Çıktım gemiye, acenta aramış. Kontrol yarım saate kadar geliyormuş. Ruşen’i çağırdım. Sen bu kızı kaç zamandır tanıyorsun dedim.

- ‘’Efendim, geçen gelişimizde tanıştık, aşık olduk birbirimize.’’

Ya sabır çektim. Kısa bir hesap yaptım. Elli iki,hadi elli üç ,hadi iki ay olsun…

- ‘’Peki oğlum’’ dedim. ‘’Sen manyak mısın? Kız altı aylık hamile, siz tanışalı iki ay olmuş. Peki ulan bu kız kedi cinsi midir ki senin çocuğun oluyor?’’

- ‘’Olsun efendim. O çok temiz bir kız, ben biliyorum. Çocuk da benim çocuğum.’’ deyince ‘’Defol ulan karşımdan salak, kafasız’’ dedim. Bunu bırakmayın sakın diye vardiyacıya emir verip salona geçtim.

Biraz sonra vardıyacı geldi. ‘’Süvari Bey, kontrol geliyor efendim.’’

- ‘’Tamam’’ dedim. ‘’Alın buraya sonra bana haber verirsiniz.’’

Kontrolu yaptık, personel sayımında Ruşen yok. Ara, tara yok herif. Vardiyacıyı çağırdım.

- ‘’Beybaba iskeleye yaklaşmadı bile, vallahi bir yere ayrılmadım. acaba bordadan mı atladı? dedi.

Doğru yahu bu hiç aklımıza gelmedi. Geminin küpeşteleri rıhtımdan  en fazla iki metre ki Ruşen buradan rahatça atlayabilir.

- ‘’Tamam’’ dedim kontrole. Bu herif zaten problemli idi, mutlaka kaçmıştır. Yapın muamelesini lütfen.’’

Zabıtlar filan tutuldu, liman cüzdanı ve pasaportunu teslim ettim polise.

Hemen hemen bir yıl kadar sonra Karaköy’de limanın arka sokağında saçı sakalı birbirine karışmış, pejmürde kıyafetli birisi yanaştı yanıma.

- ‘’Beybaba, karnım çok aç. Ne olur bir çorba parası versene. Vallahi iki gündür gırtlağıma lokma girmedi.’’ Dedi.

Dikkatlice baktım ve o zaman tanıdım benim aşığı.

- ‘’Ulan ne oldu da kaçtın gemiden? Hani o kızla evlenecektin?’’ deyince,

- ‘’Param gemideydi Beybaba. Kal burada, evlenelim.’’ dedi. Siz gemiye almadınız, ben de ona inandım. İskeleden çıkamayınca bordadan rıhtıma atlayıp kaçtım. Buluştuk kerestelerin arkasında. Kapıdan kolaylıkla çıktık. Kapıdaki bir asker için kardeşim dedi. Evine gittik. Yemek filan yaptı. Paranı alabildin mi gemiden diye sorup duruyordu. Al, bak dedim hepsi burada. Tamam canım şimdi şuraya saklayalım, yarın gider bankaya yatırırız dedi. Nasılsa evlenecektik. Olur dedim. Sonra yemek hazırlamaya başladı. Bir yere telefon etti. Yarım saat kadar sonra kapı çalındı, gelen asker kardeşiydi. Nöbeti bitmiş yemeğe geldi. Yemekte kardeşi içki içiyordu, bir şişe içki getirmişti. Bana sevgilim ben hamileyim içmemem lazım, sen iç diye bana hep içki ikram ediyordu. Uyumuşum. Sonra uyandım ki ıssız bir ormandayım. Uzakta ışıklar filan var ama neredeyim bilemiyorum ki. Üstümde ceketim bile yok. Saatim filan kayıp. Yola doğru gittim sonra ne kadar zaman geçti bilmiyorum şehre doğru yürürken bir polis arabası gelip bir şeyler sordu, alıp götürdüler beni. Attılar içeri. Sonra ertesi gün Türkçe bilen biri geldi, anlattım olanları. Kızın evini göster dediler . Nerede bulamadım. Bir yığın yazı filan yazdılar, imzalattılar. Sonra da attılar hapse. Üç ay kadar sonra konsolosluktan birisi geldi. O da biraz kalıp bir, iki sual sorup gitti. Ellerime kelepçe vurup bir gemiye bindirdiler. Kaptan da kilitledi beni kamaraya. Gemi İstanbul’a gelince polis gelip aldı beni. Götürdü emniyete. Çok sopa attılar neden kaçtın gemiden diye. Liman cüzdanımı filan vermişler polise. Sonunda inandılar bana. Son defa sopalayıp attılar sokağa. Hiç bir yerde iş bulamadım. Liman cüzdanımı da vermediler. Böyle işte.’’ dedi.

Acısam mı,acımasam mı,gülsem mi bilemedim. Eline bir elli lira sıkıştırdım, gitti kendi yoluna. Dedim ya Allah insanın aklını alacağına canını alsın daha iyi…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.