A.S.P.
İstanbul
27 Temmuz, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    35.15
  • ALTIN
    2406.9
  • BIST
    10401.67
  • BTC
    67490.92$

Poti’de ki Çöpçü

13 Ocak 2022, Perşembe 17:20
reklam yerim makale içi

Bire bir yaşanmış gerçek bir öykü.

 

POTİ’DE Kİ ÇÖPÇÜ

Telli I yani eski Esden tankeri ile Poti’ye gelmiştim. Gemi altı bin ton etil alkol yüklüydü. Tahliyeyi müteakip Batum’a gidecektim. Uzun bir müddet Poti Batum Trabzon hattında çalıştığım için bayağı bir çevre edinmiş birçok da arkadaş edinmiştim. Poti’de Kargem feribotu ile rıhtımın en prestlijli yeri olan yolcu salonu önüne yanaşırken şimdi tam karşı rıhtıma yanaştırılmıştım. Tahliye kamyonlara yapılıyor ve hem ağır çalışılıyor ve hem de bu ilkel sistem ile tahliye zaman kaybına sebeb oluyordu. Gene de bu şartlar altında bilamecburiye tahliyeye devam ediyorduk. Hafta sonları cumartesi ve pazar günleri tahliye yoktu.Personel iki gün gönüllerince gezip eğleniyordu.

 

Cumartesi akşamı biz de çıkıp bir restoranda yemek yiyip gemiye dönmüştük.

 

Yanımda eski bir arkadaşım vardı. Akşam gemiyi son bir defa gezip gerekli emirleri vermiş ve çekilmiştik kamaramıza.

 

Sabah kahvaltıya inmeyip hemen liman kapısının dışındaki büfelerde bir nevi gürcü böreği olan haçapuri ile kahvaltı etmeye karar vermiştik.

 

Tahliye olmadığı için pompalar devre dışıydı ve ana jenaratörü de stp. edip liman jenaratörünü devreye aldığımızdan gemide alışık olmadığımız bir sessizlik hüküm sürmekteydi. Yapılacak bir iş de olmadığından gemide ılımlı bir hava esiyordu. Ben de bu havadan istifade ile rahat bir uyku uyuyabilmek umudu ile çekilmiştim kamarama.

 

Venera Poti’li bir hanımdı. Evvelki gemimle Trabzon-Poti-Soçi arasında çalışırken tanışmıştım. Gemide kamarot olarak işe almıştım. İzin hitamında kendi ihtisas alanım olan tankerciliğe döndüm. Venera’da benden sonra ayrılmıştı feribottan. Poti’ye yolum düştükçe buluşmalarımız devam ediyordu işte.

 

Gece bir restoranda yemek yiyip biraz içki almış ve gemiye dönüp yatmıştık. Gemi limanda  olduğu içinde kamara kapısını kilitlemiştim.

 

Bir ara uyandım. Lumbuzdan sızan ışıktan saatin epey ilerlediği anlaşılıyordu. Saate bakmak için komodinin üzerine uzanıyordum ki kamara kapısının sertçe ve acele acele vurulmasi ile kendime geldim.

 

Ne oluyor yahu dedim bu saatte. Sabah sabah iş güç yok, hayırdır inşallah. Fırlayıp açtım kapıyı, vardiyacı gemici “Süvari Bey, hayırlı sabahlar efendim. Sizi rahatsız ettim ama bir adam geldi, general gibi giyinmiş. Kaptan, kaptan diyor. Salona aldım.” dedi.

 

‘’Yahu’’ dedim ‘’Bugün Pazar.’’ Saate baktım 08.35. Çalışma filan yok. ‘’Allah, Allah… Kim bu adam yahu?’’

‘’Bilmem ki Süvari Bey.’’ dedi.

 

‘’Oğlum’’dedim. ‘’Nasıl bir üniforma var üzerinde, beyaz mı?’’

 

‘’Yok efendim, lacivert de pantolonunun yanlarında kırmızı şeritler var. Birde en az 15/16 tane kadar madalyası var göğsünde. Bir de pos bıyıkları var aha böyle kol gibi.’’

 

PSC olsa tek gelmez. Gelse beyaz üniforma giyer. Ayrıca bugün tatil, çalışma yok. Olsa bu kadar erken gelmez. Neyse gidip görelim bakalım şu adamı.

 

‘’Tamam oğlum’’ dedim. ‘’Sen in aşağı o adamı al getir ama biraz ağırdan al da üstüme bir şeyler giyeyim.’’

 

‘’Tamam, baş üstüne Beybaba’’ diyen vardiyacı dönüp gitti.

 

Yatak kamarama girip üzerime acele ile bir pantolan ve kazak geçirdim. Saçıma iki tarak vurdum oturdum yazı masama, kapı vuruldu ve vardiyacı bir adam soktu kamarama ki  hafazanallah.

 

En az iki metre boy, ona orantılı bir gövde gemicinin dediği gibi pırasa püskülü gibi pala bıyık, bembeyaz saçlar, lacivert bir üniforma ama asker desen değil, liman görevlisi desen değil, pantolon kenarlarında dört parmak kırmızı şerit, pırıl pırıl boyalı simsiyah ayakkabılar. Başta hamur tahtası cesametinde bir şapka, siperliğin üzerinde kıpkırmızı bir yıldız. Göğsünde on iki adet kırmız, yeşil kurdeleli pırıl pırıl madalya.

 

‘’Buyrun’’ dedim. Yer gösterdim, oturdu ve daha tanışma faslına geçmemize fırsat kalmadan yatak kamarasının kapısında Venera göründü. Bana bir şey söyleyecekti ki lafı ağzında kaldı. Adama dikkatle baktı, adam ezildi, ufaldı yan döndü yüzünü saklamaya çalıştı. Venera eğildi, adamın çenesinden tutup başını kaldırdı, gözlerinin içine baktı ve öyle bir kahkaha patlattı ki sanırım geminin pruvasından  duyulmuştur.

 

Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama aydınlatıcı bir şey düşünemiyordum. Venera ise makineli tüfek gibi biteviye susmadan konuşuyor hem de gürültülü kahkahalar atıyordu. Bir şey anlayamıyordum ama söylediklerinin pek hayra alamet şeyler olmadığını da farkındaydım. Bilhassa zavallı adamcağız açısından.

Adam da sırtında ki o muhteşem üniforma ve o müşekkel vücuda rağmen ufaldıkça ufalmaya devam ediyordu. Başı öne eğik, ezik ve zavallı bir ifade ile boş boş koyun gözleri ile bakıyor, bakıyor Venara’ya ve tek kelime edemiyordu.

 

Sonunda beni çok şaşırtan bir şey yaptı Venera ve adamın şapkasına okkalı bir tokat patlattı. Şapka fırladı adamın başından. Zavallı gene o ezik ifade ile eğildi şapkasını aldı yerden ve bu sefer başına geçirmeden kucağına aldı.

 

Bu kadarıda fazlaydı Ne de olsa benim gemim de ve benim makamında yapılan bu sayğısızlıktan ben sorumluydum.Ayrıca adamın kimliği hakkında bir bilğim de yoktu.Olası bir aksilik benim de başımı esaslı bir derde sokabilirdi.

 

Bunları düşünüp müdahale için uygun kelimeleri bulmaya çalışırken Venera bana döndü ve ‘’Kaptan’’ dedi sen bu adamı tanımadın ve üzerindeki üniformadan çekindin ancak tanıyormusun bu adamı?

 

Hayır dedim,komutanla tanışma fırsatım olmadı.Senin konuşmanın bitmesini bekledim ki tanışabilelim.Sen bu beyi tanıyorsun anlaşılan.

 

‘’Nasıl tanımam yahu!’’ dedi. ‘’Benim kapı komşum. Karısı arkadaşım.’’

 

Nasıl olur dedim içimden. Böyle bir üniforma taşıyan bir adam sıradan bir tezgahtar olan Venera gibi bir kadınla nasıl kapı komşu olabilir ki? Sosyal açıdan çok büyük bır sınıf farkı var aralarında.

 

Bunları aklımdan geçirdiğim anda ne düşündüğümü anlamış gibi Venara anladım ve de eminim ki sen bu adamın kim olduğunu bilmiyorsun ve üniformasından çekindin. Bu da tam onun istediği bir şeydir ve gördüğüme göre de eğer ben müdahale etmeseydim seni de tuzağa düşürecekti.

 

O anda adam kalkıp gitmek ister gibi bir hareket yaptı. Venera adamı sertçe göğsünden itip oturttu kalkmak istediği koltuğa.

 

‘’Venera’’ dedim. ‘’Yeter yahu, madem tanıyorsun anlat bakalım kim  bu bey?’’

 

Yeni bir kahkaha sağanağının ardından açıkladı Venera.

 

‘’Bu Mihail İgor Haylovich. Benim kapı karşı komşumdur. Limanda çöpçüdür. Bu eski günlerden kalma üniforması, eski çalışma, başarı üstün çalışma madalyaları gibi şimdi bir halta yaramayan madalyalarını takar, üniformasını giyer ve tatil günleri  limandaki yabancı gemilere görevli gibi gider gezer kimse de ne olduğunu ne iş yaptığını bilmez yetkili biri sanır, çekinirler. O da kaptanlardan ne koparabilirse toplar.‘’

‘’Tamam Venera’’ dedim. ‘’Tamam anladım.’’

       

Baktım zavallı Mihayil İgor Haylovich başını eğmiş, gözleri utangaç utangaç bakıyor. ‘’Bakın bayım!’’ dedim. ‘’Size kızmıyorum. Sizin ülkeniz şu anda bir değişim süreci içerisinde. Yaptığınız bu şaka da gayet masum benim nazarımda ancak sizin kanunlarınız bu hale ne der bilemem. Şimdi buyurun salona inelim de bir çay için ve kahvaltı yapın benim misafirim olarak. Bu arada da kaptandan neler koparabileceğinizi konuşalım.’’ deyince ‘’Kaptan, kusura bakmayın. Ben zavallı bir insanım. Aldığım çok küçük bir ücret ile geçinmeye çalışıyorum. Torunlarıma bir parça şeker bile alamıyorum. Bizim alamadığımız şeylerden temin etmeye çalışıyorum. Ve inanın kendim için değil torunlarım için. İsa adına yemin ederim.’’ deyince içimden bir tel koptu.

 

Aşçıyı çağırdım.Büyükçe bir kumanya kolisi hazırlamasını söyledim.

 

Biraz sonra aşçı büyükçe bir kumanya kolisi hazırlamış paket edip bantlamış getirdi. ‘’Al bakalım Bay İgor’’ dedim. ‘’Bu kutuda ne var bilmiyorum ama bu torunların için.Bunu da al, bu da hanımın için.’’ diyerek bir elli dolar verdim eline bu da senin için diyerek bir karton sigara ve bir şişe votkayı hamil  poşedi tutuşturdum eline.

 

O zavallı adam başını yerden kaldıramadan ellerime sarıldı gözlerinin ıslandığını  gördüm.Venera da bir iki kelime söyledi,sonra teşekkür etti İgor ,Venera ya sarıldı ağır adımlar la kolisi ve poşeti elinde inip gitti borda iskelesinden.

 

Bu yaşlı ve ezik ihtiyarı böyle bir sahtekarlık yapmaya iten düzene lanet ettim canıgönülden.

 

Hiç olmazsa bir an bile olsa bir ihtiyarı mutlu etmenin huzuru ile ‘’Hadi Venera’’ dedim ‘’Gidip haçapurilerimizi yiyelim.’’