A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Odesa'da Kaçan Gemici (1. Bölüm)

01 Şubat 2024, Perşembe 12:10
reklam yerim makale içi

Her zaman derim ki Allah insanın aklını alacağına canını alsın daha iyi. Trabzon’un dağ köylerinden birindendi gemici Ruşen. Askerliğini bahriyeli olarak yaptığı için de tezkeresini alınca tanıdıklarının yardımı ile bir gemici tezkeresi uydurmuş, daima ucuz ve gözü açılmadık gemici arayan bir simsarın yardımı ile şirkette iş almış ve benim gemiye atanmıştı.

Kırk altı numara ayaklarına bol gelen ayakkabılar giyer, paytak paytak yürür, kürek gibi ellerinin bağlı olduğu kollarını rastgele sallar, bu arada ellerini sağa sola vurur, canı yanar dolayısıyla basardı küfürü. Orta boylu, topluca, ablak mı ablak bir suratın ortasında tam bir Karadenizli hafifçe sağa meyilli kanca bir burun, sarkık dudakların kapattığı kefeki bağlamış dişlerle mülemma bir ağız, devamlı asabiyetten kıpkırmızı bir çehre de sarı sarı tüy mü sakal mı olduğu belirsiz seyrek kıllar, çini mavisi derinlere batmış bilye gibi iki çipil ve çapaklı göz ve de yer yer yoluk  yoluk seyrek saçlar. Bir kot pantolon üstüne giyilmiş lacivert bir anorak, ayağında botlar ve elinde ufak bir çanta ile güverteye ayak bastı.

Kumkapı’da ikmal yapıyorduk. Personel eksikti, kış aylarındaydık. Eksik olan güverte personelinin tamamlanması içir bir gemici gönderilmesini talep ettim şirketten. Bulmuşlar işte bu Ruşen’i. Kağıdı var mı,var. Tamam işte , kimdir, nedir, necidir, nerelerde çalışmış, iş bilir mi, tecrübesi var mı diye sorup dinlemeden hadi bakalım, hayırlı olsun, al sana 40 dolar da avans, bu da ordinon doğru gemiye.

Güverte de 2. Kaptan Hanifi ağabey ile konuşuyor ve VHF ile yolda olduğunu bildiren acenta motorunu bekliyordum. Dışarı çıkıp eve gidip sabah da erkenden gemiye dönerek vira edip yol verecektim Odesa’ya. Acenta motoru gemiye yanaştı bir, iki kişi çıktı gemiye ama ilgilenmedim dogrusu. Vakit çok dardı ve sabah erkenden hareket edecektim. Sorunum bir önce sahile varmaktı, hemen yol verdirdim Karaköy’e doğru.

Sabah erkenden döndüm gemiye, Boğaz geçiş sırası aldık VTS’den, bir buçuk saat sonra hareket etmemiz lazımdı ki Boğaz girişinde zamanında olabilelim yoksa VTS adamı fena fırçalıyordu ve bu yaştan sonra da cocuğum yaşındaki çalışanlar tarafından azarlanmak işime gelmezdi. Bir çay içip çıkalım köprüye dedim, bu sırada Hanifi ağabey geldi salona ve ilk sözü ‘’Hoş geldiniz Süvari Bey, gözünüz aydın olsun. Büyük ikramiye size çıkmış, piyango bu piyango.’’ dedi. ‘’Hayır ola yahu ne piyangosu, ne ikramiyesi?’’deyince Hanefi ağabey, ‘’İkramiye Süvari Bey İkramiye. Arasan da bulamazsın böylesini.’’

 

- Yahu ağabey, söylesene be ne piyangosu?

- Ruşen, Süvari Bey Ruşen

- Ne Ruşeni yahu, kim bu Ruşen?

 

Dün gelen gemici Süvari Bey. Ruşen vallahi tam bir piyango hem de büyük ikramiye. Böylesini aramakla bulamazsın. Ne tel dikebiliyor, ne dümen tutmayı daha doğrusu işin i’sini, gemiciliğin ise g’si deyince ‘’Ulan o zaman ne b…k işi varmış gemide ne  halt etmeye gelmiş yahu! Burası baba tekkesi mi?’’ deyince, ‘’Süvari Bey, bir b..k yeme olayı var ama onu Ruşen değil de onu buraya gönderen andavallılar yemiş. Zavallının beş yüz lirasını almışlar simsar parası olarak.’’ dedi.

Doğru söze ne denir!

Devrisi gün Karadeniz’de seyirdeydik. Sağda solda son kontrolleri yapıyor, güzel havadan istifade güvertede geziyordum. Ruşen iki numara anbarın dibinde birden önüme çıktı. Selamsız sabahsız, ‘’Beyim benim saçlarım dökülüyor, ne yapmam lazım?’’ dedi.

‘’Oğlum’’ dedim. ‘’Bir jilet bul. Kafanı kazıt bir arkadaşına iyice. Korkma, bastırsın jileti iyice. Bol bol kanasın kafan sonra aşçıbaşından bir baş sarımsak al, ortasından ikiye kes ve kafana bol bol sür iyice, saçların gürleşir.’’ dedim. Teşekkür edip gitti.

Çay paydosu saatinde personel salonundan acaip sesler geliyordu. Gülme sesleri arasında konuşulan kelimeler anlaşılamıyordu ama Ruşen’in ‘’Uy anam, öleyrum ula pek bi acayip’’ diye serzenişlerini duyuyordum. Bu arada Hanifi kaptanın ‘’Dur ula, oğlum sabret bak. Ne gür çıkacak saçların.’’ diyen sesleri geliyordu. Neyse bozmayayım keyiflerini deyip yavaşça ayrılıp çıktım davlumbaza, bilahare Hanifi ağabey anlattı olanları.

Ruşen kafasını bir güzel kazımış kan çıkana kadar sonra da yarım baş sarımsağı kafasına sürüp ovalamaya başlamış. Tabi kanayan yerler acımaya başlayınca da basmış yaygarayı. Oradan geçmekte olan Hanifi kaptan ne oluyor diyip olaya muttali olunca da ‘’Ula oğlum, Süvari Bey söylemeyi unuttu.’’ deyip bir dolu tuzluğu boca etmiş kafasına ardından da salatalıktaki zeytinyağını. Ruşen’in kafası sarımsak ve tuzdan sebep yanıp, Ruşen de avaz avaz bağırırken bütün personel ve başta da muzip Hanifi kaptan kasıklarını tuta tuta gülerlermiş. Fesüphanallah deyip döndüm işime. Ulan dedim içimden, işe bak. Hadi personel genç diyelim yahu bizim Hanifi kaptana ne oluyor peki?

Odesa’ya gelip salimen aborda olduk. Muameleler tamamlandı. Acenta shore pass’leri getirdi. Şimdi milletin gözü Hanifi kaptanın dağıtacağı shore pass’lerdeydi milletin aklı fikri. Dışarıda daha da açıkcası seamen clup’teki kızlardaydı. Malum 30-40 doları gözden çıkardın mı bir gecelik ilişki yaşayabilirdiniz.

Biraz sonra baktım izinli vardiyacılarla beraber Ruşen de iki dirhem bir çekirdek giyinmiş dışarı gidiyor. Ağzının kenarları iki kulağını geçmişte ensesinde birleşmiş.

Odesa da üç gün kaldık. Dönüş saatınde herkes gemideydi bir tek Ruşen dışında. Sonra o da göründü yanında çok güzel bir kızla beraber. Yahu bu gümrüklü bölgeye nasıl girdi dememe kalmadan bir hışımla girdi gemiye. On dakikaya kalmadan bir poşet elinde çıktı gemiden. Elindeki poşeti ve bir miktar parayı verdi kıza. Kız yanağına alelacele bir öpücük kondurup yürüyüp gitti. Kontrolu beklerken pilotla da konuşayım dedim. Kızı gördüm, gemilere yüklenmek için istif edilmiş kereste yığınlarının arkasında bir gençle kolkola gidiyordu.

Hareket ettik. İstanbul’dan transit geçip Mersin’de tahliyeyi müteakip aynı yerden  Dimyad için yükleme yapıp hareketle limana muvasalat, tahliyeyi müteakip boş olarak portakal yüklemek için Grek limanı olan Nafpilo’ya hareket ettik. Kherson’a portakalları boşaltıp tekrar geldik Odesa’ya. Kalkıştan kırk sekiz gün sonra tekrar Odesa’daydık. Bu arada maaşlarını gemide alanların maaşlarını, avans isteyenlerin de avanslarını dağıtmıştım. Ruşen geçen aydan kalan küsuratlarla beraber 1620 dolar para aldı. Limanda Ruşen gitti ve üç gün görünmedi. Artık polise bildirmeye karar vermiştimki sabah erkenden göründü Ruşen, Hanefi kaptanın bağırması ile indim aşağıya.

Rahmetli Hanefi kaptanın saçları dimdik olmuş, gözleri kocaman kocaman açılmış ‘’Oğlum sen manyak mısın, nasıl olur senin çocuğun?’’ diye bağırıyor. Ruşen de  ‘’Vallahi çok namuslu bir kız efendim. Eli başkasının eline değmemiş, biz evleneceğiz, çocuğu babasız bırakamam ya’’ diyordu.

 

1. Böülümün Sonu

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.