İstanbul
09 Ekim, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

DENİZ SAVUNMA HARBİ TARİHÇESİ

19 Ağustos 2023, Cumartesi 17:02
reklam yerim makale içi

Yirminci yüzyılın başlarında, balon ya da hava gemisi olarak adlandırılan (zeplin) silahların kara ve deniz saldırılarında kullanılması ve ağır mühimmat, yangın bombası ve şarapnel gibi farklı cephane çeşitleriyle saldırı düzenlemeleri neticesinde Avrupa’da hava savunma silahları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu dönemde Krupp, Erhardt ve Vickers Maxim, 47 mm, 65 mm, 75 mm ve 105 mm top adaptasyonları gerçekleştirmiştir.

1913 yılına gelindiğinde, yalnızca Fransa ve Almanya sahrada balonlar ve hava araçları ile çarpışmaya yönelik silahlar geliştirmiş, hava savunmanın askeri organizasyon sorunlarına eğilmiştir. Bu sırada Kraliyet Donanması, seri atışlı 3-inçlik (QF 3- inch) ve seri atışlı 4-inçlik (QF 4-inch) hava savunma silahlarını ve ayrıca birçok şekilde monte edilebilen Vickers 1-librelik hızlı ateşli “pom-pom”’ları (Vickers 1-pounder QF "pompom") savaş alanına çıkarmıştır.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlarında hava savunmaya duyulan ihtiyaç, elde bulunan ekipmanın yeteneklerini aştığından, savaşanlar standart topları hava savunmaya uyarlamak durumunda kalmıştır.

1925 yılında İngilizler, Vickers tarafından üretilen, mekanik ve analog bilgisayar destekli hava savunma tahmincisi No:1’i (Mechanical Analogue Computer Predictor AA NO: 1) kullanmaya başlamıştır. Bu cihaz, hedef irtifası bilindiğinde, operatör tarafından hedefi takip edebilme, yön, yükseliş açısı ve tapa tanzimini tahmin etme özelliğine sahipti.

1920’lerin sonunda İsveç ordusu, Bofors şirketine donanma için 40 mm’lik hava savunma silahını ürettirmiştir. Hafif, seri atışlı ve güvenli dört tekerlekli taşıma sistemi de kısa bir süre sonra geliştirilmiştir. Basit olarak 40 mm’lik olarak bilinirken, 2. Dünya Savaşından sonra 17 farklı ülkede kullanılmaya başlanmıştır. İsveçli 40 mm Bofors topu 2. Dünya Savaşında iki taraf için de hizmette kullanılmış, savaşın her noktasında yer almıştır. Günümüzde sahil güvenlik gemileri üzerinde hâlen bulunmaktadır.

1930’larda katı roket yakıtları Sovyetler Birliği ve İngiltere’de üretilmeye çalışılıyordu. İngiltere’de hava savunma atışına ilgi büyüktü ve kesin vuruş için güdüme ihtiyaç olduğu belirlenmişti. Ağır teçhizat ya da tel engel içeren hedeflere karşı kullanılan savaş başlığına sahip 2 inçlik roketler, havaalanı gibi daha küçük hedeflere karşı alçaktan uçan ya da pike bombalaması yapan uçaklara karşı kullanıldı. 3 inçlik roket çalışması İkinci Dünya Savaşı başlayana kadar devam etti.

İngilizler, İkinci Dünya savaşında, toplara ek olarak ayrıca güdümsüz füzeleri de hava savunma silahı olarak kullanmıştır. İngilizler evlerine binlerce roket namlusunu yerleştirmişti; bu ne kadar etkileyici görünse de yalnızca birkaçı hedefe isabet ediyordu.

Normandiya Çıkarmasının (7–30 Haziran 1944) ilk ayında 682 düşman sortisi esnasında Amerikan hava savunma topçuları 92 adet Alman savaş uçağını saf dışı etmeyi başarmıştır.

14 Mart 1945’e gelindiğinde Amerikalıların 64 adet 90 mm’lik, 216 adet 40 mm’lik, 24 adet 37 mm’lik top ve 228 Quad 50 silahı ile yaptığı savunmada 442 Alman sortisinde 142 Alman uçağı düşürülmüştür. Almanlar bu sortilerde köprüyü yıkmayı başaramamıştır. Alman Hava Kuvvetleri; 2. Dünya Savaşı boyunca 14.938’i Almanya üzerinde olmak üzere 29.953 uçağını kaybettiğini, bunların içinden 2.598 adedinin hava savunma silahları tarafından yok edildiğini bildirmiştir. İkinci Dünya Savaşı başladığında, Almanlar 2.600 ağır ve 6,700 hafif flak topu ile dünyadaki en geniş hava savunma sistemine sahipti.

Savaş sonrası analizleri, iki taraf da en gelişmiş hava savunma sistemlerini kullansa dahi, bombardıman uçaklarının büyük çoğunluğunun (yaklaşık % 90) hedeflerine ulaştığını ortaya koymuştur. Savaş sırasında oldukça zor bir durum oluşturmuş olsa da, nükleer bombanın ortaya çıkması ile durum dramatik olarak değişmiş ve artık tek bir uçağın bile hedefe ulaşması kabul edilemeyecek hale gelmiştir.

Güdümlü füzenin icadı ile birçok şey değişmiştir. Almanya’nın güdümlü füze üretme çabaları savaş sırasında sürmüş olsa da kullanıma sunulacak seviyeye getirilememiştir. Bu çabalar, İngiliz karşı savunmasını geçecek kadar geliştirilememiştir. Savaş sonrasında yapılan birkaç yıllık geliştirme ile bu silahlar pratik hale gelmeye başlamıştır. ABD, kendi savunma sistemlerini Nike Ajax füzeleri ile geliştirmiş ve daha büyük hava savunma silahları kaybolmaya başlamıştır. Aynı şekilde SSCB de SA-2 Guideline hava savunma sistemlerini geliştirmiş ve büyük toplara olan ihtiyaç ortadan kalkmıştır.

Toplar ve füzeler arasındaki bu yer değiştirme, 1960’larda başlamış ve 90’larda modern ordularda neredeyse tamamının yeri değişmiştir. İnsan kullanımlı füzeler ya da MANPAD’lar 1960’larda tamamen kullanılabilir hale gelmiş ve gelişmiş ordularda en ufak topların bile yerini almıştır.

Savaş uçaklarının taarruz ve istihbarat amacıyla gemilere karşı kullanılması gemilerin yeni bir muharebe tarzıyla tanışmasına neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nda özellikle Pasifik cephesindeki gelişmelerle birlikte, savaş gemilerinin en büyük düşmanının gemiler değil, savaş uçakları ve denizaltılar olduğu anlaşılmıştır.

Modern gemi bazlı hava savunma sistemlerinin yetersiz kaldığını ve anti gemi füzesi yüklü savaş uçaklarının yaptığı tehdidi göz önüne seren en önemli savaş 2 Nisan 1982 Falkland Savaşı oldu. Arjantinlilerin elindeki A-4 Skyhawk, Super Etendards, Mirage ve Mirage bazlı IAI Daggerler ile İngilizlere ait iki muhrip, iki fırkateyn, birkaç çıkartma gemisi batırılmış, sekizden fazla yardımcı gemiye hasar verilmiştir. Bu başarıda Fransız yapımı havadan atılan Exocet füzesinin rolü büyüktür. 1982’de Falkland Savaşında hava savunma maksatlı olarak, Arjantin Silahlı Kuvvetleri, Oerlikon GDF–002 35 mm ikiz namlulu ve SAM Roland gibi zamanının en iyi batı Avrupa silahlarını, İngilizler ise daha yeni üretilen Stinger füzelerini kullanmıştır.

20. yüzyılın son çeyreğinde ve 21. yüzyılda artan akıllı mühimmat kullanımı havadan gelen tehditler için ciddi bir güç çarpanı oldu. Buna karşın başta uçaklara karşı koymak için farklı çaplarda uçaksavar toplar kullanılsa da daha sonraları hava savunma füzelerinin de gelişmesiyle, birincil görevi, alan hava savunması yaparak filodaki diğer gemileri korumak olan gemiler yapılmaya başlandı.

Geçmişten Günümüze Türk Donanmasının Hava Savunma Harbi Kabiliyeti

Türk donanmasının gemi konuşlu hava savunma tarihi, Osmanlı donanmasına kadar dayanmaktadır. Osmanlı Devleti, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sonrası Almanya’dan Brandenburg sınıfı ön dretnotlar olan SMS Weissenburg ve SMS Kurfürst Friedrich Wilhelm’i (TCG Barbaros ve TCG Turgut Reis) 1910’da satın aldı. Bu gemilerde belirgin bir hava savunma silahı yoktu. Üstlerindeki 88 mm Sk L/30 topları bu görev için uygun olabilecekse de topların yönelim açıları bu iş için yetersizdi. Bu görev, büyük oranda sonradan eklenen portatif makinalı tüfekler ile yapılıyordu.

 

TCG Yavuz Kruvazörü, aslen 1912’de göreve başlayan Alman Moltke sınıfı savaş kruvazörü, SMS Goeben’dir. Goeben, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde meşhur Akdeniz kaçışı sonunda Osmanlı Devleti’ne tandem gemisi Midilli ile sığındı ve 16 Ağustos 1914’te satın alındı. Asıl görevi filonun hava savunma güvenliğini sağlamak olmasa da üstünde uçaklara karşı silahlar mevcuttu. TCG Yavuz, dönemin teknolojisi gereği henüz radarlar icat edilmese de tespite yardımcı olmak amaçlı projektöre sahipti. Yavuz gemisinin en büyük hava savunma silahı 88mm’lik 70 derece yükseliş açısına sahip ve 9-10 kg’lık mermileri dakikada 15 adet olarak 9.150 metreye yollayabilen SK L/45 topuydu. Bunun dışında makineli tüfekler de kullanılmıştır. Her ne kadar başlardaki silah donanımı, ömrünün son yarısında yetersiz bir hava savunma vadetse de daha sonradan 40 mm’lik ve 20 mm’lik uçaksavar bataryalarıyla güçlendirilmiştir.

1947 yılında emekli edilen Mecidiye ve Hamidiye kruvazörlerinin hava savunma kabiliyetleri göz önüne alındığında gemilerin hava savunma amaçlı kullanabildiği 6 adet Elswick 47mm ve 6 adet Maxim 37 mm hızlı atım topu vardı.

Cumhuriyet donanmasının kuruluşunda akıllı bir planlama izlenmiştir. Türkler, devlet yapısı ve politik strateji olarak sömürge arayışındaki bir emperyalist devlet olmadığından kuruluş mantığı alan savunması ve kara saldırısından çok, kendisine yönelecek düşman gemilerini batırmak üzerine bir strateji kurulmuştur. Bu yüzden büyük gemilere değil muhrip ve denizaltılara yatırım yapılmıştır. Muhripler dönemin ve sonrasında İkinci Dünya Savaşı’nın çok işlevli gemileriydi. Büyük platformlara göre yüksek hızları ve taşıdıkları büyük gemileri bile dakikalar içerisinde batırabilecek torpidoları ile büyük bir tehditti. Bununla da kalmayıp üstlerindeki hızlı atımlı toplarla filoyu hava tehditlerine karşı da koruyorlardı.

Bu dönemde Kocatepe ve Adatepe isimli 1931 tarihli İtalyan yapımı muhriplerde 3x 40mm L39 Vickers- Termi yapımı hava savunma topu mevcutken buna ek olarak makineli tüfeklere de sahipti. Söz konusu 40mm top aslında Vickers’ın 1915’te lanse ettiği ve bir süre sonra lisans altında İtalyanlar tarafından da üretilen QF-2 Mark 2 topudur. 980 gramlık yüksek patlayıcılı mühimmatı dakikada 200 atım ile 1000 metre menzile atabiliyordu.

1949’da Türk donanmasına katılan Amerikan muhripleri Gelibolu, Gaziantep, Giresun, Gemlik, temin edildiği dönemin en önemli silah yüklerinden birisine sahipti. 2x2 namlu formasyonunda 4 adet 40 mm Bofors marka hava savunma silahına sahipti. Gleavesler bu kabiliyetini 7 adet 20 mm Oerlikon topla destekliyordu. 20 mm/L-70 Oerlikon topu 123 gram mühimmatı dakikada 320- 450 atımla 914 metre efektif 4,3 km maksimum menzile atabiliyordu.

Yine 1949 yılında Türk donanmasına katılan İngiliz M-Sınıfı Alp Arslan, Kılıç Ali Paşa, Mareşal Fevzi Çakmak ve Piyale Paşa olarak adlandırılan muhripler, donanmamızda radar donanımlı alınan ilk gemiler olmaları nedeniyle saygın bir yere sahiptir. Söz konusu gemiler üstlerinde 27 km menzilli Type 290 arama radarı ile 16 km menzilli Type 285 atış kontrol radarı taşıyordu. Bu donanım, söz konusu gemilerin hava savunma kabiliyetlerini ciddi oranda arttırıyordu. Gemilerin hava savunma silahı donanımlarında ilk başlarda çeşitli tipte (120-102-40-20-12,7 mm) hava savunma silahı varken Türk donanmasına girişinden hemen önce geçirdiği modernizasyon ile 3x2 düzende 6 adet 120 mm çok amaçlı top ile hava hedeflerine 19 km gibi uzun bir menzilde karşı koyabiliyordu.

1967-1969 yılları arasında Türk donanmasına katılan 5 adet ABD muhribi TCG İstanbul, TCG İzmir, TCG İzmit, TCG İskenderun ve TCG İçel, donanmamızda ciddi anlamda hava savunma gemisi diyebileceğimiz gemilerdendi. Bu gemiler, üzerlerinde 41 km menzilli Mark 12 arama radarı ile 11 km menzilli Mark 37 atış kontrol radarı taşıyordu. Gemilerde 11,3 km menzilli 5 adet 130 mm Mark-12 topu mevcuttu.

Cumhuriyet dönemindeki ilk ciddi savaş gemisi inşası olan TCG Berk ve TCG Peyk, gövde olarak ABD’li Claud Jones’a benzese de silah ve sistem olarak farklıydı. 370 km menzilli SPS-40 hava arama radarı ve 31 km menzilli SPG-50 atış kontrol sistemine sahipti. 1 Adet 76 mm topa sahip gemi bu topla 9 km menzile dakikada 45-50 atış yapıyordu. Buna ek 40 mm topla da yakın hava savunması sağlasa da aslen bir denizaltı avcısıydı.

ABD’den transfer edilen ve Tepe sınıfı fırkateyn adını alan TCG Muavenet, TCG Adatepe, TCG Kocatepe, TCG Zafer, TCG Ege, TCG Karadeniz, TCG Trakya fırkateynlerinin 1993-1994 yıllarında Türk donanmasına katılmasıyla beraber donanmamız, güdümlü füzeye sahip olmuştur. Asıl amacı denizaltı avı olan bu gemiler, 463 km menzilli AN/SPS-40 arama radarı ile 110 km menzilli AN/SPG-53 atış kontrol radarı taşıyordu. Gemiler dakikada maksimum 40 adet atım yapan 1 adet 127 mm otomatik topunun menzili 15 km olan gemi 1 adet de 20 mm Phalanx yakın hava savunma top sistemine sahipti. Esasen hava savunması, öz savunma üzerineydi.

ABD’den transfer edilen ve Gabya sınıfı fırkateyn adını alan TCG Gaziantep, TCG Giresun, TCG Gemlik, TCG Gelibolu, TCG Gökçeada, TCG Gediz, TCG Gökova, TCG Göksu isimli 8 adet fırkateynin 1997- 2003 senelerinde Türk donanmasına katılmasıyla beraber donanmamız ilk ciddi alan hava savunma kabiliyetine sahip hava savunma füzesine sahip olmuştur. Asıl amacı denizaltı avı olan bu gemiler, AN/SPS-49 arama radarı (Daha sonra 4 adedine 3 boyutlu Smart-S Mk2 radarı takıldı) ile CAS atış kontrol radar sistemi taşımaktadır. Gemilerin hava savunma silahı donanımlarına bakmak gerekirse dakikada maksimum 85 adet atım yapan 1 adet 76 mm otomatik topunun menzili 16 km olan gemi 1 adet de 20 mm Phalanx top sistemi kullanmaktadır. Güdümlü hava savunma füzesi olarak 32 adet 48 km menzilli SM-1 füzesi ve 4 adedinde de fazladan 8x Mk-41 dikey atım lançerine yerleştirilmiş 32 ESSM füze sistemi bulunmaktadır. Milli GENESİS Savaş Yönetim Sistemi ile modernize edilen gemiler zamanının önemli hava savunma gemileridir.

Yavuz sınıfı fırkateynler olan TCG Yavuz, TCG Yıldırım, TCG Fatih, TCG Turgutreis gemileri Türk donanmasının Genel Maksat Fırkateyni ihtiyacını karşılamak amacıyla 1985-1988 yılları arasında üretilmiştir. Söz konusu gemiler AWS-06 arama radarı ve STIR atış kontrol radarlarına sahiptir. Gemi modern savaş uçaklarına karşı 1 adet 127 mm top taşımakla beraber 8 atışa hazır ve yedekleri olan Sea Sparrow hava savunma füzesine sahiptir. Bununla birlikte geminin son hat öz savunması, 3 adet 25 mm çok namlulu CIWS sistemi olan Sea Zenith sistemi ile sağlanmaktadır.

Barbaros sınıfı fırkateynler, TCG Barbaros, TCG Oruçreis, TCG Salihreis ve TCG Kemalreis gövde olarak Yavuz sınıfını andırsa da hava savunma silah ve sensörlerinde ciddi bir değişiklik gösterecektir. Modernizasyonlarla Smart-S Mk2 arama radarı ve ikinci arama radarı olarak MAR-D radarı ile Akrep atış kontrol radarına sahiptir. Gemilere Phalanx ve GÖKDENİZ CIWS entegrasyonu yapılmaktadır. Track I olarak adlandırılan 2 gemi 8’li, Track II olarak adlandırılan 2 gemi de 16’lı dikey atım lançerine sahiptir. Bu lançerlerden 32-64 arası ESSM füzesi atılabilmektedir. Türk donanmasının aktif, en modern firkateynleridir.

Ada sınıfı korvetler, Türkiye’nin milli gemi üretim programı olan MİLGEM kapsamında 2008- 2017 yılları arasında üretilen TCG Heybeliada, TCG Kınalıada, TCG Burgazada, TCG Büyükada korvetlerinden oluşmaktadır. Gemide Smart-S Mk2 arama radarı ve Sting EO Mk2 atış kontrol sistemi mevcuttur. Gemide, dakikada 120 atış yapabilen 1 adet 76 mm baş topuna ilave olarak üstündeki 21 füzesiyle geminin yakın hava savunmasını yapan 1 adet RAM sistemi mevcuttur.

Türk donanmasının hava savunma kabiliyetine bakarken, inşası devam eden İ-Sınıfı Fırkateyn Projesi ve yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen TF-2000 hava savunma muhribinin de kendi öz savunma sistemlerinin yanında üzerlerine konuşlanacak milli dikey atım hava savunma füze sistemleriyle donanmamızın hava savunmasına sağlayacağı büyük katkıyı da göz ardı etmemek gerekir.

Türk donanmasının ana hava savunma yükünü her biri 32 adet SM-1MR füzesi taşıyabilen 8 adet Gabya fırkateyni yüklenmektedir. Yavuz sınıflarındaki daha kısıtlı imkânlara sahip Sea Sparrow füzesi bir yana daha gelişmiş imkânlara sahip ESSM (Evolved Sea Sparrow Missile) füzesi, uzun menzilli hava savunma sisteminden daha çok süpersonik güdümlü mermilere odaklı bir hava savunma sistemidir. SM-1 MR füzesi güncel etkinliği bilinmese de gerek eskimeye yüz tutması gerekse de mevcut kabiliyetleri, artık işlevselliği eski bir teknoloji olmuş güdüm sistemi ile yeni bir varise ihtiyaç duymaktadır. Mevcut havadan denize yönelen tehdidin boyutunun artması Türk donanmasının güçlü bir hava savunma gemisine ihtiyacı olmasına sebebiyet vermiştir. Bu yüzden Türkiye, yaklaşık 166 metre boyunda 8500+ ton ağırlığında TF-2000 Hava Savunma Muhribi Projesini yürürlüğe almıştır. Yüksek menzilli AESA, X bant ÇFR ve AYR radarları ve IFF antenine sahip olması öngörülen geminin, 64 adet dikey atım lançerinde barındıracağı SİPER Ürün-1, SİPER Ürün-2, Hisar O+ gibi hava savunma füze sistemlerine ayrıca Gökdeniz CIWS sistemi ve PDMS alçak irtifa hava savunma sistemine sahip olması öngörülmektedir.

İ-sınıfı fırkateynler, 16’lı dikey atım lançerleri, Hisar füze sistemleri ve yüksek menzile sahip Cenk AESA Arama radarıyla kayda değer bir hava savunma performansı gösterebilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti donanması Osmanlı donanmasından bu yana gemi bazlı hava savunma kabiliyetini deneyimlemiş bir kuvvettir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan gelişmeler savaş uçaklarının, savaş gemilerinin en büyük düşmanlarından birisi olduğunu göstermiştir. Gelişen donanma ve hava savunma kabiliyetleri düşünüldüğünde; güçlü, bağımsız ve teknolojik açıdan sınırlandırılmamış devletlerde hava savunma özel görevine sahip gemiler ortaya çıkmıştır. Türk donanmasında ise gerek ekonomik gerekse de savunma sanayiindeki eksikliklerden dolayı, genellikle hava savunma kabiliyeti olan su üstü muharebe ve denizaltı savunma harbi kabiliyetli gemilerin kullanılması tercih edilmiştir. Fırkateynlere geçildiğinde ise yine çok fonksiyonlu ekonomik firkateynlere sahip olunduğu görülmektedir. 1974’ten sonra başlayan ve son 20 senede doruk noktasına ilerleyen savunma sanayiindeki atılımlar, Türk donanmasına kendi gemilerini tasarlama ve alt sistemlerini üretme imkânı sağlamıştır. Böylece Ada sınıfı gibi sınıfının en iyi denizaltı savunma harbi korvetleri ve TF-2000 gibi ağır görev odaklı ve devasa muhripler yapılmış ya da projelendirilmiştir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Deniz ticaret41 yasında