A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

VATANSIZ ADAM

11 Ocak 2020, Cumartesi 18:50
reklam yerim makale içi

 

Bundan yıllarca evvel, tahminen bin yıl filân, 5o’li yılların başlarında ilkokul talebesi iken cennet mekan öğretmenlerimizin telkin ve yönlendirmesi ile bir okuma alışkanlığı edinmiştik. Elhamdülillâh bu alışkanlığım yıllar boyu katlanarak devam ettiğinden hayatta hiç yalnız kalmadım. Asosyal hayatımda uzun seferler boyunca hep okudum ve mütenevvir oldum, eşim yıllar boyunca gazete biriktirmekten usandı. Aylar boyu süren seferler hitamında eve geldiğim zamanlarda o biriken gazeteler balyalar halinde gemiye taşındı, sonra sefer esnasında muntazaman sıraya sokuldu, okundu, gerekli yazılar kesilip dosyalandı ve gene eve getirilip arşivimde yerini aldı. Bana bu okuma zevkini kazandıran ve yepyeni ufuklara açılmamı sağlayan şimdi hepsi masal olmuş değerli öğretmenlerimi sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum. O rahmetliler ne ismi malum vakıfta yetişmişlerdi, ne de imam hatip mezunuydular. Bizlere çeşitli hurafeler yerine Atatürk inkilaplarını öğretir ve Cumhuriyetin nimetlerini anlatırlardı. Erkekler tertemiz giyimli, sakalsız, her gün sakal tıraşı olan boyunları kravatlı; hanım öğretmenler ise genelde tayyörlü, hafif makyajlı elleri değil ayakları öpülesi eğitim gönüllüleri idiler. Hepsinin mekanları cennet olsun. Nurlar içinde uyusunlar. Ne mutlu onlara ki eğitimin bugünkü halini göremeden terk-i hayat eylediler. Neyse fazla konuşup da ürkütmeyelim vak vakları.

 

         Efendim o zamanlar şimdiki gibi bilgisayar, cep telefonu tablet vb. gibi abukluklar olmadığı gibi çocuklara yönelik fazla kitap, mecmua gibi yayınlarda yoktu. Biraz daha ileriki yıllarda Teksas-Tom miks-Zagor ve bunlara benzer yayınlar piyasada görülmeye başladıysalar da onları almaya o zaman ki bütçemizde yetersiz kaldığından birbirimizden alır münavebe ile okurduk ve mütenevvir olurduk. Resimli çizgi roman demeyiniz, ne demişti Turgut Özal biz Semra ile Tommiks, Red Kit filan okuyoruz demek ki devlet büyüklerimiz bile bu yayınları okuyarak bilgileniyorlarmış. Bana gelince bilgilenip, bilgilenmediğimi bilemem tabi ama yılların, hatta asırların öncesinden bir hikaye cahil kafamın kim bilir hangi köşesinde sıkışıp kalmış ve unutulamadan bugünlere kadar gelebilmiştir. O zaman ki Çocuk Sesi isimli zamanın en güzel çocuk mecmualarından birinde kıraat etmiştim. Hiç unutmuyorum. Benim harçlığım bu mecmuaları edinmeye kifayet etmediği için arkadaşım Ayşegül Kanat’tan ödünç alır hemen okuyup iade ederdim. Altmış  yıl mukaddem görmediğim bir arkadaş, rahmetli fabrika müdürü Yaşar Bey ile Mediha teyzenin tek evlatlarıydı Ayşegül. Nereden nereye. Şimdi ey kariyun-u kiram bahse konu hikayeye gelince.

 

         Kim yazmış, kim tercüme etmiş bilmiyorum, aramadığım yer kalmadı ama maalesef bir kopyasına ulaşmakta nasip olmadı.

 

         Efendim Amerikan Donanmasında bir subay var. Gencecik. gv.teğmeni sanırsam. Olay Amerikan iç savaş yıllarında geçiyor. Ateşli, vatansever, atik ve cevval bir subay. Taal zaman, ruh zaman bir takım siyasi olaylara karışıp iktidara ters düşen akımlara kapılan ve gene iktidara muhalif bir kişinin peşinden giderek vak vak ları ürküten bu subay mahkemeye verilerek yargılanır. Tabi hakimler ateşli bir savunma yapan bu gencecik subayın ne mahkemede gösterdiği iyi hali göz önüne alırlar ne de cezasını para cezasına tahvil edip takside bağlarlar ve hükmün açıklanmasını geri bırakırlar, o zamanlar her halde Sing Sing ceza ve tevkif evi de açılmamış olacak ki Amerika’dan nefret ediyorum, bir daha Amerika’nın adını anmak ve duymak istemiyorum diyen zavallı adamı ömür boyu Amerikan karakol gemilerinde hiçbir görevi olmadan yaşamaya ve Amerika hakkında hiçbir şey duyup konuşmamaya mahkum ederler. Devir 1800 sonları olduğu için TV filan olmadığından, radyo emekleme aşamasında bile bulunmadığından bu hükmü uygulatmak çok kolay olacağından Philip Noyan adında ki bu kişiyi bir karakol gemisinde sefine bend eylerler. Gemidekilere kesin talimat verilmiştir. Kimse kendisi ile Amerika hakkında konuşmayacak, kimse kendisine Amerika ile ilgili bilgi vermeyecektir. Gemide serbetçe gezecek üniformasını giyebilecektir. Yalnız Düğmelerinde Amerikan donanma arması olduğundan onlar bile çıkartılmış kendisine sıradan, düz düğmeli melbusat verilmiştir ve buda mürettebat arasında düz düğme lakabını almasına vesile olmuştur. Bu ahvalde yıllar geçer, bulunduğu gemi görevini bitirip üsse dönerken hiç karaya ayak basmadan bir başka gemiye kavanço edilir ve yıllar gelip geçer. Gün gelir yaşlanır, hastalıklar başlar ve vatan hasreti bir illet-i seretan gibi bütün benliğini kaplar. Kimse kendisi ile  Amerika hakkında konuşmamakta, sorduğu sorular cevapsız kalmaktadır. Yıpranmış vucüt daha fazla dayanamaz, ölüm döşeğinde olduğunun bilincindedir ve gemi doktoru muayene için kamarasına girdiğinde irkilir, kamaranın her yanı Amerika ile ilgili kendi yaptığı resimler ve objelerle doludur. Yalvarır doktora ve Amerika ile ilgili bilgi ister. Doktor son demlerini yaşayan bu zavallı adamdan esirgemez insanlığını ve Amerika ile ilgili bütün güncel haberleri iletir. Memleketin geldiği refah seviyesini, her yanın demir ağlarla örüldüğünü, birkaç eyaletin daha federasyona katılıp bayrağa yeni yıldızlar eklendiğinden filan bahseder ve hasta adam bu haberleri dinleyerek mutlu ve mesut terk-i can eder. Ertesi gün de bütün mürettebatın katıldığı bir dini merasim ile Amerikan bayrağının altında ki ceset denizci örf ve adetlerine uygun olarak ayağına bağlı bir ağırlık ile denize tevdi edilir son uykusunu uyumak üzere.

 

         Behey dinazor eskisi, bunak Kaptan dersiniz şimdi. Ne var ki bu hikayede dersiniz. Demek ki asırlar öncesinden okumuş olduğum bu hikayeyi unutamamam benim kaderimin de zavallı Philip Noyan’la parelellik göstermesi değil mi bir bakıma? Philip Noyan bir politik olay neticesinde çarptırıldığı vatandan istirdat edilme cezasını ömür boyu çekmiş ve vatana hasret olarak terk-i hayat etmiştir. Bana gelince hamdolsun asla vatandan istirdat edilme korkum yoktur. Evimin bahçesinde bir gemi direği ve çatısında ise bir işaret direği, denizci tabiri ile noel ağacı mevcuttur ve puruva direği gizinde keza noel ağacının sancak sereninde de birer adet milli sancak gururla dalgalanmaktadır. Bu bayrakların altında rahat, huzur içinde asude bir ömür sürmek imkan dahilinde ise de iş hayatında yaşadığım haksızlıklara isyan etmem ve personelimin hakkını aramam sonucunda bir menfaat düşkünü armatör ve şerefsiz,üç kağıtçı ve taşıdığı yabancı bir devlete ait pasaporta güvenerek bana kimse bir şey yapamaz diyen dolandırıcı bir kiracının kumpasına gelmeyerek ,kaptan senin ve çarkçıbaşının toplam alacağını bankaya yatırdık diyerek dekont ve çeklerimizin fotokopilerini dahi gemiye gönderen, personelin alacağı ne olacak dediğimde personeli kovun. Siz alın paranızı ve ayrılın gemiden teklifini kabul etmeyip tüm personel ve kendi alacaklarımı da peşinen tahsil ederek gemiden ayrılmam sonucu adım İTF'ci kaptana çıkmış ve kıçlarının altında ki koltuğu kaptırmamak için denizci kisvesini taşıyan, bir çoğu denizden gelmiş olmalarına rağmen denizcilikle alakası olmayan ve armatör kıçı yalamaktan baş kaldırıpta denizciliğin örf ve adetlerini yerine getirmekten imtina eden masa başı godoşları almış beni kara listeye. İftihar ediyorum. Bana iş vermiyorlar. Ben emekli olalı 36 sene oluyor. Ben denize sevdalı değilim. Deniz benim yaşam alanım gemi ise eşim, sevgilim, karım, canım, bir yere çatsa,bir yanı çizilse ondan fazla canı yananı, ,İşte bu godoşlar beni yaşam alanımdan ayırarak işsiz bırakmadılar, yaşam damarlarımı körelttiler. Allaha ve devletime hamdolsun ki kapımda domuzum eksik, tabiri caiz ile. Hiç bir maddi beklentim yok çalışmak için. Ben gemide yaşamak istiyorum, Philip Noyan gibi gemide can vermek istiyorum, gök gemisine imam efendinin musalla limanından değil, bir tahta üzerinden ayağımda bir ağırlıkla denize atılmak  suretiyle gitmek istiyordum. Ama olmadı. Günümüzde cenazeyi denize atmak yasak. Ama gemide ölmek yasak değilki. Son nefesime kadar büyük aşkımın kollarında yaşamak, onun koynunda uyuyup, uyanmamak istiyordum. Olmadı, oldurmadılar. Olsun buda geçer. Geçer ama delerde geçer. Şimdi mübarek mabadınıza kına yakın. Hem de hint kınası yakın ki uzun zaman muafaza etsin rengini. Bir Tuncay kaptanı İTF yaptı diye diskalifiye ettiniz ama unutmayın ki bu denizde gezen her kaptan,her zabit,her zabit namzedi ve bütün personel makinecisi, gemicisi, aşçısı, kamarotu velhasıl gemi adamları, denizcilerin hepsi ve yetişenler, yetiştirilenlerin hepsi bugün gök okyanusuna becayiş etmiş efsane kaptanların Şefik Goğen, Zeynel Abidin Doran, Kürt Ziya, Kür Nevzat, Muhsin Yurdal, Seyfi Gezen ve adlarını sure ezberler gibi ezberlediğimiz diğer kaptanların, Efsane olmuş gemicilerin, makineci arkadaşların ruhlarının bedenlerinde şekil bulduğu aslan gibi denizcilerdir. Birgün gelecek bu denizciler bir çatı altında birleşerek tek bir yürek, tek bir kuvvet olarak aralarında ki yalakaları devre dışı bırakıp karşınıza dikildiğinde acaba ne yapacaksınız? Şimdi hav hav lara taş çıkartırcasına armatör karşısında tabasbusunuzun simgesi olan kuyruklarınızı nerelerinize kıstırıp, nereye savuşacaksınız. Ben görmem. Yaşım 79’u geçti. Ama gümbür gümbür gelen yeni nesil denizcilerin ayak sesleri afakı sardı, dinleyin ve duyun duyması gerekipte duymamazlığa getirenler. Unutmayın.

         Gün doğmadan Nesime-i şebden neler doğar.